Paylaş
Zamanın ruhunu bilmek
HOCALARIN hocası, benim de hocam Prof. Dr. Özdemir Nutku’nun yeni kitabı “Zamanın içinde zaman”ı okudum. Nutku, şenlikler ve gösteri sanatları üzerindeki araştırmalarını, belgelerini ve gözlemlerini yazmış. Kitabın önsözüne de notunu düşmüş.
“Bunlar, Türkiye kültür tarihinin ilginç olabileceğini sandığım konulardır ve yine bunlar toplumun bilimsel açıdan olduğu kadar bize tarihimizin derinliklerinde kalmış insanlarımızı da tanıtıyor. Onların hoşlandıkları, güldükleri, sevdikleri, önem verdikleri şeyleri; tavırlarını ve düşünce tarzlarını aydınlığa çıkartıyor. Bunların da bilinmesi gerekiyor...”
Hocanın bize tavsiyesi hep böyle olmuştur.
Hayat ayrıntılarda gizlidir.
Ve toplumla ilgilenen herkes zamanın ruhunu bilmelidir.
Anlatacağım şu İzmir’i hayal edin
SİZE anlatacağım İzmir’i, bu yazıyı okurken gözünüzde canlandırın lütfen...
Yıl 1657...
Bu coğrafyada ilk tragedya İzmir’de oynanıyor. Corneille’in Nicomède adlı oyunu... Yer, Fransız Konsolosluğu’nun büyük salonu... Dikkatinizi çekerim. O zaman İstanbul’da Batı anlamında tiyatro yok ve yabancı topluluklar tarafından temsil edilen böyle bir oyunu İstanbul seyircisi ancak yüz otuz yıl sonra seyredebilecektir.
Yıl 1775...
İzmir’de ilk halka açılan ve sürekli temsiller veren tiyatro Musevî amatörlerce kurulmuştu.
Yıl 1824...
Madamın amatörleri İzmir’in ikinci tiyatro salonunu kurmuşlardı, ağırlıklı olarak İtalyan komedyaları oynuyorlardı. 18’inci yüzyıl İzmir’in tiyatro yüzyılıydı.
Yıl 1834...
Tobia Qugliardi, İzmir’in en güzel tiyatro binasını açmıştı. Euterpe Tiyatrosu 300 seyirci kapasiteli bir tiyatroydu ve yanıncaya kadar çok önemli oyunlar sahnelenmişti.
Yıl 1834’ten sonra...
Kentte birçok tiyatro binası açılmaya başlandı. İzmir’de yerleşik tiyatrolar dönemi başladı. Örneğin, Theatron Smirnes o yıllarda, Avrupa’daki benzerlerini aratmayacak bir binaydı. 1922 yangınına kadar ayakta kalan bu binanın salonu 784 seyirci alıyordu.
Yıl 1861...
Başka bir adres İtalyan asıllı tenor Cammarano’nun İngiliz Konsolosluğu yanında açtığı görkemli tiyatroydu. Bu tiyatro 3 katlı ve 17 localıydı. 31 Kasım 1861 günü Menandros’un bir komedyasıyla açılmıştı, Türkçe oyunlar da oynamıştı. Güllü Agop ilk sahne deneyimini bu tiyatroda kazanmıştı. Buradan az aşağıda Rıhtımlar Tiyatrosu, az yukarısında Cumhuriyet Bulvarı üstünde de Elhamra Tiyatrosu buluyordu.
Yıl 1866...
O dönemde Alsancak deniz hamamının bulunduğu yerde kurulan tiyatronun adı Kivoto’dur. Olympia, Nea Skene sonra Pathé Sineması olan Eksaristeron da yine İzmir’in ünlü tiyatroları arasındadır.
Devam edeyim...
Bugün Alsancak Orduevi’nin binasının olduğu yerde en büyük ve güzel tiyatrolarından biri olan 600 kişilik Sporting Club’tü. Açılış Mascotte operasıyla yapılmıştı. Kentin en büyük tiyatrosu olan İzmir Tiyatrosu ise Birinci Kordon’daki Fransız Konsolosluğu’nun bulunduğu yerdeydi. Eski İzmir tiyatrolarının çoğu Birinci Kordon üzerindeydi. Şimdi Tayyare apartmanının bulunduğu yerde bir zamanlar Tayyare Sineması vardı, daha önce de burası 1922 yangınından tek kurtulan Sinema Palas Tiyatrosu’ydu. Darülbedayi sanatçıları, 1923’teki ilk İzmir turnesinde burada, hem de Atatürk’ün huzurunda oynamışlardı. Afife’nin, Cumhuriyet’ten önce ilk Müslüman kadın oyuncu olarak sahneye çıkmasından sonra Atatürk’ün direktifiyle Bedia Muvahhit ilk kez İzmir’de bu tiyatroda sahneye çıkmıştı.
Liste uzun...
İzmir’in bırakın İstanbul’u, Avrupa’nın birçok kentinden daha çok sanat merkezi olduğunu biliyoruz.
Özdemir Nutku şöyle diyor...
“’İzmir yangını olmasaydı, bugün İzmir’de tiyatro binası yokluğu çekmeyecektik’ demek yeterli değil, çünkü II. Dünya Savaşı’nda tiyatro ve opera binalarını, konser salonlarını bombardımanlar altında yitiren Avrupa ülkelerinde savaştan sonra en önce onarılan ve yerlerine yenileri yapılanlar tiyatro, opera binaları ve konser salonlarıydı. Yangını çıkaranlar uygarlık suçluları, ama yerine yenilerini yapmayan bizler kimleriz?”
(Bu notları Özdemir Nutku’nun “Zaman içinde zaman” kitabından derledim. Yayınevi: Opus Kitap)
OPUS NEDİR?
Opus Kitap’ı Yavuz Daloğlu kurdu. Opus, Latince “eser” demek, çoğulu “Opera” dır. Avrupa sanat musikisinde bestecilerin çoğu, yarattıkları eserlere Op. 1 gibi sıra sayıları verir. Yayınlanan her kitap bir Opus sayısı alıyor. Daloğlu, “Yalnızca elimizi değil, taşın altına gövdemizi, aklımızı, fikrimizi, benliğimizi; kısacası varlığımızı soktuk. Opus Yayıncılık Türkiye’nin aydınlanması için kuruldu ve bu düşünceyi taşıyanların ve savunanlarındır. İşte OPUS budur” diyor.
Paylaş