Paylaş
Dolayısıyla vücudu aşırı dozda kutlamaya maruz kalan Caner bey kendini önümüzdeki yirmi beş yıl eve kapatmak istediğini ve hatta mümkünse koltuktan hiç kalkmak istemediğini söylemişti. Caner bey için özel olarak hazırladığımız Xbox, spor programları ve kumandadan oluşan yaşam ünitesi sayesinde kendisi sonsuza kadar yaşayabilirdi, hatta hiç yemek vermesem, biraz zorlasa fotosentez yoluyla yaşamına bu şekilde devam edebilirdi bile. Lanet olsundu içimdeki Pare sevgisine, onun bitki olmasına gönlüm el vermediği için, ben de özel olarak hazırladığım yaşam ünitesiyle biraz şarj olmasına müsade edip, zemini Denizz Aşırı yeni yıl kutlaması için hazır hale getirdim. Sonuçta vicdanlı olduğum kadar da plancıydım.
Yılbaşında evde olmak istediğimi söylerek girdim konuya. Caner’i can evinden vurmuştum. Tabii ki bu fikrim karşısında bir dakikalık saygı duruşunun ardından bir süre de ayakta alkışladı beni. Henüz başına geleceklerden habersizdi kendisi… Daha sonrasında yılbaşını evde geçirme fikrini en yakın arkadaşlarımla paylaştım. Alkışa doyamıyordum, bu fikrim dostlar camiasından da takdirle karşılanmıştı. Yeni yıl partisi için bana ilk olarak herkesin kolay ulaşabileceği, salonunda on beş yirmi kişiyi rahatça ağırlayabileceğim bir ev lazımdı. Bu evi bulmam çok zor olmadı, tabi ev sahibini ikna etmem de. Sonuçta plancı olduğum kadar da canından bezdiren bir ikna kabiliyetim vardı.
Pare Event yönetim kurulu başkanı olarak, dünyanın en yaratıcı fikri olan “ Red Party” konseptini de devreye soktum. Yeni yılda hiç kimsenin aklına gelmeyecek bu konsept sayesinde tüm konuklarımız kırmızı giyinecek, partideki en ufacık detay bile kırmızı olacaktı. Nedense kimse buna da itiraz etmemişti. Kendimden korkmaya başlamıştım. Herkesi ve her şeyi organize ettikten sonra sıra Caner’le konuşmaya gelmişti. Yılbaşını kutlamak üzere yaklaşık yirmi kişinin davetli olduğu, kırmızı konseptli ev partisi için kollektif bir çalışma içerisinde olduğumdan bir haber olan Caner bey, evde baş başa mandalina yiyeceğimizi sanıyordu. Kendisini en sona bırakmıştım çünkü itiraz etme şansını ne kadar sıfırın altında eksi bin beş yüze çekebilirsem o kadar iyiydi. Her zamanki gibi başlarda yine mırın kırın etse de, kırmızı tişört denerken oldukça neşeli bile gözüktüğünü söyleyebilirim. Her şeyi bu kadarla sınırlı sanan Caner’in beni tanımadığını düşünmeye başlamıştım, çünkü yılbaşı masasını süslemek için Fethi Paşa Korusuna kozalak toplamaya gideceğiz dediğimde benim minik Sezen Cumhur Önal’ım, birden Rasim Ozan Kütahyalı’ya dönüştü.
Kozalak olmadan o yılbaşı sofrası da olmazdı. Bu kararım da kesindi bunu da yayalımdı. Bu yüzden bana en son “ kozalak obsesifisin” diye hönküren Caner bey psikolojide yeni bir çığır açtığından da habersizdi. Ben dört yıl sosyoloji okudum, milyorlarca psikoloji ek dersi aldım “ kozalak obsesifi” diye bir kavramı ilk kez kendisinden duyuyordum. Daha önce hiç duymadığım bu kavram başta beni çok güldürse de sonradan çok etkilendiğimi itiraf etmek isterim. Sonuçta bilgili erkekler beni her zaman etkilemiştir. Bu psikolojik tespitinden ötürü Caner bey de benden yüz points almayı başarmıştı.
Psikolojik tespitler konusunda olduğu kadar en güzel kozalakları toplama konusunda da başarılı olan Caner bey kalbimi yine fethetmeyi başarmıştı. Başlarda kırmızı masa örtüsü bulamadığımız için beyaz masa örtüsü serme konusuda beni ikna etmeye çalışsa da başarılı olmayacağını anlayınca kırmızı masa örtüsü direnişim de olumlu sonuç buldu. Sonuçta asla pes etmeyeceğimi bilmesi gerekiyordu.
Yeni yıl kutlaması benim için “ sadece” giyinip süslenip, dostlarla bir araya gelip yiyip içip, eğlenmekten ibaret değildi. Hiçbir zaman da olmadı. Benim yeni yıl kutlamam sabahın erken saatlerinde başlar. Sokak hayvanlarına mama veririm. Yardıma ihtiyacı olan çocuk veya yaşlılara yardım ederim. En azından gülümsetirim. Gün içinde insanları mutlu etmek için bir şeyler yaparım. En pozitif halimi takınırım. Sonra da yine dostlarımla bir araya gelir sabaha kadar eğlenirim. Çünkü ben önümüzdeki tüm yılın böyle geçmesini isterim.
Isınma ve yiyecek bulma umuduyla bir markete giren minicik kediciği tepikleyerek marketten dışarı atan insan görünümlü mahlukat yüzünden sinir krizi yaşamamı saymazsak, 31 Aralık cumartesi günü benim için son derece pozitif geçiyor, sokaktaki canlara ve insanlara faydalı olmanın haklı mutluluğunu yaşıyor ve önümüzdeki tüm yılın da böyle geçeceğine inanarak içim aşırı dozda umut doluyordu.
Akşam olduğunda, arkadaşlarımızla birlikte güle oynaya hazırladığımız yemekler kozalaklı masamızda yerini alırken, herkes bir an önce bize birçok acı yaşatan 2016’yı kapatıp, yep yeni umut dolu bir 2017’ye girmek istiyordu. Daha önce bir yılın bitip, yeni bir yılın başlayacak olmasına bu kadar sevindiğimizi görmemiştim. Biz tüm umutları 2017’ye yüklemişken, hayal kırıklığı yaşamamız da gecikmedi. Daha yeni yılın ilk saatlerinde yeşeren umutlarımız, kalplerimiz karardı. Umutları bir günden, yeni bir yıldan beklemek belki de aptalcaydı. Biz birlik olamadığımız, birbirimizi daha çok sevmediğimiz, daha çok okuyup daha çok öğrenmediğimiz sürece bizi değil 2017, 2127 gelse kurtaramazdı. Ben artık umudu 2017’den değil, insanlıktan bekliyorum. Çünkü daha çok sevgiyi bize 2017 değil, sadece insanlık verebilir biliyorum. Üstadın da dediği gibi “Dünyayı güzellik kurtaracak bir insanı sevmekle başlayacak her şey.”
Paylaş