Paylaş
“Hakkınızda 397 yıl hapis isteniyor olması sizi nasıl etkiledi, nasıl bir ruh halindesiniz?”
Aziz Kocaoğlu, genellikle sakin yapıda birisi...
Biz en azından böyle tanıdık.
Esprili bir cevap verdi:
“Evde itibarımız arttı. Eskiden de öyleydi ama sanki şimdi itibarımız daha da arttı gibi geliyor bana. Herkes 397 yılı duyunca, ‘Aziz’e daha iyi davranmalıyız’ demeye başladı. Ne yapalım, biz işimizi yaptık. Yanlış yapmadığımızı düşünüyorum. Ama yanlışımız da varsa biz buradayız. Olduğumuz yerdeyiz ve yaptıklarımızın arkasındayız...”
Aziz Bey’i çok iyi anlıyorum, elbette eşi Türkegül Hanım’ı da ve sadece bir kere gördüğüm oğullarını da...
Hayatı boyunca karakolun içine adım atmamış, hayatı boyunca mahkemeye çıkmamış, hayatı boyunca savcı tarafından ifadesi alınmamış insanlar için bu süreç kolay değildir.
Hem de hiç değildir.
Nereden mi biliyorum...
Bizim sektörde “sorumlu yazı işleri müdürlüğü” diye bir makam vardır.
Sorumlu yazı işleri müdürleri, üçüncü şahısların muhatabıdır.
Yani haberlerin içeriği bu kişilerden sorulur.
Diyelim ki haberle ilgili bir sıkıntı var, üçüncü kişiler düzeltme yapacaktır ya da itiraz edecektir... Gidecekleri adres sorumlu yazı işleri müdürleridir.
Ben de bir, iki kere “sorumlu yazı işleri müdürlüğü” yapmak zorunda kaldım.
Doğal olarak basın savcıları, gelen itirazları değerlendirmek, kimin haklı olduğunu öğrenmek için sık sık “sorumlu yazı işleri müdürlerini” çağırıp bilgi alırlar.
Tabii ben de o kadar çok gittim ki...
Zaman içinde alışsam da, basın savcılarıyla artık tanıdık ve sık görüşen insanlar olsak da, karakoldan çağrıları getiren polislerle er ne kadar arkadaş olsak da...
Her seferinde içimi bir sıkıntı basardı.
O yüzden Aziz Kocaoğlu’nu ve verdiği cevabı çok iyi anlıyorum.
Aile şirketleri profesyonellerle çalışabilir mi?
Slovenya Cumhuriyeti İzmir Fahri Konsolosu Dr. Mazhar İzmiroğlu’nu yakından tanırım. Soyadından da anlayacağınız gibi bir İzmir aşığıdır. Mazhar İzmiroğlu, uzun zamandır dersler veriyor, yazılar yazıyor, özellikle kurumsallaşma üzerine konuşmalar yapıyor.
Şimdi de bunları birer kitapçık haline getirerek, deneyimlerinden herkesin yararlanması için çabalıyor.
“Aile Şirketlerinde Profesyonellerle Yönetim” son kitabı...
Bilgiler ve tavsiyeler hap gibi...
Kitap KOBİ niteliğindeki aile şirket liderleri ve aile mensuplarına yönelik olarak hazırlanmış.
Mazhar İzmiroğlu diyor ki:
“Yapılan araştırmalar, sadece ülkemizde değil ama dünya genelinde aile şirketleri liderlerini en çok zorlayan konunun profesyonellerle uzun süreli çalışma ilişkisinin kurulabilmesi olduğunu ortaya koyuyor. Aslında aile şirketlerinin sürekliliğinde iş sahibi ailelerle profesyonel üst kademe yöneticileri arasında sağlanabilecek iş birliğinin çok önemli rolü bulunuyor. Kitapta, aile şirketlerinin profesyonel yöneticiler için nasıl cazip bir iş ortamı haline getirilebileceği, yetenekli profesyonellerin şirkette uzun süre nasıl muhafaza edilebileceği, gerek işin gelişmesi ve gerek gelecek nesillere sağlıklı biçimde devrinde kendilerinden nasıl yararlanılabileceği konularında pratik ipuçları veriliyor ve profesyonel yöneticilerle uyum içinde birlikte çalışmanın yolları gösteriliyor.”
Dediğim gibi sıkılmadan, rahatlıkla okuyabileceğiniz bir kitap...
Yaşayıp görelim
Türkiye’de bazı şeyler iyice birbirine karıştı. “İyi ama hukuk var, yargı var” diye yorum yapanlar, bakıyorum bazen tam tersini söylüyor. Yani, “Bu görev, suç” diyorlar. O zaman ya, “Biz bilmeyiz, bu ülkenin savcıları, mahkemeleri var” demeyeceksin. Ya da her zaman olduğu gibi, “Her şey demokrasi içinde çözülür, sabredip bekleyelim” diyeceksin. Yaşayıp görelim...
Aydınlar’ın konuşması
Futbol Federasyonu eski Başkanı Mehmet Ali Aydınlar’ı Mehmet Ali Birand’ın hazırladığı 32. Gün programında izledim. İlginç tespitler yaptı ve bazı olayları farklı yorumlar getirdi. Aydınlar dedi ki:
“Platini, ‘Bana 45 bin yazı, genel sekreterime de 65 bin mail geldi’ dedi. UEFA Başkanı bile bana soru işareti ile bakıyordu...”
Bu galiba Türklerin sürekli yaptığı ters reflekslerden biri...
Elbette insanlar dilediği mesajı çekmekte, dilediği yorumu yapmakta özgür... Ama bir şartla...
Objektif kalmak kaydıyla... Duygulara göre hareket etmemek kaydıyla... Hukuka saygı duymak kaydıyla... Kendi içimizde halledeceğimiz bir iş için başkasından medet ummamak kaydıyla... Birbirimize güvenmek kaydıyla...
Bunlar olmayınca, kararları sübjektif aldıkça, krizleri iyi yönetemedikçe, bunlar hep karşımıza çıkacak.
UEFA Başkanı Platini, futbolu bilen bir insan olabilir. Ancak her ülkenin kendi gerçekleri ve dengeleri var. 100 binin üzerinde giden mesaj, bilgi kirliliği, herkesin başka bir şey söylemesi, kamuoyunun yanlış yönlendirilmesi ve birçok başka neden Türk futbolu tam bir kaosa sürükledi.
Bana kalırsa Platini ve genel sekreterine atılan mailler, mesajlar ne kadar yanlışsa böyle bir dönemde Mehmet Ali Aydınlar’ın da konuşması yanlıştır.
Bu da başka bir ayrıntıdır.
Paylaş