Bir hatırlatma ve sanata bakış

Hatırlıyorum, o dönemi...

Haberin Devamı

Ahmet Piriştina sanatçı dostlarının bütün ısrarına ve teşviğine rağmen bir “şehir tiyatroları” kurulmasına sıcak bakmamıştı.
Bu konuyu çok konuşmuştuk.
Piriştina’nın bir tezi vardı, sanat eğitimi alan biri olan ben de bunu destekliyordum.
Şuydu...
“Belediyeler sanatı desteklesin. Bilet alıp gençlerimizi, çocuklarımızı özendirsinler. Amatör sanatçılara destek olsun, sanat ortamı yaratsınlar. Bazı prodüksiyonlara sponsor olsunlar, ama bunu belediye bünyesinde yapmasınlar. Çünkü sanat özgürlük ister...”
Sanatsal özgürlüğün ne anlama geldiğini çok iyi bilirim.
Bilgisayarın başına geçtiğinizde kelimeler akar, gider.
Kimseyi tanımaz, kimseye göre hareket etmez...
Sayfalar dolar, eserler çıkar, senaryolar yazılır...
Sahnedeyken de öyle...
Başkasına göre hareket edilmez, başkası ne düşünür diye oynanmaz, bir başkası rahatsız olur diye söylenecek söz söylenmeden geçilmez.
Sanat böyle bir şeydir.
Sanatçının kafası rahat olmalıdır.

* * *

Haberin Devamı

Dediğim gibi Piriştina bir “şehir tiyatrosu”na onay vermedi, ama açık bir manifesto yayınladı.
“İzmir sanatçı dostudur” diye...
Öyle de oldu.
Sadece Piriştina döneminde değil, her zaman...
Birçok sanatçıyla görevimiz gereği arkadaş, dost olduk.
İçlerinde bestecisi de var, tiyatrocusu da ressamı da şairi de...
Hepsi aynı şeyi söylüyor:
“İyi ki İzmir var. Burada kendimizi iyi ve rahat hissediyoruz” diye...
Engeller, yasaklar ya da kontroller, sanatı etkiler gibi gözükse de aslında çok etkilemez.
Çünkü sanatçı bir şekilde, söyleyeceğini söyler, bir şekilde anlatacağını anlatır.
İnsanlık tarihi boyunca bu böyle oldu.
Böyle olmaya da devam edecek...

Ben siyasetçi olsaydım

Galiba eleştiriden korkmazdım. Hatta eleştirilmesini beklerdim. Hatta ve hatta, sırf bunun için tiyatroyu teşvik ederdim. Çünkü, her sanat gibi tiyatro da demokrasinin olgunlaşması için olmazsa olmazlar arasındadır. Toplumun aynasıdır, öngörülerin buluştuğu yerdir.
Ben sahneden korkmayanlardanım. Ne varsa; söylenmeli, ne varsa konuşulmalı...
Bir de buna sanatsal estetik eklendi mi, bir de sanatçının ruhu katıldı mı.
Daha ne isterim, ne beklerim...
Ama siyasetçiler nedense, tiyatrodan çekinir. Bu, bugünün meselesi de değil.
Gidip bakın, Efes Antik Tiyatrosu’na, o muhteşem yerde ne oyunlar oynanmış.
Ama o günün sanatçıları da ne eleştiriler almışlar...
Sanatçı da siyasetçi de eleştirilmeye açık olacak.
Açık olacak ki, toplum olaylara daha hoşgörüyle bakacak, demokrasi güçlenecek.
Başka bir yolumuz var mı?
Ben bilmiyorum.
O yüzden de galiba siyasete hep soğuk bakıyorum, siyasetten uzak durmaya çalışıyorum.

Haberin Devamı

Shakespeare’i neden yüzyıllardır okuyoruz

Hiç düşündünüz mü, Shakespeare’i insanlar yüzyıllar geçmesine rağmen neden hala çok seviyor ve beğenerek izliyor. Hele bugünün dünyasında... Yani bilginin akşamdan sabaha eskidiği, gündemin çok sık değiştiği, her hafta başka şeyleri tartıştığımız bir dünyada... Shakespeare’i yazmamın nedeni, sembol bir isim olmasından dolayı...
Yoksa bir çırpıda Çehov’u, Bernard Shaw’u, Bertolt Brecht’i, Garcia Lorca’yı da...
Haldun Taner’i, Özdemir Nutku’yu da...
Sayarım...
Şunu söylemek istiyorum.
Tiyatronun dili evrenseldir. Eskimez, hangi dilde yazıldığı fark etmez...
Hangi dönemde kaleme alındığı da...
Dolaylı ya da dolaysız, tiyatrocu bir şekilde yazar ve anlatır.
Yeter ki, yazan da oynayan da o ruha sahip olsun.

Haberin Devamı

İki mesleği benzetirim

İki mesleği birbirine çok benzetirim. Gazetecilik ve doktorluk... İkisi de insanın 24 saatini ister. O da yetmez, özveri ister, sabır ister, fedakarlık ister, hoşgörü ister, idealizm ister, çok çalışmak ister, kendinden önce başkasını düşünmeni ister. O yüzden doktorlarımızın o haklı isyanını çok iyi anlıyorum. Gaziantep’te kalp damar cerrahisi uzmanı doktor Ersin Arslan’ın bıçaklanarak öldürülmesine tepki veriyorlar. Biliyorum içleri yanıyor, tarifsiz bir keder içerisindeler... Haklı bir isyan içindeler...

Yazarın Tüm Yazıları