Atina’da sabaha kadar türkü söylemek

ATİNA’da gün geç başlıyor, hayat sabahın ilk saatlerine kadar devam ediyor.

Haberin Devamı

Sokaklar cıvıl cıvıl...
Krize inat Yunanlılar; Pisiri’yi, Kolonaki’yi 24 saat boş bırakmıyorlar.
Arabasına atlayan Paşa Limanı’na gidiyor; küçük liman hep hareketli... Ardı ardına sıralanan marinalarda, yan yana dizilmiş yüzlerce yatın güvertelerinde yazın hazırlığı başlamış bile...
Restoranlar dolu, kafelerde masa bulmak imkansız.
Plaka bildiğiniz gibi...
Gündüzü ayrı, gecesi ayrı güzel...
Atina’yı bıraktığım gibi buldum.
Ne kriz Atina’yı etkileyebilirdi, ne de bir başka felaket...
Atinalılar her zaman olduğu gibi hayatın tadını çıkarıyorlardı.
*
Geçen hafta Hürriyet’in Atina Temsilcisi Yorgo Kırbaki’yle özel bir konsere davetliydik.Ieraopos’a geldiğimizde saatler gece yarısını çoktan geçmişti.
Atina’nın “Kutsal Yol”u olarak bilinen Ieraopos bölgesinde adım atacak yer yoktu.
Keyifli ve geç yenen bir akşam yemeğinin ardından Atinalılar yeniden sokaklara dökülmüştü.
Müzikhollerin önünde uzun kuyruklar oluşmuştu.
Her müzikholün girişine asılan dev ışıltılı tabelalar o gecenin Yunanlı assolistini gösteriyordu, biz ise çok farklı bir canlı performans için oradaydık.
Yorgo Kırbaki de ben de çok heyecanlıydık.
Çünkü, yüzlerce Yunanlı “Yunanistan’da Ege Esintileri” konserine davetliydi.
Sahneye bir Türk kızı çıkacaktı.
Adı Dilek Koç...
Antalyalı, mimarlık okumuş, müzik dersleri almış, bir sevdaya tutulup Yunanistan’a gelmiş bir Türk kızı...
Dilek; Türkçe okuyacaktı ve Ege türküleri söyleyecekti.
Yunanlıların tepkisini merak ediyordum.
Daha önce büyük bir depo olarak kullanılan konser salonu tıklım tıklımdı. Türk büyükelçiliğinden gelen birkaç kişi de en az bizim kadar heyecanlıydı.
Sahneye sanatçımız çıktığında tüylerimiz diken diken oldu.
“Çanakkale içinde vurdular beni...” diye başladı Dilek Koç ve devam etti.
“Ölmeden mezara koydular beni ah gençliğim eyvah... Çanakkale içinde aynalı çarşı... Ana ben gidiyom düşmana karşı ah gençliğim eyvah...”
Atina’da... Ieraopos’ta... İçi ahşapla özel kaplanmış iki katlı dev müzikholde Ege türkülerini Yunanlı dostlarla birlikte söylerken bulduk kendimizi...
“Mesa sto Tsanakale me xtipisane... Na pethano monaxo me afisane ax pan ta niata mou...”
*
Türkçe nakaratları bizler, Yunanca nakaratları o gecenin Yunanlı misafirleri söyledi.
“Kor ateşsin her yanımda... Yanarım yangınında... Aman gel aman sevdalım aman...”
“Tis triantafillias ta filla vre aman... Tha ta kano forisia...”
“Sevdalım aman” Dilek Koç’un Türkçe ve Yunanca yaptığı bir CD...
CD’nin hazırlanmasında Yunanlı sanatçı Glikeria da eşlik etmiş.
Glikeria, Yunanistan’da sevilen bir sanatçı ve bu CD’nin çok tutacağı düşünülüyor.
Ki biz de...
Buna şahit olduk.
Sahnede Dilek Koç, ona eşlik eden altı Yunanlı saz sanatçısı sabaha kadar şarkılarına devam etti.
Bizler de onlara...
“Bekledim de gelmedin, sevdiğimi bilmedin. Gözyaşımı silmedin, hiç mi beni sevmedin. Söyle, söyle hiç mi beni sevmedin...”
Ne türküler Yunanlılara yabancı geldi, ne Yunanca nakaratlar bizlere...

Haberin Devamı

Vefa, cefa ve sefa

Haberin Devamı

VEFA deyince kiminin aklına eskiden 1. Lig’de oynamış bir futbol takımı gelir; kiminin ise İstanbul’da bir semt... Canı birden boza çekenler bile olabilir. Oysa, sevgi ve dostluğun devamlılığının simgesidir “vefa...”
“Vefa”yı; rahatlık, neşe anlamına gelen “sefa”dan ve sıkıntı, eziyet, zulümle eş anlamlı “cefa”dan ayıransa yalnızca bir harftir.
Çeşitli “cefa”ların ardından “sefa”ya kavuşanların bazıları, kendilerini oraya taşıyanların çekmeye devam ettiği “cefa”yı görmez veya önemsemezken; kimileri hiçbir zaman unutmaz o insanları... Yani, gördükleri yardım ve destek sayesinde yükselen insanlar ikiye ayrılabilir. “Vefalı” olanlar; geçmişte yardım gördüğü insanları “sefa” içinde yaşatmak için çabalarlarken, yardım görmediklerine “cefa” çektirmek akıllarının ucundan bile geçmez. Bu insanlar dürüsttür ve ahlaki değerlere önem verirler.
*
Sözlüklerinde “vefa” sözcüğünün yeri olmayanlarsa; kendileri “sefa”ya kavuştuklarında, “vefa” borcu duymaları gereken insanları “sefa”ya kavuşturmak bir yana, “cefa” çektirdikleri bile görülür. Bu tür “makyevelist” insanlar; ulaşmak istedikleri amaç uğruna, ahlak dışı bile olsa, her yola başvurabilirler.
Vefalı ve vefasız insanları ayırt edebilmek için söylemlerine ve eylemlerine de bakmak gerek. “Vefalı” insanların söylemleri eylemleri ile uyumluyken, “vefasız”larınki çelişkilerle doludur, dünyanın merkezinde yer aldıklarını düşündüklerinden, başkalarını suçlarlar sürekli... Ve sonunda yalnız kalmaya mahkumdurlar.
*
Vefalı insanlar kendilerine bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurken, vefasızlar öğretmenlerini, hocalarını, büyüklerini satarlar ilk önce... Arkanızda “vefalı” insanlar varsa, ileriye “sefa” içinde güvenle bakabilirsiniz; “vefasız” insanlarla birlikteyseniz, “cefa”ya düşmemek için her zaman tedbirli olmanız gerek.
*
Türk insanı çok “cefa” çekmiştir; savaşlar, zorunlu göçler, açlık ve yoksulluk... Bu cefalardan ülkesini kurtaran Atatürk’e, şehitlerine ve gazilerine “vefa” borcunu yüreklerinde taşırlar. Toplumun “sefa”ya kavuşmasının yolu ise, bölünmeden bir olmak, güçlü olmak; bunun için daha çok okumak ve çalışmaktan geçer.
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, okulgen@superonline.com)

Yazarın Tüm Yazıları