Paylaş
ÇARŞAMBA akşamı Karşıyaka Arena’daydım.
Pınar Karşıyaka, İspanya’da 10 sayı farkla yenildiği Gran Canaria karşısında tur şansı arıyordu.
O gece bir kez daha anladım ki, İzmir giderek bir basketbol şehri oluyor.
Futbolda uzun yıllar gelen başarısızlıklar, kulüplerimizin bugün içinde bulunduğu tablo, zevk almaktan çoktan çıkmış artık bir işkenceye dönen şehir statlarımız hiç şüphesiz bunda en önemli nedenler...
Gidenler zaten biliyor, ama Arena’da olmayanlar için o atmosferi biraz anlatmak istiyorum.
5 liraya, 1 liraya seyirci bulamayan spor kulüplerimizi kıskandıran bir kuyruk vardı.
40 liralık maç biletleri çoktan bitmişti.
Arena 5 bin, 15 bin kişilik de olsa inanıyorum aynı fotoğraf olurdu.
Güzel olan gencinin yaşlısının tribünlerde olmasıydı, gençlerimizin, çocuklarımızın hep bir ağızdan marşlar söylemesiydi.
Protokolün olmadığı, protokolde olanların bile Kaf Kaf çektiği bir maçtı.
Sonuç mu?
Gran Canaria bizden daha iyi oynadı. Buna rağmen Pınar Karşıyaka turu geçebilirdi.
Olsun, benim için fark etmez.
Ben tribünlerin coşkusundayım, insanların o heyecanındayım, kulüplerine sahip çıkan vefadayım.
Bugün elenirsin, yarın turu geçersin.
Önemli olan bu havayı yakalamaktır.
İzmir bunu düşünmeli...
Yani basketbol, voleybol şehri olmayı hedeflemeli.
Bunun yanına tenisi, yelkeni de koymalı...
Futbolda başarı elbette çok önemli ve etkili...
Ama hep tekrar ediyorum, statlarımız olmadan başarı gelmeyecek.
Öyle 10 bin kişilik semt statlarıyla da bu iş olmaz.
Nasıl Karşıyaka Arena bir mabede döndü, insanların kalbi basket için çarpmaya başladı, işte o zaman kalıcı başarıların nasıl geldiğine tanıklık edeceğiz.
Neyse...
Çarşamba akşamı son aylarda yaşadığım en güzel günlerden biriydi.
Siyasetin o ağır havasından biraz uzaklaştım, sporun o güzel, birleştirici havasını hissettim.
Bana çok iyi geldi...
Bizim kulüplerimiz neden sadece bir spor kulübü değil
PINAR Karşıyaka ile Gran Canaria maçında dikkatimi çeken bir grup vardı.
Amerikalı bir aile atkılarını takmış, heyecandan yerlerinde oturamıyorlardı.
Seyircinin şarkılarını alkışlarıyla eşlik ediyorlardı.
Maç arasında Karşıyaka’nın Onur Kurulu Başkanı Sadri İşçimenler ile sohbet ediyorduk.
“Kim bu aile biliyor musun” dedi.
Ve anlattı...
“Adı Jim Salazas... 1954 yılında Karşıyaka basket takımında oynuyordu. Hatta ilk Amerikalı yabancı oyuncumuzdu. Bugün kulübümüze geldi. Yanında eşi, çocuğu, torunları vardı. Aradan 61 yıl geçmiş ama Karşıyaka sevgisi hiç bitmemiş. Ailesine o günleri anlattı, salonumuzu gezdi, bizim için müthiş bir anı oldu.”
Hikaye çok hoşuma gitti.
Jim Salazas; yanında İzmir günleri hatırlatan bir albümle gelmiş.
Salazas, ne fotoğraf çıkardıysa Sadri İşçimenler, Ateş Özerk, kulübün diğer yöneticileri evlerinden gidip o fotoğrafların aynılarını getirmişler.
Yıllar sonra, az değil 61 yıl sonra, o anıları canlandırmak ne kadar büyük mutluluk...
Bu olayı şundan yazıyorum...
Karşıyakamız, Göztepemiz, Altınordumuz, Altayımız sadece birer spor kulübü değildir.
Yani kulüpten çok daha ötesidir.
Bir hayat biçimidir; İzmir’e can veren, insanları birleştiren, buluşturan çok büyük organizasyonlardır.
Ve geleneği olan kurumlardır.
Hafızaları vardır.
O geçmişte Türkiye vardır, Cumhuriyet vardır, Atatürk’ün emanet ettiği ilkeler vardır.
Bizlere önerdikleri hayat tarzları vardır; özgürlük vardır, gelecek hayalleri vardır.
Jim Salazas ile maç arasında konuştuk.
Dedi ki...
“Dünya bir yana İzmir; Karşıyaka bir yana... İnanın bu böyle... Burada yaşadıklarımı hayatım boyunca unutmadım. Aileme hep anlattım. Onlar da merak ettiler. Onlara bu güzel kenti göstermek istedim. Karşıyaka’da oynamak benim için çok önemliydi ve hayatımın en önemli kararlarından biri oldu...”
Bu fotoğrafı Sadri İşçimenler bana verdi. En başta oturan, o zaman 12 yaşında olan kişi de Sadri İşçimenler... Babası Muhittin İşçimenler Karşıyaka’nın başkanı... Jim Salazas Karşıyaka’nın ilk yabancı oyuncusu ve başarılı basket takımı... Başka kimler mi var? Çetin Taşkıngenç, Yüksel Böke, Ayhan Öngen, Beliğ Beler, Özer Salnur, Vali Kemal Hadımlı ve Tenisçi Şerif ile birlikte...
Paylaş