Paylaş
Yatağa yatar, önce yaşadığım o günü düşünürüm. Kesinlikle bir hesaplaşma değil, bir hatırlama töreni gibi... Sonra geçmişe giderim, hayat arşivimi açarım kendi kendime... Anıları tazelerim, dostluk arşivime aldıklarımı düşünürüm. Aramızdan ayrılanları, onlarla yaşadıklarımı...
Nedense bu beni çok rahatlatıyor. O gün ne yaşarsam yaşayayım, iyi şeyleri düşündükçe kendimi daha iyi hissediyorum. Böylece hem yaşadıklarımı unutmamış hem de bana ilham, yaşam tutkusu veren insanları hatırlamış oluyorum.
Ve sabahında daha bir şevkle, daha heyecanla, daha tutkuyla kalkıyorum.
***
Hayatımdaki ilkler hep çok önemli oldu benim için... Onları yaşamımın iyi tesadüfleri olarak bir yere not ettim. Kötü tesadüfleri ise unutmaya çalıştım. Hala da öyle yapıyorum. Kızgınlıklarımı içimde taşımamaya çalışıyorum. Allahtan çabuk unutuyorum.
Annem ve babamın bana yaşattığı ilkleri unutmam mümkün değil elbette... Büyük annelerin, büyük babaların, teyzelerin, amcaların yaşattığı ilkler de hep çok anlamlı oldu.
Kız kardeşimin ağzından çıkan ilk sözü bugün gibi hatırlıyorum örneğin... Nasıl mutlu olmuştuk, evde bayram havası esmişti.
Saçlarımı kestirdiğim ilk günü, berberimin yüzünü de unutamıyorum. Aynanın önündeki sanki başka biriydi.
Okula gittiğim ilk günü de, yanına oturduğum ilk arkadaşımı da, ilk öğretmenimi de, aldığım ilk karneyi de unutmuyorum.
Aslında öylesine çok ilk var ki...
Ama inanın hepsi hafızamda, gözlerimin önünde...
Ve elbette...
İlk hayal kırıklığımı da, ilk başarımı da, ilk aşkımı da; ailedeki ilk ölümü de, ilk gözyaşımı da...
Beni ben yapan her ilki arada hatırlamak, yüzümü gülümsetiyor.
***
Geçenlerde yine bana ilkleri yaşatan bir insanı sonsuzluğa uğurladık. Ziya Ertemer’i, doktor Ziya’yı, hepimizin Ziya amcasını... Birçok insanın içinde bir doktor korkusu vardır, iğneyi görüp bayılanlardan hiç olmadım. Çünkü bana ilk iğneyi yapan Ziya amcaydı... Doktor amca... Ateşler içinde yanarken, bana öylesine iyi davranmış, öylesine bir baba şevkatiyle elimden tutmuştu ki... Bana neden iğne vurması gerektiğini anlattı dakikalarca, daha ilk dakikadan itibaren sanki benim arkadaşımmış gibi davrandı. “Tamam...” dedim. Sonrasında ne doktor korkusu ne de ameliyat... Beyaz önlüklü bir melek gibiydi. Aslında benim yaşıtlarımın ve çevremin belki tamamının doktor amcasıydı. Yaşım ilerledikçe anladım ki, İzmirli olup da doktor Ziya’ya gitmemiş yoktu.
***
Ben şanslıydım. Çünkü yıllarca Karşıyaka’da Banka Sokağı’nda doktor Ziya’nın muayenesinin karşısında oturmuştuk. Annem bilirdi ki, sokakta yoksam Ziya Ertemer’in yanındayımdır. Hiçbirimizden sıkılmazdı, yaşıtımızmış gibi saatlerce bizimle oturur ya da küçük yaramazlıklarımıza bile sesini çıkarmazdı.
Evlenmemişti... Ama on binlerce çocuğun babası kadar yanında, yakınlarında olmuştu.
Alnımdaki ilk dikişi de o atmıştı. Gecenin bir yarısı düşmüş ve alnımın sol üst kısmını patlatmıştım. Saati de unutmuyorum. Gece yarısını 40 dakika geçmişti. Annem, babam “Hastaneye mi götürsek” dediklerinde; “Ziya amca...” demiştim. “Bu saatte olur mu?” demelerine aldırmadan...
Gece gündüz, bayram tatil...
Biliyordum ki, Ziya amca bana bakacaktır, benim yanımda olacaktır.
Birçok kişiye yaptığı gibi...
Seni sonsuzluğa uğurladık doktor Ziya Ertemer; Ziya amca, doktor amca...
Rahat uyu...
Baktığın çocuklar, gençler büyüdü...
Şimdi senin gibi idealist insanların peşinde, Atatürk’ün izinde...
Kaya Tuncer’i takip etmek gerekir
New York’ta The Plaza Otel’deki Amerikan Türk Cemiyeti’nin geleneksel gala yemeğinde yine Egelilerin masasındaydım. Ege Serbest Bölgesi’nin (ESBAŞ) yöneticileri ve iş ortakları salondaydı. İzmir’den de Pazarlama ve Tanıtımdan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ertuğrul Işıksoy, Özel Projelerden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ayhan İzmirli, Başkan Yardımcısı Nimet Egeli, Tanıtım ve Medya İlişkiler Müdür Yardımcısı Halime Büyükyüksel de vardı. Masada yine ESBAŞ’ın kurucu başkanı Kaya Turcer’in kızı Deniz Tuncer de vardı. Orada daha iyi anladım ki, ESBAŞ, ABD’de bir başarı hikayesi olarak görülüyor. Kaya Tuncer, dünyayla müthiş bir network kurmuş. Dünyanın devleriyle ilişkiler geliştirilmiş. Bunlar arasında özellikle son dönemde havacılık sanayinin büyükleri var. Boeing, Lockheed, General Electric, General Dynamics, United Technologies, Sikorsky, Bombardier gibi dünya havacılık sektörünün çok önemli oyuncuları ESBAŞ’ın konferanslarına büyük ilgi duyuyor ve ESBAŞ’ı bir yatırım üssü gibi görüyor.
Kaya Tuncer, öngörüsü çok yüksek bir kişi ve Türkiye’ye olan inancını hep dile getiren bir girişimci... Kaya Bey’i çok uzun yıllardır takip eden bir gazeteci olarak şunu söyleyebilirim ki, Kaya Tuncer bir şey söylüyor ve bazı sektörlerde ısrarcıyla bu alanları iyi izlemek gerekir.
New York notlarını ve duyduklarımı, bana anlatılanları yarın ayrıntılarıyla yazacağım.
Bugünlük şu kadarını söyleyebilirim.
Türkiye’de 10 tane daha ESBAŞ olsa, bu ülke teknoloji üreten, satan ve insanlığa armağan eden bir ülke olur.
Paylaş