Paylaş
Karşıydım diyorum, çünkü bu görüşümü bu yıl için esnetiyorum.
Çünkü görüyorum ki; 9 günlük tatil turizmcilere iyi gelecek.
Hafta sonu turizmci bir dostumuzla Dalyan’da sohbet ettik.
Dedi ki...
“Son 30 yıldaki en kötü sezonumuzu yaşıyoruz...”
Gerçekten de Türkiye’de dış olaylardan etkilenmeyen yerlerden biri de Dalyan’dır.
Dalyan’ı sevenler şartlar ne olursa olsun rezervasyonlarını bir yıl önceden yaptırırlardı.
Dalyan bile bu olumsuz şartlardan etkilendiğine göre siz başka yerleri düşünün.
O yüzden bayram tatili turizmciye de bir nefes aldıracak gibi gözüküyor.
Ama şunu da unutmamak gerekir.
80’lerden sonra yükselen bir sektörümüz var.
Bu kısa molalar geçmişte yapılan hatalar için de bir özeleştiri imkanı veriyor.
Yeni ve modern tesislerimiz var ama buna rağmen küçük bir krizde bile etkilenen bir turizme sahibiz.
Paris’te yaşanan terör saldırılarından sonra Fransa’ya gelen turist sayısında başta bir düşüş oldu, ancak sonrasında Fransızlar bunu lehlerine çevirmeyi başardılar.
Demek ki; krizleri yönetmek de ayrı bir beceri istiyor.
Türkiye’nin bu fırsatta eksik yaptıklarını tamamlaması gerekiyor.
Krizin tek olumlu yanı
farklı pazarlar oldu
Türkiye ile Rusya ilişkilerinin uzun süre gergin gitmesi mümkün değil.
Nitekim dün ilk somut adım atılmış oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e yazdığı mektupla Rus vatandaşlarının geçmiş Rusya Günü’nü kutladı.
Aynı zamanda Başbakan Binali Yıldırım da Rusya Başbakanı Dmitri Medvedev’e tebrik mektubu gönderdi.
Rusların da önümüzdeki günlerde olumlu adımlar atmasını bekliyoruz.
İki ülke araındaki gerginlik Egeli tarım üreticilerini de çok etkiledi.
Organik tarım yapan birçok işletme gerçekten sıkıntılı günler geçiriyor.
Turizmde Antalya kadar etkili olmasa da; Bodrum ve çevresinde de bunun etkisi görülüyordu.
Bu krizin tek olumlu yanı; birçok firma alternatif, farklı pazarlara ulaşmaya çalıştılar.
Bağlantı kurup ihracat yapanlar oldu.
Ama Rusya gibi hiçbiri olmadı.
Hayat boşluk kaldırmaz
Atalay Filiz günler sonra İzmir’de, Menderes’te yakalandı.
“Seri katil denilince” bütün Türkiye’nin gündemi bu olaya dönmüş oldu.
Bu arada televizyonlarda neredeyse birer saatlik “Seri katil profili nasıl olur?” sorularına cevaplar arandı.
Neyse Atalay Filiz yakalandı da, herkes bir oh çekmiş oldu.
Filiz’in normal biri olmadığı ortada, seri katil olup olmadığına da yetkililer cevap versin.
Ama ifadelerinden ve yaşam öyküsünden anlaşılıyor ki; hayatın bir dönemindeki boşluk insanı istemediği olayların içinde sokuyor.
Ya da normal giden bir hayat bir anda anormalleşiyor.
Fransa’ya gidip üniversiteyi bitirememesi, sonrasında bunu ailesiyle paylaşamaması, ardından kaçışlar, yalanlar ve hayatın getirdikleri Atalay Filiz’i bambaşka biri yapıyor.
Her anne baba için zor bir durum...
Ama şu bir gerçek...
Boşlukları süratle doldurmak lazım.
Gerçekler acı da olsa paylaşmak lazım.
Atalay Filiz’in ruh halini, normal olup olmadığını elbette psikologlar, psikiyatristler söyleyecek.
Ama bizim dışarıdan gördüğümüz “seri katil” değil, bir seri olayın hayatı nasıl alt üst edebileceğidir.
Atalay Filiz şimdi olması gereken yerde, cezaevindedir.
12 YIL GEÇMİŞ
12 yıl nasıl geçti anlamadım.
Hayat akıp giderken bu hızın tam farkına varmıyor.
Ama geçmiş işte...
12 yıl önce bugün Ahmet Piriştina aramızdan ayrılmıştı.
Piriştina’yı başkanlığından çok önce tanıdım.
Siyaseti de hiç başkan olmamış gibi yaptı.
Yani halkın omzuna dokunmayı hiç unutmadı, güleryüzlü olmayı hiç ihmal etmedi, herkesin başkanı olmayı aklından hiç çıkarmadı.
Ben Ahmet abiyi her fırsatta hatırlıyor ve özlediğimi fark ediyorum.
Nurlar içinde yatsın…
Paylaş