Paylaş
BEN çok iyi tanıyorum, ama tanımayanlar için anlatayım Çetin Erokay’ı...
Müthiş bir adamdır, nezaketli, kibar, entelektüel...
Türkçeyi çok iyi kullanır, çevresine hep duyarlıdır, vefalıdır.
Güzel giyinir, daha doğrusu güzel olanı bilir.
İzmirlidir, İzmirlilerin takdir ettiği biridir.
Reklam ve resim ve elbette sanatın birçok alanı onun ilgi alanındadır.Her insanın yaşamında pek çok serüven vardır, rastlantılarla başlayan, örülen...
Çetin Erokay’ın serüveni de böyle bir rastlantıyla başladı ortaokul yıllarında... Babası Afyonkarahisar’a denetleme için gider ve tam yedi yıl kalırlar.
Ortaokulda resim derslerine gelen, yeni mezun genç bir öğretmen sanat aşısını yapar.
O öğretmen, daha sonra profesör olan Mürşide İçmeli’dir.
O gün, bu gündür hep sanatın ve resmin içinde olur. Üniversite yıllarında bir süre aktif çalışmadan uzak kalır, ama Yaşar Topluluğu’nda göreve başlayınca, sanatla ve sanatçılarla yeniden bir araya gelir. Topluluğun bünyesindeki resim yarışmalarını organize eder, Selçuk Yaşar Resim Müzesi’ni kurar.
Günün birinde Halil Akdeniz ziyaretine gelir. Yaptığı eskizleri görünce, bunları neden tabloya dönüştürmediğini sorar. Bir ustanın yüreklendirmesiyle tuvalin başına geçer.
O günlerde Füzen Sanat Galerisi İzmirlileri sanatla buluşturan bir merkezdir. Yılmaz ve eşi Ayça Seylan “Bunları sergileyelim” derler. 38 tabloyla açılan sergide 34 tablo satılır.
Bu sergiden sonra kendisini jürili sergilerde sınar. Artık en önemli uğraşısı resim yapmaktır.
Zana Sanat Galerisi’ndeki “Oluşumlar”, Temizocak Sanat Galerisi’ndeki “Senfonik Parçalanmalar” adını verdiği sergilere hazırlanırken, notaların görkemli dünyasındadır artık... “Carmina Burana üzerine bir tem”i resmederken Carl Orf’un, “Çıplak Dağda Bir Gece”nin eskizlerini hazırlarken Korsakov’un müziksel ifadesini, resimsel kompozisyonunu aramaktaydı.
“Günün bazı anları vardır, sadece ışığı gördüğümüz, renkler...” diyerek, “Bir Sabah Coşkusuyla” adlı sergisini hazırladı. “Parçalanmalar” sergisini hazırlarken renk, kompozisyon ve denge arayışlarını sürdürdü.
“Resim yaparken kendimi hep özgür hissettim” diyen Çetin Erokay şunları söylüyor...
“Yüzeyleri parçalarken, parçalanmış yüzeyler arasında yüzdüm, dans ettim. Kuşun kanadında Ege’nin mavi dalgaları, beyaz köpükleri ve bulutları arasında gezindim. Atın yelesinde tarihimizin derinliklerinde dolaştım. Aslında sadece yalınlığın, temiz renklerin, temiz duyguların peşindeydim ve özgürdüm...”
Erokay’ın bir eseri 1992 yılında gerçekleştirilen IV. Uluslararası İzmir Film Festivali’nin afişi olarak kullanıldı. 1998 yılında gerçekleştirdiği bir grafik tasarım ile Intenational Newyork Festival’de finalist oldu ve o yıl bastırılan The World’s Best Work kitabında yer aldı.
Çetin Erokay, pek çok kişisel sergi açtı, karma sergilere katıldı.
Eserleri yurt dışında Viyana, Pekin, Roma, Lille, Long İsland, Tahran, Dubai ve New York’ta sergilendi.
Yakınlarda kaybettiğimiz Bülent Akkurt, “Erokay’ın her fırça darbesine eşlik eden yüreğinden size ulaşan seslerdir” demişti.
Çetin Erokay’ın ortaokul yıllarında başladığı bu serüven hala devam ediyor.
Ünlü sanat dergisi ayın sanatçısı seçti
Portekiz’de yayınlanan ünlü sanat dergisi “Line and Stylish Art Magazine” eylül sayısında Çetin Erokay’ı “ayın sanatçısı” ilan etti. Dergi Erokay için 14 sayfa ayırdı. “Line and Stylish Art Magazine”in geçmiş sayılarını da inceledim. Bütün dünyada yakından takip edilen önemli bir magazin... Ve, Çetin Erokay ile bir kez daha gurur duydum.
“Geo-Art” sanatının temsilcilerinden
Çetin Erokay; “Geo-Art” adı verilen bir akımın Türkiye’deki az sayıdaki temsilcilerinden.
“Geo-Art” nedir peki? Eleştirmen Kaya Özsezgin, Çetin Erokay’ın bir sergisini tanıttığı yazısında şöyle diyor...
“Kompozisyonda geometrik düzenlemenin Geo-Art adı altında akımsal bir içerik kazanması, sanatın özündeki geometrik, perspektif ve denge arayışının doğal bir sonucudur. Resim sanatında yüzeyi dolduran bütün elemanlar arasında karşılıklı ilişkileri inandırıcı bir düzeye taşıyacak bağlantılar kurmaya yönelik çabalar, eninde sonunda geometrinin bütünleştirici işlevini göz önüne almak zorundadır.”
Çetin Erokay da “Geo-Art”ı şöyle tanımlıyor...
“Benim resmimde müzikte de rastladığımız karşılıklı dengeler ön plandadır. Yalın geometrik formlar yan yana gelerek ya da iç içe geçerek bir düzen şeması oluşturur. Bu düzen şeması renklerin desteği ile güçlenir. 1940’larda başlayan arındırma, soyutlama günümüzde Geo-Art’a kadar geldi. Düşünürseniz çevremizde gördüğümüz, canlı, cansız her şeyi belli geometrik formlarla ifade edebiliriz.”
Paylaş