Bence İzmir bir model yaratabilir

Hayvan hakları yasası çok tartışılıyor.

Haberin Devamı

 

 

Dün bir yazı yazdım.

Ve İzmir’in sivil toplum örgütlerinin ve iş dünyasının bir önerisini ortaya attım.

Diyorlar ki...

“İzmir Sasalı'da, İzmir Doğal Yaşam Parkı var. Burası Türkiye’nin en modern tesislerinden biri. Burası hayvanseverlerin rüyalarını süsleyen bir vaha gibi. Sasalı’daki bu boş alanların Türkiye’nin hayvan hakları mücadelesine model olabileceğine inanıyoruz. Bunun için her türlü desteği vermeye hazırız. İzmir Büyükşehir Belediyesi ve merkezi hükümet burada örnek bir işbirliği modeli geliştirebilir. İzmir halkının duyarlılığı, bu modeli Türkiye’nin dört bir yanına yaymak için güçlü bir başlangıç noktası oluşturabilir. Büyükşehir Belediyesi'nin öncülüğünde, Sasalı’daki gibi barınaklar ve doğal yaşam alanları, diğer şehirlerde de hayata geçirilebiliriz.”

Haberin Devamı

Bence son derece iyi bir öneri...

Sasalı’yı Doğal Yaşam Parkı olduğu için dile getiriyorlar. Ama başka bir adres de olabilir. Yeter ki bu modeli hayata geçirecek bir yer olsun.

Bence İzmir bunu yapabilir.

Bu arada İzmir Büyükşehir Belediyesi, sokak hayvanlarına bir çalışma başlattığını açıkladı. Başkan Cemil Tugay “Temel değeri ‘yaşam hakkı’ olan ve ‘tek sağlık’ anlayışını benimseyen Eylem Planı’nın hazırlıklarını sürdürmekteyiz” dedi.

Keşke bu plan çok daha önce hazırlanmış olsaydı.

Yine de başlamış olmak önemli.

Veteriner İşleri Halk Sağlığı Dairesi Başkanlığı'nın Türkiye'de ilk kez İzmir'de kurulması da değerli...

Evet, bir hazırlık yapılıyor, ancak daha hızlı davranmak gerekmez mi?

“Nasıl bir sorunla karşı karşıyayız”, “İzmir’de sokaklarda, sahipsiz veya sahipli ne kadar köpek bulunuyor” gibi sorularına yanıtlar çok önceden verilmeliydi.

Nasıl yapılır, nereden başlanır bilemem ama Sasalı veya belirlenecek bir yerde bir örnek yaratarak işe başlamak iyi bir fikir gibi geliyor.

 

 

 

Haberin Devamı

Fabrika ayarlarına dönmek lazım

 

Şu belediye, bu belediye diye ayırmıyorum.

O parti, bu parti diye de ayırmıyorum.

Şunu görüyorum.

Birçok belediyede kapasitesinin üzerinde bir istihdam var.

Belediyeler maaşları ödemekte zorlanıyor.

Bazıları geriden geliyor; birkaç ay öncenin maaşlarını taksit taksit ödüyorlar.

Bu böyle olamaz.

Belediyelerden vatandaşın bir beklentisi var.

Öncelikle temel ihtiyaçların karşılanması gerekir. Ama bizim gibi büyüyen kentlerde de yatırım yapmak gerekiyor.

Maaşlardan geri kalanı yatırım yapmaya belediyeler ayırıyor. Ama bu ihtiyaçlara yetişmek mümkün değil.

Bu bir kısır döngü…

Türkiye’de birçok kurumun fabrika ayarlarına geri dönmesi gerekir.

Belediyeler de dahil…

 

 

 

Haberin Devamı

Bardağın boş tarafına bakanlara

 

Paris Olimpiyatları’nın açılış törenini neden beğendiğimi tek tek anlattım. Arkasındaki senaryo çalışmasını, bir kentin tamamını kullanarak bir platforma dönüştürülmesini, sporun sanatla ve hayatın diğer alanlarıyla birleştirilmesini beğendiğimi yazdım.

Herşeye olumsuz bakanlar, bardağın boş tarafını görenler, yeniliklere açık olmayanlar yazmış da yazmış.

İtirazım yok; beğenmeyebilirsin.

Ama olumsuzluklardan beslenenlere bir çift sözüm var.

Olaylara bir kere de oturduğunuz yerden bakmayın.

 

 

 

Hoşça kal büyük usta...

 

Genco Erkal’ı kaybettik. Müthiş bir sanatçıydı. Onu sahnede izlemek büyük bir keyifti. Çok şey yazabilirim. Çok ortak dostumuz vardı. Neler söylediklerine baktım.

Haberin Devamı

Bence İzmir bir model yaratabilir

Demiş ki…

“Artık genç seyirci çoğunlukta. Buna çok seviniyorum.”

“Babam benim tiyatrocu olmamı istemediğinden ikinci tercihimin ne olduğunu sordu. Ben de psikoloji demiştim... Tiyatro biliyorsunuz insanı tanımak, onu sahnede canlandırmak üzerine. Psikoloji de zaten insanı tanıma bilimi.”

“Benim varoluş nedenim, politik tiyatro yapan biri olarak ileriye bakmak.

Tiyatro insandan insana bir iletişimdir. Araya elektronik ya da mekanik bir aygıt girmeden yapılan bir iletişim.

Tiyatro insanları güzel şeyler düşünmeye yönlendirebilir, aydınlanmalarına katkıda bulunabilir.

“'Yaşamaya Dair' deyince Nazım’ı söyleyeceğim tabii ki. Nazım, 13 yılını hapiste, kalan 13 yılını da zorunlu sürgünde vatan hasretiyle yanıp tutuşarak geçiriyor, ama bir gün bile ümidini kaybetmiyor. Nazım'ın en çok bu tarafına hayranım. Hep o yaşama sevinci, ileriye doğru bakan umutlu bakışı, insana olan inancı... Toplumlara, değişime olan inancı onu hep ayakta tutuyor. Bu bakımdan bana hep örnek olmuştur. Oyun sırasında bu damarı genç seyircilerde de yakalıyorum.”

Hoşça kal büyük usta…

Yazarın Tüm Yazıları