Paylaş
Bu kapsamda yapılan değerlendirmede Başkent Ankara, risk haritasında ‘orta riskli’ iller arasında gösterildi ve ‘sarı’ renkte yer aldı. Geride bıraktığımız yılın sonbahar aylarıyla birlikte yükselen rakamlar, Ankara’yı ‘yüksek riskli’ iller arasına sokmuştu. Alınan tedbirler, doğal bağışıklığın artması ve aşının başarılı olması, Ankara’yı ‘orta riskli’ şehirler arasına soktu. Ve şehirlerin kendi kaderlerini belirlediği bu yeni sürece Ankara pek çok esnemeyle girdi.
İşletmeler yeniden açıldı, öğrenciler okullara geri döndü, sokağa çıkma yasağı olan yaş grupları yasaktan kurtuldu.
* * *
Hem ekonomik hem de sosyolojik açıdan memnuniyet veren bu süreç, elbette koronavirüs tehdidinin ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Esnemeler rehavete dönüşür; tedbirler hiçe sayılırsa, Ankara’nın yeniden yasaklı döneme geri dönmesi söz konusu olabilir.
* * *
Yeni dönemin ilk günleriyle ilgili Ankara Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı ve Hürriyet Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. İsmail Balık’la önemli bir sohbet gerçekleştirdik. Balık, kritik uyarılarda bulundu ve Ankara’nın ‘sınırda’ olduğunun altını çizdi. Balık’a göre kentte bir rehavet görüntüsü var ve bu durum bir sonraki değerlendirmede bizi ‘riskli’ hatta ‘yüksek riskli’ iller kategorisine sokabilir.
İşte Balık’ın, Başkent için önemli uyarıları ve önerileri:
ANKARA RİSKLİ SINIRA YAKIN
“Kontrollü normalleşme süreci toplumdaki sosyolojik ve ekonomik ihtiyaçlar sebebiyle başlatıldı. Riskin yüksek olduğu kırmızı ve turuncu renkle gösterilen illerimizde durum daha ciddi olmasına karşın, Ankara da sınırda. Sağlık Bakanlığı tarafından paylaşılan verilere göre 100 binde 35 ve altı vaka sayısı olduğu için Başkent, şu an ‘orta riskli’ iller arasında. Ancak ‘yüksek risk’ olarak kabul edilen ve 100 binde 36-100 arası vaka kategorisinin de çok uzağında değil. Eğer bu günlerde kişisel tedbirlerimizde bir gevşeme olursa, 15 gün sonra yeniden bu verilere baktığımızda riskli bölge statüsüne geçmiş olabilir.
YAPILACAK 3 ÖNEMLİ GÖREV
Kuralsızlık devam ederse, Ankara birden ‘yüksek riskli’ iller arasına bile girebilir. Benim ilk normalleşme adımlarıyla birlikte Ankara’da yaptığım gözlem, ‘ciddi anlamda salıverme duygusu içerisinde hareket edildiği’ yönünde. Burada kentimizi korumak ve tabloyu daha da aşağıya çekmek için 3 önemli yapılacak görev var. Birincisi, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun dediği ‘dinamik denetleme’nin uygulanması. Yerel yöneticiler ve halk iç içe olarak sıkı denetim yapılmalı yani şehirdeki risk oluşturabilecek etkenleri tespit edip ona göre önlem alınmalı. Yöneticilerin, gözlemlerine göre mücadele tedbirlerini geliştirmeleri gerekiyor. Riskli illere giriş çıkışın da denetlenmesi gerek.
LOKANTALARDAN HIZLI ÇIKIN
İkinci önemli konu, kişilerin alacağı bireysel tedbirler. Normalleşme sürecinden ön plana çıkan yerlerin başında restoran ve lokantalar geliyor. Lokantalardan yemeğimizi olabildiği kadar kısa sürede ve olabildiği kadar hızlı yiyerek çıkmalıyız. Yemek yemediğimiz anlarda da maskemizi doğru takarak durmalıyız. Toplu taşıma ve kalabalık iş yerlerinde kurallara uyulup uyulmadığı da denetlenmeli. Kapalı ortam havalandırması ve metrekareye düşen kişi sayısı da mutlaka seyreltilmeli.
UYMAZSAK HAKLARIMIZ ALINIR
Her şeyi merkezi otoriteden bekleyemeyiz. Madem toplumdan bir gevşeme beklentisi geldi, bu haklarımızın elimizden alınmaması için kurallara uymamız gerekiyor. Üçüncüsü de aşılama. Toplumda hızla yaygınlaşması gerekiyor. Aşılama yaygınlaştığında ne kadar etkili olduğunu daha da net bir şekilde anlayacağız. Ancak aşı olsak bile virüsü bulaştıracağımızı düşünüp, dikkatli davranmalıyız.”
* * *
Bu süreç hepimiz çok yordu. Ekonomik etkileri ayrı, sosyolojik etkileri ayrı yordu. Bu süreç o kadar uzadı ki ekonomik ve sosyolojik etkileri neredeyse sağlık endişesinin önüne geçti.
Bu esnemeler ve normalleşme umudu hepimize iyi geldi.
Ancak...
Prof. Dr. İsmail Balık’ın belirttiği gibi ‘sınırdayız.’
Sınırın ‘yasaklı’ kısmına geçmemek ve tahammül edilemez boyuttaki etkilerine yeniden maruz kalmamak için üzerimize düşeni yapmalıyız.
Paylaş