Paylaş
Zor olduğu kadar da renkli, keyifli, insanı tatmin eden bir iş.
Öyle olmasa bu kadar mücadele, bu kadar rekabet neden olsun ki...
Geçenlerde bir yazıma, “Siyasete yakınlaştıkça siyaset sizden uzaklaşır. Siyasetten uzaklaştıkça siyaset size yaklaşır” diye başlamıştım.
E-postama onlarca mesaj geldi, telefonlarla arayanlar oldu.
Katılanlar çoğunluktaydı, bazı dostlar da siyasetin “uzun bir maraton” olduğunu hatırlattılar.
Haklılar...
Siyasetçiyi hep maraton koşucusuna benzetirler.
Mücadele etmeden kaçınmayacaksın, arkana dönüp bakmayacaksın, geçmişle uğraşmayacaksın, olaylara takılıp kalmayacaksın, moralini bozup oturmayacaksın, küsmeyeceksin, darılmayacaksın...
Ve ısrarcı olacaksın...
Gerçi bu tarif benim ideal politikacı tanımıma uymuyor, ama Türkiye’de ne yazık ki, böyle davranmayan da siyasette pek başarılı olamıyor.
Gazeteciliğe başladığım ilk günden bu yana birçok seçim izledim.
Türkiye’nin farklı yerlerine gidip yazılar yazdım, televizyon programlarına katıldım.
Birçok siyasetçiyle tanışıp, bazılarıyla arkadaş, bazılarıyla dost oldum.
Bir kısmı milletvekili, belediye başkanı seçildi, bir kısmı da derin hayal kırıklıkları yaşadı.
Siyaset böyle bir şey...
Şimdi yine bir seçime gidiyoruz.
Her partiden aday adaylarına bakıyorum, birçoğu yakından tanıdığımız, bildiğimiz, bir şekilde tanıştığımız, görüştüğümüz insanlar...
Hele hele bazılarını çok uzun yıllardır tanıyorum.
Vekil rozetini taktıklarında Türkiye için çok iyi şeyler yapacaklarına emin olduğum çok sayıda kişi var.
Ama listelerde yer bulamazlarsa; derin bir hayal kırıklığı yaşayıp, birkaç yılı kendilerine zehir edecek kişiler de yok değil.
O yüzden onlara bir tavsiyem var.
Daha doğrusu 9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in bir tavsiyesiydi.
Demirel şöyle demişti bir sohbetimizde;
“Siyasetçi teflon tava gibi olmalı... Teflon tavaya nasıl bir şey yapışmazsa, siyasetçiye de bir şey yapışmamalı. Stresi bir sünger gibi çekmelisiniz. Yoksa siyaseti yapamazsınız...”
Stresi, krizleri, hayal kırıklıklarını, tutulmayan vaatleri, geceden sabaha değişen kararları baştan kabul etmeyen siyasete girmesin...
Aday adayı olmasın...
Mani’ye genel merkez görevi
Hasan Mani; son yıllarda İzmir kamuoyunun en fazla konuştuğu isimlerden biri oldu.
Hem Ahmet Piriştina, hem de Aziz Kocaoğlu döneminde Büyükşehir’de önemli görevler üstlendi.
Mani, İzmir’den ayrıldıktan sonra İstanbul’a gitti.
Bazı danışmanlık görevlerinde bulundu.
Şu ara ise, Ankara’da...
Süheyl Batum’un başkanlığını yaptığı bir komitenin üyesi...
Cumhuriyet Halk Partisi’nin sandık güvenliğini kurmak için oluşturulan komitenin aktif üyesi Hasan Mani oldu.
Ağırlıklı olarak da üç büyükşehirdeki sandıkların güvenliğiyle, takibiyle daha çok ilgileniliyor.
Mani’nin milletvekili olma gibi bir hayali var mı bilemem. Ama herkesin aday olduğu bir dönemde, büyük bir ihtimalle Mani de gönlünden böyle bir makamı geçiriyordur.
Böyle bir şey olursa, genel merkezden bir işaret gelirse Mani’nin tercihi İzmir mi olur, İstanbul mu yakında göreceğiz.
Başbakan Buca’yı unuttu ama başarısızlık da gerçek
Her ne kadar Başbakan Erdoğan karıştırmış olsa; Süper Lig’teki Buca’yı yok saysa da...
Kimsenin yadsıyamayacağı bir gerçek var.
O da İzmir futbolunun bu yıl da başarısız olduğu...
Buca iyi gitmiyor, ne yazık ki, sezon başı kurgusu iyi yapılamadı.
Teknik heyet seçimi yanlış yapıldı, oyuncu tercihlerinde hatalar yapıldı.
Sonuçta; Buca’yı kritik günler bekliyor.
Karşıyaka’dan herkes çok umutluydu, çok iyi de bir takım kuruldu.
Gelin görün ki, istikrar sağlanamadı. Kaç teknik direktör değiştirildi, inanın karıştırdım.
Altay; herhalde son yollardaki en kötü sezonunu geçiriyor.
Yani... Umutlanacak, mutlu olacak bir şey yok...
Göztepe’nin Bank Asya’ya çıkmasını bekliyorum.
Hepsi bu...
Ama...
Beni mutlu eden iki olay var ki...
Birincisi Arkas’ın voleybolda ikinci kez Avrupa Şampiyonu finali oynaması, ikincisi de basketbolda Pınar Karşıyaka’nın Avrupa’da yoluna devam eden tek Türk takımı olması...
O kadar sıkıntıya rağmen Pınar Karşıyaka, çok başarılı bir performans yakaladı.
Arkas’ı ise anlatmaya gerek yok.
İzmir’de yeniden voleybol sevgisi başladıysa, gençler spor yapmak istiyorsa ve statlar doluyor, farklı takımların seyircileri “Arkas...” diye bağırıyorsa, orada başarı yakalanmış demektir.
O yüzden bu yıl futbola değil, voleybola, basketbola takılıyorum.
Hem heyecan var, hem de umut...
İkisi de olmayınca zaten maça filan da gidilmiyor.
Paylaş