Paylaş
Acaba annemler beni nasıl evlatlıktan reddeder veya hazır konu açılmışken ben başka nasıl yollarla yeşil pasaport sahibi olabilirim diye düşünüp Google a “ yeşil pasaportlu olmak için kiminle evlenmem lazım?” yazıp enter a basmışken, Ateşli Sosyologlar whatsapp grubu aniden bir coşma yaşadı. Akşam gruptan biri öğretmen, diğeri şirketin beleşe kırmızı mini cooper araba verdiği ( bu ufak ayrıntıyı belirtmeden edemedim) pazarlamacı arkadaşımın doğum günü vardı. Sanki benim yeşil pasaportlu prensle olan izdivacımdan daha önemli bir konuydu. Ama konu doğum günü olunca herkes muhtaç olduğu kudreti ve damarlarındaki asil kanı alıp Denizz Aşırı Kutlamalar & Event A.Ş’ye başvururdu. Ben de Denizz Aşırı Kutlamalar & Event A.Ş’nin yönetim kurulu başkanı olarak şükela ötesi fikirlerimle, şimdiye kadar hiçbir aman efendim siz deyin doğum günü sahibinin ben diyeyim yıl dönümü sahibinin yüzünü kara çıkarmadım.
Yirmi beş yaşına girecek iki güzide arkadaşım için, bu yıl onlar gibi 25.yaşını kutlayan Leman Cafede bir buluşma organize ettim. Aslında gayet denk geldi ama ben cafenin içindeki kocaman 25 rakamlarını görünce özellikle bunu düşünmüşüm planlamışım gibi yaptım. Tabii ki bu kadar nonnik düşünceli biri olduğuma inanmayan arkadaşlarım bu söylediğimi yemediler. Çünkü benden beklenen her kutlamada böylesine ince nonnik davranışlar değil aksine siz deyin çeşitli şakalar ben diyeyim bir takım yaramazlıklar, şapşikliklerdi. Ki bekleneni de yapmak üzere sabahtan beri istediğim zeytin yağını getirmeyen garsona doğru gittim. Az önce “ yaklaşık bir saat önce zeytinyağ istemiştim, naptınız ilk otobüsle Ayvalık’a zeytin toplamaya mı gittiniz?” diye iki aydır regl olamamış kadın siniriyle veya tuttuğu takım şampiyonluğa giderken uzatmalarda kendi kalesine gol yiyen holigan erkek siniriyle adama hunharca hönküren kişi sanki ben değildim. Bir görseniz nasıl aşırı kibarım. Çünkü az sonra kendisinden, yabancı pop şarkı çalan şu güzide mekanda öğretmen olan arkadaşım için “ penceresi cam cama muallim”, yeni kırmızı mini cooper arabası olan arkadaşım için de İsmail YK’dan “ bas gaza aşkım baz gaza” çaldırmasını rica edecektim. Muhtaç olduğum kudreti ve damarlarımdaki asil kanı bir geçelim onu yanıma çoktan almıştım zaten. Bu sefer farklı olarak sahip olduğum tüm tatlı dilimi yanıma aldım ve en ufacık hücreme kadar kibarlaştım. Zaten insan en çok da birinden bir şey isterken, özellikle saçma bir şey isterken aşırı kibarlaşır diye düşündüm. Neticede garson abi, az önce kendisine hunharca hönküren şu kırmızı saçlı körpe genç kızın karşısında kibarlıktan ölmesine ve aşırı tatlı diline dayanamadı ve istediğim şarkıları çaldırdı. Beş dakika önce mekanda Shape Of You senin, Rockabye benim coşan gençlik, Penceresi Cam Cama Muallim çalmaya başlayınca şok ötesi bir şey yaşayıp, Baz Gaza Aşkımla dumur seviyesine geçmişti. Ama ben o akşamki aşırı kibarlığım sayesinde arkadaşlarıma hiç unutamayacakları bir anı kazandırmıştım. Sonra düşündüm, biz en çok başka hangi durumlarda bu kadar aşırı kibar oluyoruz? Ve sizin için yazdım…
Herkesin çay istediği bir ortamda Türk Kahvesi isterken
Kalabalık bir grupla toplantıya veya bir misafirliğe gittiniz. Ev sahibi sorar “ ne içersiniz?” O sırada grubun birçoğu çay istedi ama siz Türk kahvesi içmek istiyorsunuz. Herkesin çay istediği bir grupta sivrilip, “ ben Türk kahvesi istiyorum” demek özgüven gerektirir arkadaşlar. Çünkü diğer herkesin siparişinin alınması, toplamda maximum iki saniye sürer. “ Çay, çay , çay” bitti. Ama Türk kahvesi isteyen kişi için durum farklıdır. Grubun geri kalanı toplantıya veya sohbete başlamak için onun siparişinin alınmasını beklemek durumundadır. “ Ben zahmet olmazsa bir Türk kahvesi rica edecektim.” “ nasıl olsun?” “ orta”. Dua edin gittiğiniz yerde Türk kahvesi yapılıyor olsun, düşük bir ihtimal ama böyle durumlar da insanın başına gelmiyor değil. “Türk kahvesi yok, nescafe versem olur mu?” Bu sırada grubun diğer kalanı hala sizin siparişinizin alınmasını bekliyor, soğuk terler, gerginlik almış başını gidiyor. “ Olur olur, nescafe de olur” diyebiliyorsunuz sadece… Bir de işin hazırlama kısmı var tabi, çay iki saniyede bardaklara konup getirilebiliyorken, sizin Türk kahveniz pişecek köpürecek filan… Ev sahibi için çayın daha pratik olduğu gerçeği kaçınılmaz. Özellikle patronunuz çay, siz Türk kahvesi isterseniz durum daha da vahim, sanki Türk kahvesi daha böyle özel insanlar için, daha özel bir içecek, daha protokol içeceği. Durum böyle olunca karşı taraf “ne içersiniz?” sorusuna sadece “çay” diye cevap verip sonuna “istiyorum” yüklemini bile eklemezken, siz “ ben eğer zahmet olmazsa bir Türk kahvesi rica ediyorum” diye en kısık ses tonunuzla, en kibar halinizle, eğilip bükülüp siparişinizi veriyorsunuz.
Hiç tanımadığın birinden sigara isterken
Üzerinizde nakit para yok, veya etrafta sigara alabileceğiniz bir yer yok ama acil sigara içmeniz gerekiyor. Tek başınasınız, bir tiryaki olarak tek çareniz hiç tanımadığınız birinden “kibarca” sigara istemek. Ama yok böyle bir kibarlık, karşı taraftan canını isteseniz sanki daha az kibar olurmuşsunuz gibi. Usulca o hiç tanımadığınız kadının veya adamın yanına gidersiniz, yüzünüzde en tatlı gülümsemenizle kafanızı eğer, en ince ses tonunuzla da “ çok afederseniz, sigaranızdan bir tane alabilir miyim acaba?” dersiniz. Karşı taraf halden anlar ve sigarsını “ aa tabi” diye hemen uzatırsa, bir de yetmez “ Ay çok teşekkür ederim, ne olur kusura bakmayın valla mecbur kalmasam almazdım” diye eklersiniz. “ yok yok olur mu öyle şey rica ederim” diye devam eden muhabbet, kim bilir belki de yıllarca süren bir arkadaşlığın ilk adımı olur =)
Kalabalık bir otobüste akbil isterken
Durağa kalmış yüz- yüz elli metre. Belki de kaçırırsanız minimum yarım saat bekleyeceğiniz otobüsünüz orada ve milyorlarca yolcu alımına başlamış. Hüseyin Bold’u kıskandırır derecede bir koşuya başlıyorsunuz, derken mutlu son: otobüse biniş. Kanter içinde kalmışsınız, kalbiniz yerinde çıkma alıştırmaları yapıyor, akbilinizi arıyorsunuz ama o da ne, yok! Ara Allah ara, şeytan aldı götürdü satamadan getirdi demeye kalmadan otobüs en az üç durak ilerlemiş. Artık inemezsiniz de, birinden akbil bulup basmanız lazım. İşte vakit, muhtaç olduğunuz tüm kibarlığınızı yanınıza alma vaktidir! Belki de başka zaman olsa kulaklığınızı takıp duymamazlıktan geldiğiniz, çoğu zaman uyuma numarası yapıp yerinizi vermediğiniz insanlardan akbil dilenmeye başlıyorsunuz. Evet resmen dileniyorsunuz. Otobüs üç durak ilerlemişken iş kibarca “rica” etme boyutundan çıkıp “ Abi allah rızası için bir akbil” seviyesine geliyor çünkü. Dua edin, Ramazan ayındasınız =)
Komşudan wifi şifresi isterken
Kaç kere “Günaydın” dedi ama siz işe veya okula yetişmek zorunda olduğunuz için belki de yüzüne bile bakmadan koştur koştur yanından gittiniz. Kaç kere size güllü dallı tabaklarda çikolatalı kek getirdi ama siz o tabağı hep boş gönderdiniz. Kaç Kandil geçti, bir Kandil simidi alıp kapısını çalmadınız. Arkadaşlarınızla evde dıptıs dıptıs parti yaptınız, alttan elektrik süpürgesiyle tavana vurdu ama anlamadınız. Yetmedi yöneticiyi kapınıza yolladı ama umursamadınız! Ama internetinizin kotası dolunca, komşunun wifi şifresine muhtaç kaldınız! İşte o zaman hep boş gönderdiğiniz tabakları, sizinki güllü dallı olmasa da evde ne varsa doldurdunuz ve komşunuzun kapısını çaldınız. Tüm mahçubiyetiniz ve aşırı kibarlığınızla, incelikten kıralacak cinsten “ iyi akşamlar, acil iş yetiştirmeye çalışıyorum da rica etsem wifi şifrenizi alabilir miyim bizim inernetimiz kesildi de. Söz işimi bitirip hemen çıkacağım.” dediniz. Karşı taraf karanlık geçmişinize istinaden size uzun uzun bakarsa da artık işleri yemin etme boyutuna taşıyabilirsiniz. “ yemin ederim film, video filan izlemeyeceğim, işimi bitirip mail atıp çıkacağım. Hayat memat meselesi olmasa vallahi istemezdim.” Yaa bu zamanda komşu komşunun külüne olmasa bile, wifi şifresine muhtaç olunca işte böyle kibarlaşırsınız =)
Sinemada film başladığında, koltuğuna ulaşmak için insanların önünden geçerken
Haftalardır beklediğiniz filme gideceksiniz. Biletinizi aldınız, salon tıklım tıkış kenarlarda zor yer buldunuz öyle söyliyim. E bu film mısırsız kolasız gitmez tabii. Filmin başlamasına bir dakika var ama bu riski almaya değer diye düşünüyorsunuz. Mısır kuyruğu o kadar kalabalık ki, size sıra gelene kadar film başladı. Neyse jenerik menerik, film tam olarak başlamadan girerim diye düşünüp mısır konusundaki ısrarcı tavrınızı devam ettiriyorsunuz. Derken eliniz kolunuz dolu salona girdiniz, ışıklar kapanmış ve film tabii ki başlamış. Düşündüğünüz gibi jenerik filan akmıyor yani. Kenardaki yerinize ulaşmak için mecburen minimum on beş insanın önünden geçmek zorundasınız. Eğer maximum eğilme başarısını gösteremezseniz iki arka sırada oturanların da görüş mesafesini bloklamanız an meselesi. İnsanlar full konsantire film izlerken önlerinden geçmenizi bir kenara bırakırsak, döktüğünüz mısırlar, bastığınız ayaklar da cabası. Her birinin önünden geçerken kibarlıktan ölürsünüz “ ay çok özür dilerim, “ ne olur kusura bakmayın” “ ay çok pardon” diye diye bin bir küfür işiterek, ezilip bükülerek utançla koltuğunuza oturursunuz. Her şey bu mısır sevdası yüzünden bari yiyeyim diyeceksiniz ama yol boyunca neredeyse yarısını döktünüz. Artık utancınıza mı yanarsınız, mısırı yiyemediğinize mi bilinmez. Bu durumu en aşırı kibarlık da gelse telafi edemez =)
Acil durumlarda bir ön sıraya geçmek isterken
Uçağınızın kalkmasına iki dakika var ama siz pasaport kuyruğundasınız. Önünüzde bir kişi var. İşte hayatınız boyunca bence en fazla kibarlık yapmanız gereken kişi, bu kişi! Elimi ayağımı öp dese, beni sırtında taşı dese yeridir. Bu kişi öyle mübarek bir kişidir, öyle sevap sahibidir. Tabi size sırasını verirse. Bu kişi size sırasını verirse, uçağınızı kaçırmayacak bilmem kaç paralara aldığınız uçak biletiniz yanmayacak, saatlerce diğer uçağı beklemeyeceksiniz. Yani size sadece kendi sırasını vererek maddi manevi bir sürü şey kazanmanıza sebep olacak. Dolayısıyla ortalama bir zeka, tüm bunları hesaplayarak karşısındakine en kibar halini takınabilir. “ rica etsem sıranızı bana verebilir misiniz, lütfen ne olur?” hatta yetmez “ noooluur! Uçağım kaçıyor” gibi aklına gelen tüm kibarlı cümleleri kurar. Sırayı alınca da kibarlığı elden bırakmaz işi iltifat boyutuna taşır tabi, “ ay çok iyisiniiiz! Çok teşekkür ederim.”
Durakta olmayan otobüsten kapısını açmasını isterken
Otobüs durağına doğru yürüyorsunuz ama daha mesafe var. Bu sırada da trafik tıkanmış. Trafiğin açılması durumunda siz otobüs durağına gidene kadar, otobüs durağa varır. İyi ihtimalle yetişseniz bile, kalabalıkların arkasında olacağınız için otobüse zar zor biner, orta kapıya yapışık bir şekilde yolculuk yaparsınız. Bu yüzden tam şimdi, şu anda otobüs şoförüne şirinlik yapıp kapıyı açmasını sağlarsanız, bal dök yala bir durum olur. Ön kapıya yapışıp başlarsınız pandomim performansı sergilemeye. Otobüs şoförü sizi duymaz ama hal ve hareketlerinizle “ abi nolur beni içeri al abi, yalvarırım abi, rica ediyorum abi” dediğiniz bellidir. Çoğu zaman sadece “ orta kapııııığ!” diye bağırdığınız, “ orta kapıyı açar mısınız lütfen?” bile demediğiniz otobüs şoförünün karşısında şuanda en kibar halinizlesinizdir.
İştee böylee! Sizlerle Denizz Aşırı kibar olduğum durumları paylaştım. Sizlerin de aşırı kibar olduğu durumları merak ediyorum. @denizzgok Instagram hesabımda yorumlarınızı, mesajlarınızı bekliyorum! Sizleri en kibar halimle yeni haftaya uğurluyorum: Lütfen mus mutlu bir hafta geçirin ve bir sonraki pazartesiye kadar beni özleeyiiiin. Örtmen geldi byee.
Paylaş