Paylaş
Güneydoğu’ya defalarca gittim; Doğu Anadolu’ya...
Urfa’da farklı bir kültür gördüm; Antep’te de öyle...
Kars başka, Van bambaşka...
Trabzon’un güzelliği, Samsun’un bazı yerlerinin İzmir’e benzerliği...
Ordu’nun çekiciliği, Tokat’ın bağları...
Trakya’nın kendine özgü bitki örtüsü...
Hasankeyf... Adıyaman... Nemrut...
Ege’nin içimizi rahatlatan iklimi ve insanı...
Kıyılarımız, ovalarımız, dağlarımız...
İnanın her bölgemiz ayrı bir güzel, ayrı bir zenginlik...
Mutfaksa mutfak, tarihse tarih, kültürse kültür...
Birbirinden güzel yemekler, birbirinden ilginç kıyafetler...
Türkiye’yi komşularından da, Avrupa’dan da, dünyanın değişik kıtalarından da farklı yapan işte bu mozaik...
Ben Anadolu’yu seviyorum.
Türk insanının sağduyusuna inanıyorum.
Her bölgenin birbirine olan benzerliklerinin de, ayrılıklarını da gelecek adına bir fırsat olduğunu düşünüyorum.
¡
Örneğin müzik...
Anadolu topraklarında binlerce yıldır üretilen, paylaşılan ve yaşayan, nesilden nesile aktarılan halk müziğimizde öyle güzel sözler, öyle güzel besteler var ki...
İzmirli halk müziği sanatçılarından Vildan Turan da benim gibi düşünüyor.
“Hangi dilden olursa olsun türküler hep sevgiyi, aşkı, insanlığın ortak acılarını, sevinçlerini, hüzünlerini, özlemlerini, ayrılıkları anlatır. Hiçbir türküde kin, öfke, nefret, düşmanlık yoktur. O yüzden türküler kardeştir. Türküleri yakan insanlar da kardeştir” diyor.
Vildan Turan; Makina Mühendisleri Odası’nın önderliğinde bana göre çok önemli bir projeyi iki yıldır sürdürüyor.
Projenin ismi... “Anadolu’nun Renkli Taşları...”
Anadolu’da konuşulan 9 dilde türkülerden oluşan bir repertuvar hazırlanmış.
Koro, 5 Ocak’ta Tepekule’nin o muhteşem salonunda Türkçe, Arapça, Kürtçe, Yunanca, Ermenice, Süryanice, Gürcüce, Boşnakça, Lazca şarkılar, türküler söyleyecek. Üstelik, bu tamamen amatörlerden oluşan bir koro...
Daha da güzeli bu besteler seslendirilirken; sahne dekorunda Türkiye’nin her bölgesinden 100 parçaya yakın yöresel ev eşyası ve yerel araç gereç de kullanılacak.
Yöresel giysilerle ve halk oyunlarıyla da kültür zenginliği sahneye taşınacak.
Makina Mühendisleri Odası’nın İzmir Şube Başkanı Mehmet Özsakarya, “İzmir’in demokrat, hümanist, hoşgörülü, barışçı yapısına gölge düşürenlere bu konserin en güzel yanıt olacağını düşünüyoruz. Türkülerimiz; bize bizi anlatan, hep beraber söyleyip, birlikte halaya, horona durduğumuz, kimi zaman zeybek olup tek başına, kimi zaman yüzlerce kişi omuz omuza, yüreklerimizi ve ellerimizi birleştirdiğimiz türkülerimiz, oyunlarımız... Özlediğimiz barış, kardeşlik, umut türkülerimizde, halk oyunlarımızda binlerce yıldır yaşıyor. Bugün toplum olarak türkülerimizi yeniden anımsamaya, türkülerimizin dilini yeniden öğrenmeye, türkülerimizi birlikte söylemeye ihtiyacımız var. El ele vermeye, yan yana durmaya ihtiyacımız var. Türkülerimizi birlikte söyleyip, birlikte halay çektiğimiz, horona durduğumuz sürece Anadolu’da barışı, umudu, sevgiyi, özgürlüğü daha binlerce yıl yaşatabileceğimize inanıyoruz” dedi.
¡
Bu sözlere ben de katılıyorum.
Müziğin insanları birleştiren ve ruhları dinlendiren bir terapi olduğuna inanıyorum.
Anadolu’nun renkli taşlarını da çok seviyorum.
2010’da Ege’ye düşen görev
ZOR günler yaşıyoruz. Hiç görülmemiş düzeyde derin kutuplaşmalarla girdik yeni yıla... 1980 öncesinde bile sağ ve sol, iki ana kamplaşma varken, bugün kendilerini Türk, Kürt; laik veya dindar olarak tanımlayan dört kutup bulunuyor. Gerek 1980 öncesinde, gerek günümüzde yaşanan kutuplaşmaların, temelde dış kaynaklı oldukları yönünde kanıtlar var.
Hoşgörüye, soğukkanlılığa ve diyaloğa her zamankinden fazla gereksinim olacak 2010’da; başta İzmir, Ege Bölgesi’nde yaşayan insanlara önemli görevler düşecek. Çünkü bu değerler, diğer bölgelere oranla daha yaygın bölgemizde. Belki halkımızın kozmopolit oluşundan, belki eğitim ve kültür düzeylerinin yüksekliğinden, belki de sosyoekonomik nedenlerle... Sabit düşünceli değiliz, takım tutar gibi tutmayız siyasi partileri ve birçok konuda öncülük ederiz Türkiye’ye...
¡
Zaman kavga değil, birleşme, bütünleşme zamanı... Kendimizi karşı kutupta gördüğümüz insanların yerine koyup, bakabilirsek olaylara, yani empati kurabilirsek, her şey daha kolay olabilir. Empati sempatiyi doğurabilir. Aşırı kutuplaşmayı önlemek için CHP ve AK Parti daha rahat bir araya gelebilir Ege’de; MHP’liler terör yanlısı olmayan Kürt kökenli vatandaşlarımızla daha kolay kucaklaşabilir.
Yurtta ve dünyada huzur ve barış için güçlü ordunun varlığı da bir önkoşul. Anımsayalım; 1998’de Kara Kuvvetleri Komutanımızın Suriye sınırında verdiği “Sabrımız taştı” mesajının ardından, Suriye tüm politikalarını değiştirmek zorunda kalmış, 23 gün sonra terörist başı Suriye’yi terk etmiş ve ardından Kenya’da yakalanmıştı. Bugün, sınırlarımızı açtığımız Suriye, belki de en az sorun yaşadığımız komşumuz.
Daha iyi bir yıl dileğiyle...
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden)
ulgenok@ulgenok.net
Paylaş