Paylaş
ÇOCUKLUĞUMDAN beri merak ettiğim alanlar var. Örneğin mimari, örneğin kent mobilyaları, örneğin kokular, örneğin kapılar...
Herkes bir şehrin turistik yerlerini gezerken, ben “en güzel kapı” fotoğraflarının peşinden koşarım.
Keşfetmeye çalıştığım o kentin mobilyaları nasıl olmuş, kimler tasarlamış, mimarisiyle nasıl bir uyum sağlamış bu detaylara bakarım.
Bazılarınız gibi benim de bir biriktirme alışkanlığım var.
Böyle olunca ne yer yetiyor, ne de zaman...
Bir tutkum daha var.
O da tasarım...
Gazeteci olmasam, herhalde tasarımcı olmak isterdim.
Bir ürünü farklılaştıracak şeyleri düşünmek de, izlemek de, gözlemlemek de beni mutlu ediyor.
Geçen gün yine keşifteydim.
Akhisar’da Keskinoğlu tesislerini Keskin Keskinoğlu’yla gezdim. Her gittiğimde onlarla gurur duyuyorum. Bir biri sıra müthiş tesisler, hepsi bir hastane temizliğinde, hepsi sektöre değer katan işletmeler...
Akhisar’ın bir bölümüne Keskinoğlu kasabası demek mümkün...
Keskin’le yine sektörü konuştuk, yeniliklerden bahsettik, yeni yatırımlarını dinledik.
Ben anlatan insanları seviyorum. Anlatacak olanları dinlemek lazım, çünkü arkasından hep güzel öyküler çıkıyor.
Güzel ve ilginç öyküler...
Nitekim de öyle oldu.
Ravika köyündeki “araba müzesi”ni son gezdiğimde, “Yeni bir yer yapıyoruz” demişti Keskin... Bittiğini duyunca gidip görmek istedim. İyi ki de gitmişiz.
Tasarım delisi biri olarak benim bu yeni müzede en az birkaç gün geçirmem gerekiyor. Burada geçirdiğim birkaç saat bana birkaç dakika gibi geldi çünkü...
Müzede yok yok...
Aslında bu koleksiyon fikri ilginç bir tesadüfle başlamış.
Keskinoğlu’nun kurucusu İsmail Keskinoğlu’nun ilk otomobili olan 1950 model Renault, büyük oğlu Fevzi Keskinoğlu tarafından tesadüfen bulunup satın alınmış. İşte ne olduysa o gün olmuş. Ailede herkes arabaya meraklı... Keskinoğlu, bunu bir sosyal sorumluluk projesi olarak görmüş. Hemen bir ekip kurulmuş; Türkiye genelinde araştırmalara başlanmış.
Akhisar, Bursa ve İzmir’in en usta tamircileri kadroya alınmış. 13 kişilik ekip hurda haldeki bu eski arabaları orijinal parçalarıyla adeta yeniden yaratıyor.
Şundan emin olun, müzede gördüğünüz arabaların ilk günkü halinden hiç farkı yok.
Her biri için fabrikalarıyla yazışmalar yapılıyor. Orijinal renkleri, parçaları tek tek tespit ediliyor, toplanıyor ve bir araya getiriliyor.
İçlerinde öyle arabalar var ki, tarih açısından da çok önemli.
Örneğin İsmet İnönü’nün İzmir’de kullandığı araç müzede sergileniyor.
Keskin ile konuştuk, bir sonrakinde beraber bir tur da atacağız.
Türkan Şoray’ın ilk arabası yine bu müzede...
Fahrettin Aslan’ın ilk aracı...
Ve elbette birçok kişi için ilkler...
Başta Amerikan otomobil devi Chevrolet’nin 1948 yılından başlayıp, 1970 yılına kadar olan tüm modelleri var. 1929 yılına ait ve tarihin en eski otomobillerinden biri olan Ford da bu müzede...
Toplam 170 araba var. Yakında 200’e tamamlanacak.
Dediğim gibi, benim gibi tasarım meraklısı insanlar için burada geçecek saatler birkaç dakika gibi gelir.
Tavsiye ederim.
Yolunuz düşerse sizin de görmenizi isterim.
Paylaş