Bu tezimi güçlendiren araştırmayı Beykoz Üniversitesi yapmış.
Süreç gösteriyor ki; geleneksel medyaya olan güven ciddi bir şekilde artmış.
Geleneksel diyorum ve altını çiziyorum; çünkü sosyal medyayı burada ayırmak gerekiyor.
Normal zamanlarda haber kaynağı olarak televizyon, gazete gibi geleneksel medyayı güvenilir bulmayanların yüzde 53’ü kovid-19 zamanında geleneksel medyayı daha güvenilir bulduklarını ifade etmiş.
Emin olun salgın sonunda bu oranlar çok daha artar.
***
Peki bu süre biraz daha uzun sürse ve önümüzde belirsiz bir tablo olsa hoşumuza gider miydi?
Benim gitmezdi.
Ne de olsa İzmirliyiz, Egeliyiz, Akdenizliyiz.
Sokakta olmayınca insan bir şeyleri kaçırıyor gibi geliyor.
Uzun masalar, uzun sohbetler olmayınca hayat anlamsız hale geliyor.
Eş, dost, akraba, aile içiçe, yan yana olmayınca insan rahat edemiyor, özlüyor.
Kurumu Can Selçuki yönetiyor.
Can; İzmirli, Türkiye’yi çok iyi bilen gençlerimizden...
Her İzmir’e geldiğinde kendisiyle sohbet ediyor ve çok şey öğreniyorum.
Geçenlerde yayınladıkları bir raporda İzmir de vardı.
Korona salgını sürecinde yabancı medyayı çok yakından takip ediyorum.
Ve özellikle de New York’u...
Bu kitabı özel yapan savaş sırasında alınmış notlar ve kitaba adını veren Binbaşı Ali Faik Bey’in yaşadıklarını, hissettiklerini yıllar sonra torunu Erdal Kabatepe’nin bizlere aktarmasıdır.
Kabatepe özellikle yazıyor; “Bu bir roman değil” diye... Ama düz bir öykü de değil. Bu tamamen gerçeklere dayanan, büyük çoğunluğu belgeli olaylardan oluşan bir hayat hikâyesi...
Oldum olası bu öyküleri hep çok sevmişimdir.
Hele bu insanlar Cumhuriyet’in doğuşuna tanıklık etmiş, Atatürk’ün yakınlarında olmuşsa bu çok daha değerli oluyor.
Bu kitapta balkan savaşları var.
Osmanlı’nın birinci dünya savaşına girişi ve Çanakkale cephesi var.
Gazetenin en etkili kalemleri korona salgını sonrasını yaşamı irdeliyorlar.
Ve diyorlar ki;
“Bu kadar hasar görmüş, etkilenmiş New York kentinde, salgından sonra kaçışlar yaşanır mı? İnsanlar kendilerini daha güvenli hissedecekleri ve kentin içinde sıkışmamış adresleri tercih edebilir mi?”
Yani New York’tan diğer kentlere bir iç göç yaşanıp yaşanmayacağını sorguluyorlar.
Birkaç yıldır benzer bir eğilim Türkiye’de yaşanıyor.
Nisan ayı bitiyor ve gözüken o ki; mayıs sonundaki bayrama kadar Türkiye’de hayat normale dönmeyecek.
Haziran başından itibaren de kontrollü olarak sokağa çıkmaya başlayacağız.
Türkiye’nin yarısı evden çalışıyor, yarısı da dikkat ederek, sosyal mesafesini koruyarak, maskesini takarak işini yapmaya devam ediyor.
Bu dönemde yabancı medyayı çok yakından takip ettim.
Özellikle İtalya, İspanya’daki ağır tablo karşısında İtalyanların, İspanyolların yorumlarını okudum, dinledim.
Ve giderek korona salgınının merkezi haline gelen Amerikan medyasının Trump hükümetini ağır eleştiren yorumlarını büyük bir dikkatle takip ettim.
Gerçi şimdilik geçici listedeyiz ama en yakın zamanda resmi listede yer alacağımızı düşünüyorum.
İzmir’in en güzel, en özel yerinin geride durmasını hiçbir zaman içime sindiremedim.
O yüzden herkesin sıkıldığı, umut aradığı bu günlerde bana çok iyi geldi.
Bir kere TARKEM’e teşekkür ediyorum.
TARKEM fikrini ortaya atan, bu projeyi geliştiren, arkasında duran herkesi kutluyorum.
Raporda önemli başlıklar var.
Deniliyor ki;
“Türkiye’yi etkisi altına alan salgının 1 yıl sürmesi durumunda turizm, eğlence ve kültür ile otel harcamaları yüzde 90’dan fazla azalacak.”
En baştan söyleyeyim; ben herkes gibi karamsar olanlardan değilim.
Bu salgının bir tahribat yapmaması mümkün değil.
Ama küresel bir krizle ya da Salim Kadıbeşegil’in dediği gibi bir kaosla karşı karşıyayız.