Paylaş
"Sevgili Konsolosluk, siz bu satırları okurken, ben Mykonos’ta kendimi kızgın kumlardan derin sulara atmayı çok isterdim. Ama önce sizden izin almam gerekiyordu. En sevdiğim konsolosçuğumm, bak en sevdiğim diyorum çünkü hep sana başvuruyorum biliyorsun. Seni şanslı hınzııır… Ne diyeceğim, bir izin verin de şu kalamarı yiyelim, birkaç bara gidip eğlenelim de dönelim… Hem bak çok istiyorsan sen de gelebilirsin, otur otur sıkılmışsındır oraralarda. Bak çok ciddiyim. Benden başka da bu teklifi yapan bulamazsın, değerlendir bence.”
Böyle olsa ya vize başvurularındaki dilekçemiz. Daha içten, daha samimi… Tam olarak böyle değil mi duygumuz? Onlar da haklı aslında, düşünsenize siz kös kös onlarca evrak okuyorsunuz, niye millet gezsin diye. İnsan bir gıcık olur yani, insan olmazsa bile, ben olabilirim bence :)
Profesyonel bir gezenti olarak her zamanki gibi vize başvurusu yapmak için hazırlandığım günlerden biriydi. Tek amacım o bir yıllık vizeyi almaktı. Ben üniversiteye giriş sınavına bu kadar hazırlandığımı hatırlamıyorum. Öyle bir çalıştım ki dersime, karşıma konsolos değil Çipras gelse bana karşı koyamazdı. Hem beni niye almasınlardı ki ülkelerine? Ben çok aşırı yerim, çok aşırı alışveriş yaparım, çok aşırı içerim, çok aşırı eğlenirim, tüm bunların hepsini eş dost görsün, ortamın popisi olayım, like rekoru kırayım diye sosyal medyada çok aşırı paylaşım yaparım, reklam yaparım. Tam aranılan turist benim bence...Olimpiyatlarda “Turistlik” diye bir branş olsa, tüm altın madalyaları toplar, adımı Türkiye olimpiyat tarihine altın harflerle yazdırırım. Hatta belli mi olur, belki de sayemde güzel ülkemde ilk kez olimpiyatlara ev sahipliği yaparız.
Ay neyse konu nerden nereye geldi. Başvurumu yaptım, doğumhane kapısında bebeğinin doğmasını bekleyen babalar gibi, tartının başında tartıya çıkmayı heyecanla bekleyen kadınlar gibi, yedek kulübesinde oyuna girmeyi bekleyen futbolcu gibi, rating sonuçlarını bekleyen yapımcılar gibi ben de vizemin çıkmasını bekliyordum. Her an her saat üşenmeden sonucun açıklandığı web sitesine girdim. Pasaportunuz kargoya verildi yazıyordu, o sırada dındındındındın diye bir müzik duyuldu… Şaka şaka öyle bir şey duyulmadı. Ay işin yoksa şimdi de kargocuyu bekle yine aynı şekilde. Doğumhane kapısında bebeğini bekleyen…. İşte öyle, gerisini siz tamamlayın. Derken kargocu geldi. Ben asker yolu bekler gibi bekledim seni kargocu, sen hep bana geç gelen bahar gibisin kargocu, adına şiirler şarkılar yazarım kargocu. Özlemle kargocuya doğru Hülya Koçyiğit koşuşu yaptım. Kargocu kollarını açmadı, soğuk soğuk “ bir imza lütfen” demekle yetindi sadece. Heyecanla paketi açtım bir de ne göreyim vizem tamı tamına bir yıllııık çıkmış. Bu insanlık için küçük olabilir ama benim için kocaman bir sonuçtu. O zaman dans, o zaman lalalalaaa! Kargocuyu bir öpmediğim kaldı, pizzacıya bile sipariş verirken telefonu “ öptüümm byee” diye kapatan benden her şey beklenirdi.
Aynı gün içinde insanın başına daha güzel ne gelebilirdi ki, daha ne isteyeyim ki bu günden ben! Bugünü böyle kapatalımdı bence. Nasıl olsa en çok hayalini kurduğum şey olmuştu bugün, artık gönül rahatlığıyla eve gidip yeşil mercimek yiyebilirim derken, başıma geleceklerden habersiz patroşkamın arabasına bindik. Birlikte, muhtemelen ortamı yine benim ısıtacağım bir toplantıya gidiyorduk. Puslu bir İstanbul akşamıydı. Arabanın camından giren rüzgar kırmızı saçlarımı adeta bir oraya bir buraya savuruyor, saçlarım ahenkle dans ediyordu. Şaka şaka… Bunların hiçbiri olmadı. Sadece havalı bir giriş yapmak istemiştim. Gayet de trafikteydim, gayet de sıkılıyordum ve ayıptır söylemesi gayet de şu anda kibarlığımdan söylemek istemediğim ama belki de (belki değil kesin) ileride samimiyeti arttırırsak löpücük diye ağzımdan çıkıverecek olan yerlerim ter içindeydi…
Aniden whatsapp'ıma bombastik bir mesaj düştü. Ben mesajı heyecanla okurken, kıymetli patroşkam bana her zamanki gibi söyleniyordu. “Senin kadar telefonu öten görmedim, sessize al şunu.” Evet benim telefonum hiç susmazdı, iyi ki de susmazdı ama ben onu inatla sessize almazdım. Ya gelecek olan aşırı minnoş ötesi haberleri kaçırırsam?
Ohhh iyi ki de sessize almamışım beybisiler. Biliyor musunuz hayatımda aldığım en güzel haberdi. Zaten benim gittiğim her yer, bugüne kadar gittiğim en güzel yer. Yediğim her yemek, bugüne kadar yediğim en güzel yemek. Elde ettiğim her minnak şey bugüne kadar ki en büyük hayalim! 1 yıllık schengen vizesi aldığımda, nasıl da “bu benim en büyük hayalimdi” “ o zamaan daans!” diye dolaştığımı siz biliyorsunuz. Sözü şuraya getirmek istiyorum, o gün mesajla aldığım aşırı mutlu ötesi haber de bugüne kadar aldığım en güzel haberdi ve buradayım işte :) Bence gayet aşırı mutlu bir haber, sizce? Kesin öyledir.
Benimle birlikte her şey “ aşırı” dozda. Aşağısı kurtarmıyor bizi canıms. Aşırı gezmeler, aşırı yemeler, aşırı diyetler, aşırı sevmeler. Hepsini anlatacağıım ve birlikte aşırıı eğleneceğiiz. Hayatı aşırı dozda yaşayan herkes beni bulsun. O aşırılar buraya gelecek! Aşırı küsenler barışsın, aşırı yiyenler kilo versin, aşırı gezenler beni bulsun birlikte gezelim : Geel bacımm gel kaynanan senii çok seviyoor. Size keyifli Deniz Aşırı okumalar diliyoruuum, örtmen geldi byeee…
Instagram, Twitter @denizzgok
Paylaş