Paylaş
Bırakın artık şu ruh halini...
Bırakın artık; bardağın boş tarafını görmeyi...
Bırakın artık; “Ah İstanbul...” iç çekişlerini...
Bırakın artık; “Gaziantep, Kayseri bizi geçti” nutuklarını...
Bırakın artık; birbirimizi yıpratmayı, eleştirmeyi...
Bırakın artık; İzmir’i yerden yere vurup, biraz uzaklaştıktan sonra “Laf aramızda İzmir gibisi yok” söylemlerini..
Bırakın artık; “büyük köy” yakıştırmalarını...
Bırakın artık; “İzmir’de iş yok” sözlerini...
Bırakın...
Çünkü, daha çok zarar veriyorsunuz.
Moral bozuyorsunuz.
Olacak işlerin önünü kesiyorsunuz.
Hiç de olmayan bir algının kuvvetlenmesine neden oluyorsunuz.
Üsküp’e gitmenin avantajları
· TAV, çok modern bir havaalanı yapmış. Üsküp’ten bir fuarı katılmak için Nice’e geçtim. Gerçek şu ki... Dünyanın en fazla turist çeken kentlerinden biri olan Nice’in havaalanı Üsküp’ten daha kötü, bizimkilerin ise çok gerisinde...
· Artık İzmir’den Üsküp’e direkt uçabiliyorsunuz. Pegasus, ilk sefer uçuşunu geçen ay yaptı. Aktarmasız, zahmetsiz, bindikten 1 saat 15 dakika sonra gitme şansınız var.
· Üsküp, rahat ve kolay bir şehir... Bir başka kolaylık da hiç yabancılık çekmeyecek olmanız. Çünkü, Üsküp’ün yarısı Türkçe konuşuyor.
· İnegöl köftenin büyüğünü, Salihli köftesinin irisini Üsküp’te yiyebiliyorsunuz. Hem ucuz, hem çok lezzetli... Yanında kuru fasulyeyi, patlıcanlı böreği de unutmayın.
· Kiminle konuşsanız, İzmir’-den, Ege’den bahsediyor. Yani hikaye çok... Vardar Ovası’nın etrafından Ege’ye çok göçen olmuş. Yani yarı akraba sayılırız.
Daha liberal bir dil lazım
O yüzden, her fırsatta aynı şeyi söylüyor, anlatıyor ve yazıyorum.
İzmir’in üslubunu, dilini değiştirmesi gerekir.
Daha liberal bir dile ihtiyacımız var.
Daha liberal, daha sivri, daha yaratıcı, daha iddialı...
Çünkü, potansiyel var, olanaklar var, fırsatlar var.
Ama “Gaziantep, Kayseri bizi geçti” gibi gereksiz bir dil, bizi daha çok aşağıya çekiyor.
Eksik yönlerini görmeyelim demiyorum, ama kullandığımız bu dilin de artık İzmir’e yakışmadığını çok açık söylemeliyim.
Gerçek olan şu ki...
Geçmişte geçmişte kaldı, bugünün dünyasında artık yeni ve farklı şeyler söylemek lazım.
Kıskandığımız, örnek aldığımız kentlerin çok gerisinde değiliz, sadece minik dokunuşlara ihtiyacımız var.
Hepsi bu kadar...
Ah şu protokol
Anladım ki...
Şu klasik, protokol konuşmaları her yerde aynı...
Daha doğrusu Amerika ve birkaç Avrupa ülkesi dışında hep aynı...
Fransa, Almanya, İsviçre, bir de Belçika...
Gerisinde aynı...
Geçen hafta salı günü TAV’ın Üsküp’te inşaatı tamamlanan havaalanının açılış törenine katıldım.
Makedonya Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve neredeyse bütün kabinenin katıldığı törende Başbakan ve Cumhurbaşkanı’na gelinceye kadar birkaç konuşma da yapıldı.
TAV’ın İcra Kurulu Başkanı Sani Şener, protokolün iki numarasının ismini sayıp diğerleri için de “Değerli misafirler...” sözünü kullanıp doğrusunu yaptı.
Diğer konuşmacılar ise...
Tek tek, sırayla, protokol sırasına göre, genel müdürlerden bakanlara kadar uzun bir liste okuyunca...
Tören bir hayli uzadı elbette...
Acaba bir toplantıda bulunun en üst makamın ismi söylense ve Sani Şener’in yaptığı gibi geri kalan için “Değerli misafirler, değerli konuklar...” dense, konuşmanın ağırlığı değişmiş mi olur?
Bence değişmez.
Hem de çok daha iyi olur.
Sizce...
Paylaş