Paylaş
Özelleştirmeye karşı değilim; aksine özelleştirilen birçok kamu kuruluşunun bugün daha verimli çalıştığını görüyorum.
Çünkü bu şirketler devlette kalsaydı kadrolaşma tam gaz devam edecek, yatırımlar belki de bekletilecekti.
Zamanında gerçekleşmeyen projeler, bu şirketlerin rekabet gücünü tersine etkiliyor.
O yüzden sakın özelleştirmeye karşı olduğumu zannetmeyin.
Elbette halkın vergileriyle yapılan bu değerler çarçur edilmiyorsa, peşkeş çekilmiyorsa...
***
AVM’lere de karşı değilim.
Eğer doğru konumlandırılıyorsa, esnafı öldürmüyorsa, yapıldığı bölgenin sosyal hayatına canlılık kazandırıyorsa niye karşı olayım ki...
Türkiye’deki bazı AVM’lerin Avrupa’dakilerden daha iyi olduğu, daha renkli olduğunu görüyorum.
İstanbul’un son yıllarda artan turizm hareketinde AVM’lerin büyük etkisi oldu.
İzmir’in de Agora’sı, Forum Bornova’sı, Kipa’sı, Ege Park’ı, Konak Pier’i var.
Hepsini de çok başarılı buluyorum.
Gerçekleştirdikleri birçok sosyal sorumluluk projesini de destekliyorum.
***
Ancak...
Bornova Ağaçlı Yol’da AVM yapılmasına anlam veremiyorum.
Bırakın da bazı yerler yeşil kalsın, bazı yerler olduğu gibi korunsun...
Her olayda yeni bir Gezi aramak doğru değil
Kabul edelim; Gezi olayları Türkiye’de ezberleri bozdu.
Çevrecilik yükseldi, insanların duyarlılığı arttı.
Yıllardan sonra sokaktaki vatandaş “Bir dakika...” dedi, “Benim de söyleyeceklerim var...” diye dikkat çekti.
Siyasetin o dar, sıkıcı, griden kurtulamayan rengini gökkuşağı haline getirdi.
Hem de siyaset yapmadan, bir partinin dümenine girmeden, bir lider seçmeden...
Hepsi tamam...
Ama şunu da yapmamak lazım.
Cihangir’de rengarenk boyanan merdivenler griye boyandığında “Yeni bir Gezi mi?” diye düşünmemek lazım.
İzmir’de Özelleştirme İdaresi’nin imar planını AVM yapılmasına olanak sağlayacak şekilde değiştirilmesine tepki gösterenlerin “Her Yer Taksim, her yer direniş” deyip; yeni bir Gezi beklentisi içine girmemesi lazım.
Ama ülkeyi yönetenlerin de; bu tepkileri iyi okuyabilmesi gerekiyor.
Gerektiğinde geri adım atabilmeleri, halkı ikna edebilmeleri, kamuoyunun tepki gösterdiği konulara daha duyarlı yaklaşmaları gerekiyor.
Gezi ruhu aslında çok şey söyledi, çok şeyin mesajını verdi.
Bundan sokaktaki vatandaşın da, ülkeyi yönetenin de alabileceği çok ders var.
Bakın Gürsel Tekin neler diyor
Ayçe Dikmen; CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin ile çok konuşulan bir röportaj yaptı.
Tekin; çok samimi açıklamalar yaptı.
Diyor ki...
“Seçmen CHP’den emin olamıyorsa sorun kendimizi anlatamamamızdır, basından önce kendimizi suçlamalıyız...”
Ve devam ediyor.
“İlçeleriniz, belediyeleriniz, il başkanlarınız, yönetimleriniz niye var? Siyasi partilerin sistemine bakın, MYK, altında parti meclisi, altında il başkanları, altında ilçe başkanları örgütler, delegeler... Birbirini yiyen, didikleyen, çamur atan bir anlayışla ilerleyemeyiz. Delege için bu kadar çabalıyorsunuz da bu yapılanları niye anlatamıyorsunuz? Bu CHP’nin en büyük eksiklerinden biridir, hiç kusura bakılmasın. Gidilecek, köy köy, kapı kapı anlatılacak. Vatandaşa sorunun ne olduğu söylenecek. O zaman isteyen gazete yazsın, isteyen yazmasın.”
Sektörün içinde bir çeyrek yüz yıl geçti.
Bugüne kadar bütün iktidarlar, bütün muhalefet partileri basını hep eleştirmiştir.
Normaldir; her partinin, her siyasinin kendine göre beklentileri var.
Basının bunların hepsini karşılaması mümkün değil.
Ama Tekin’in bu yorumunu çok önemli buluyorum.
Medyayı eleştirmek yerine bir özeleştiri yapıyor.
Örgüte de bir mesaj veriyor.
CHP’de kemikleşmiş, olaylara tek pencereden bakan örgüt yapısının değişeceğinin sinyallerini veriyor.
Bu yorumları iyi okumak lazım.
Ayçe Dikmen’in bugünkü yazısını okumadan önce, pazar günkü röportajını okumanızı tavsiye ederim.
Paylaş