Paylaş
İşin kolayına kaçıp “kısa vadede herkes bu hafta ABD’den gelecek makro ekonomik verileri bekleyecek. Bu nedenle de tüm piyasalarda oynak bir hafta geçireceğiz. En önemli veri de Cuma günü açıklanacak olan tarım dışı istihdam verileri olacak. İstihdam beklenenden çok artmışsa, ABD ekonomisinin ısınmaya devam ettiği, böylelikle de enflasyon tehlikesinin sürdüğünü söyleyip, ABD Merkez Bankası’nın faiz artırımlarına devam edeceği sonucunu çıkaracağız” diyebilirim.
Ama demeyeceğim.
Artık yeter. Geçen haftadan bu yana, hatta geçen yılın başından bu yana o kadar çok ABD ekonomisinden bahsedildi ki! Tüm finans gazetecileri, özellikle de bu işi TV’lerde yapanlar, aynı hikayeyi evirip çevirerek, yeni ve daha ilginç cümlelerle tanımlamaya çalışarak geçirdiler günlerini. Türkiye’de ve Türk basınında ABD karşıtlığının arttığını söyleyen Amerikalılar, son bir-iki hafta içinde gazetelerimizin ekonomi sayfalarını ve TV’lerdeki finans bültenlerini izleselerdi, ABD ekonomisinin gördüğü bu ilgiden dolayı eminim hepsinin gözleri yaşarırdı.
Kendimize haksızlık etmeyelim. Tabi ki sadece ABD ile ilgilenmedik.
Arada sırada tüm finans gazetecileri hep bir ağızdan “IMF ile yeni stand-by’ın imzalanması için gereken kanunlar, Başta Bankacılık Yasası olmak üzere, Meclis’e gelir ve hükümet de 3 Ekim’de AB ile müzakerelere başlayabilmek için şart koşulan (Gümrük Birliği’ni Güney Kıbrıs da dahil olmak üzere yeni üyeleri de kapsayacak şekilde 25 üyeye genişletecek olan) Ankara Anlaşması’nı, Güney Kıbrıs’ı bir devlet olarak tanımadan parafe etmenin yolunu bulursa piyasa rahatlar” türü cümleler kurduk. Bu arada Türkiye’de neler olup bitiyor; bakmayı biraz unutuverdik.
Açıkçası bu kadar ABD ekonomisi ilgisi beni bunalttı. O yüzden bu hafta bir daha ABD’deki faiz artırımından bahsetmeyeceğim.
Bu kararı almak kolay. Ama yazacak bir şeyler bulmak zor. Tam “Artık konuşacak/yazacak yeni bir şey kalmadı. Yazıyı gönderme saati de yaklaşıyor ne yapsam, ne etsem” diye bir o yana bir bu yana koşturuyordum ki Dünya Bankası imdadıma yetişti.
Dün Dünya Bankası Türkiye Direktörü Andrew Vorkink konuştu ve bizim unuttuğumuz ya da hakkında konuşmaktan yorulduğumuz için bir kenara bıraktığımız bazı noktaları hatırlattı. Vorkink, TÜSİAD’ın düzenlediği “Türkiye’de Dünya Bankası ve Türk Şirketleri İş İmkanları” konulu seminerde yaptığı konuşmada şu noktaları vurguladı:
• Makroekonomik politikalar iyi gidiyor ama hala riskler mevcut.
• Cari açık dikkatle izlenmesi gereken bir nokta
• Yabancı yatırımcı için Türkiye’deki ortam hala yeterince iyi değil.
Vorkink’in özellikle yabancı sermaye ile ilgili tespiti çok ilginçti: Yabancı yatırımcı vergi indirimine gelmez, ekonomik istikrara gelir. Elbette güçlü bir vergi otoritesi, verginin eşit ve adil dağılımı önemlidir ama bunun sürdürülebilirliği ve öngörülebilirliği daha önemlidir.” Bir de ekonomik durum uygun değil, verginin düşürülmesini hiç beklemeyin dedi. Yani hem hükümeti, hem de iş adamını uygun bir dille ikaz etti.
Kayıtdışı ekonomi meselesine de değinen Vorkink, bir de hedef gösterdi: KOBİ’ler. Vorkink KOBİ’ler ekonomik ve mali ortama daha çok çekilirse kayıtdışı ekonominin küçüleceğini söyledi.
Ve çok daha önemli bir şey söyledi: Türkiye’de halkın yüzde 27’sinin günde 2,15 dolar olan fakirlik sınırının altında olduğunu ve bunun da 20 milyon Türk vatandaşının fakirlik sınırının altında yaşadığı anlamına geldiğini…
Vorkink, İstanbullu’ya da müjdeler verdi. Bilim adamlarının bekledikleri İstanbul depreminin risklerini azaltmak için haftaya bu kente 400 milyon dolarlık bir kredi desteği sağlanacağını belirten Vorkink, bu kaynakla okulların ve hastanelerin güçlendirileceğini söyledi.
Ziraat ve Halkbank’ın özelleştirilmesi konusunda hükümetin attığı adımların desteklendiğini belirten Vorkink, bankacılık sektöründe reform yapmak kadar bu reformu uygulamanın da önemli olduğunu söyledi. Hatırlarsınız bu uyarıyı sadece bankacılık alanında değil, batıya uyum sağlamaya çalıştığımız her alanda duyuyoruz: Yasal değişiklik iyi, uygulama yok…
Ve belimizi büken borç yükü ile ilgili Vorkink yorumu:
“Türkiye’ye verdiğimiz 1.5 milyar dolarlık kredi önemli bir para. Türk hükümeti her yıl (yurtiçi ve dışında) 150 milyar dolar borçlanıyor, biz bunun yüzde 1’ini sağlıyoruz. Neden alıyor? Çünkü daha önceden, 2001 krizinden birikmiş olan borçlar... 150 milyar dolar hayli bir paradır. Bunun yüzde 90’dan fazlası, Türk piyasasına arz edilen kısa vadeli kağıttır. Dünya Bankası’nın verdiği krediler ise 17 yıllıktır.”
NOT: 1978 yılında müziği bırakan Cat Stevens, Yusuf İslam adını aldıktan sonra ilk bestesini geçen hafta sadece download olarak piyasaya sürdü. Şarkı 0,69 Sterlin karşılığında www.yusufislam.org.uk adresinden indirilebiliyor. Tsunami felaketinden ilham alan bu şarkının geliri felakette ailelerini yitiren çocuklara bağışlanıyor. Toplam 6 dakikalık şarkı, eğer yeterli ilgi ile karşılanırsa ardından bir de albüm gelecekmiş. O yüzden “iyi müzik” seven herkesin üzerine görev düşüyor. Hem Asya’nın hala yardıma ihtiyacı var… (lisa lisa, sad, lisa lisa…)
Paylaş