Son araştırma raporlarında hep aynı cümle var: Petrolde yeni bir dönem başladı. Yani yaşadığımız bu süreci geçici bir kriz olarak değil, kalıcı bir sürecin, yeni bir dönemin ilk günleri olarak tanımlıyorlar. Mad Max’teki gibi bir litre benzin için insanların birbirine gireceği bir dönemden bahsediyorlar. Mad Max’i izlemediniz mi? Bir an önce izleseniz iyi olur.Petrol fiyatları dün tüm dünya piyasalarının gündemindeydi. Bugün de olmaya devam edecek. Bu hafta ikidir, önceden yazmaya söz verdiğim konu gündem maddesi oluyor. Hayırdır inşallah…Petrol fiyatlarındaki ani yükseliş dün dünya piyasalarında ani bir şok yarattı. Hampetrolün varil fiyatı Amerika’da 55 dolara, Avrupa da ise 54 dolara çıktı. Bununla da kalmadı, vadeli işlemler piyasasında Haziran teslimi ABD petrolünün fiyatı 100 dolara yükseldi. Neredeyse iki ay sonradan bahsediyoruz. Yani artık bir sermaye piyasası işlemi boyutunu aşmış, neredeyse fiziksel teslimat anlamına gelecek bir kısa bir vadeden…Sormak kesinlikle hakkımız! Neler oluyor?Hevesinizi kırmak istemem fakat dürüst olmalıyım; kimse bilmiyor. Ama kimilerinin derin şüpheleri var. Derin endişeleri…Elbete ABD’nin Irak’ı işgali, Çin’in artan talebi, Yukos’un piyasadan çekilmesi, Hindistan’ın azımsanamayacak bir alıcı olarak piyasaya girmesi, sert geçen kış koşulları, terör korkusu/güvenlik endişesi, doların değer kaybı nedeniyle kar edemeyen spekülatörlerin yüksek fiyatlar ve oynaklıktan kar etmek için vadeli petrol kontratlarına dadanması gibi etkenleri sık sık duydunuz. 2004 yılı boyunca bunları konuştuk. Bunlar doğru halen de geçerli etkiler. Ama tüm hikaye bu değil. Gerçekten de yeni bir çağ başlamak üzere, ya da belki çoktan başladı… Gerçi hala çok sayıda uzman 2004 yılındaki çılgınlığın 2005 yılında devam etmeyeceğini düşünüyor. Bu uzmanlara göre artan talebi karşılamak için yeterli arz mutlaka gelecek. Mevcut rezervler ve kapasite bunun için yeterli. Yeterli arz gelince de taleazalacak ve böylelikle de fiyatlar yeniden “normale” dönecek. Acaba..?Vadeli işlemlerde haziran kontratlarının fiyatının 100 dolara kadar çıkmasını New York Times’ın “ABD haziran ayında İran’a saldıracak” haberlerine bağlayan çok sayıda insan var. Büyük oranda haklılar da… Çünkü vadeli işlemler piyasası gerçekten spekülatör dolu ve onlar bu haberleri paraya çevirmeyi iyi bilir. Çin’in 2005 yılında petrol talebinin artacağına ilişkin açıklamasının hayal kırıklığı yarattığını vurgulayanlar da var. Onlara da katılmamak mümkün değil. Ama aldığımız alarm sinyalleri sadece bunlar değil maalesef. Petrol fiyatları 2005 yılında da düşmedi ve düşme belirtisi de göstermiyor. Başka bir deyişle son 3 yıldır petrol fiyatları sürekli artıyor. Petrol sektöründe geleceği tahmin etmenin zorluğunu kabul ediyorum. Zaten kabul etmemek de mümkün değil. Son 10 yıla baktığımızda sektörün kendisine mihenk olarak seçtiği en önemli üç temel öngörünün, fiyatların istikrara kavuşacağı, küresel petrol talebinin artmayacağı ve yeni petrol sahalarının bulunmayı beklediği teorilerinin gerçekleşmediğini gördük. Fiyatlardaki her gerilemeyi daha hızlı ve kalıcı yükselişler takip etti. Petrol talebi tahminlerin bile ötesinde arttı ve yeni sahaların umulduğu kadar çok olmadığı anlaşıldı. Sonra 2004’te çılgınlık geldi. Petrol fiyatı 50 doları aştı ve bütün yıl yüksek seyretti. Küresel bazda petrol talebi 1995 yılına kadar günlük 70 milyon varilken, 2004 yılında 83 milyon varile çıktı. Doğru Çin piyasaya girmişti ama bunun başka nedenleri de vardı. OECD ülkelerindeki petrol kullanımı 1995 yılından 2004’e kadar günlük 5 milyon varillik bir artış gösterdi. OECD dışı ülkelerde ise artış yüzde 7,7 oldu. OECD dışı bir ülke olan Çin’in bu yüzde 7.7’lik artış içindeki payı ise yüzde 39 seviyesinde. Ama sadece Çin değil Hem ABD, Hem Avrupa hem de gelişmekte olan ülkelerin tümü 2004 yılında ekonomik anlamda büyüdü. Bu büyümeyi sağlayacak sıra dışı bir gelişme sözkonusu değildi. Yani 2004 yılındaki koşullar 2005’te de aynen sürüyor. Bu da 2005 yılında da benzer bir büyüme ve talep, yani petrol fiyatında yine artış eğilimi olabileceği olasılığını yükseltiyor. Petrol için en kilit konu yeni petrol sahaları bulma ve geliştirme (F&D) faaliyetleri olduğu için bu alandaki maliyetler yakından takip ediliyor. Ama ilginçtir ki bu alandaki maliyetler son 10 yıl boyunca 5-7 dolar arasında kaldı. Buna karşılık 90’ların ilk yarısı boyunca 70-80 milyar dolar civarında olan toplam petrol bulma ve üretim maliyetleri 2000 yılı başında 124 milyar dolara çıktı. F&D’nin bu kadar düşük maliyette kalmasının edeni ise bulunduğu rapor edilen yeni sahaların çokluğuydu. Oysa kimse bu yıllar boyunca artan talebe karşılık olarak sürekli eklenen yeni sahaların gerçekten verimli olup olmadığını sorgulamadı. İşin ilginci bu yıllar boyunca petrol çıkarma-üretim şirketlerinin çok azı üretiminde gözle görülür artış gerçekleştirdi. Uzmanların kornuç bir şüphesi var bu konuda: “Bu araştırmalar yeterli derinliklere inmeden ve bur dizi test pahalı olduğu gerekçesiyle gerçekleştirilmeden güvenilir olarak raporlandı. Oysa bu alanlara riskli alanlar olarak bakmak lazım.” Talepteki artışa karşılık son 10 yılda OPEC üretimini günlük 7.6 milyon varil artırdı. Bu arada Sovyetlerin dağılmasıyla Rusya ve eski Sovyet cumhuriyetlerinin petrolü de piyasaya girip günlük arzı 4 milyon varil artırdı. Bu da artan talebin yüzde 50’sini karşılamaya yeter bir üretimdi. Ama Rusya’da olduğu gibi diğer OPEC dışı ülkeler geçen zaman içinde üretimlerinde ciddi bir artış gerçekleştiremedi. TABLE 1. BÜYÜK PETROL ÜRETİCİSİ ÜLKELERDEKİ DURUM Üretimde doygunluğaUlaşmış olanlar Üretim kapasitesiArtabilecek olanlar Üretim kapasitesi Şüpheli durumda olanlar Avustralya Cezayir Çin Kolombiya Angola Hindistan MısırBrezilyaMeksika Endonezya ÇadNorveç İran Ekvador Rusya IrakEkvator GinesiSuudi Arabistan KuveytMalezya Libya Katar Oman Sudan Suriye BAE İngiltere ABD Venezüella Yemen Yukarıdaki tablo büyük petrol üreticilerin ve geri kalanların durumunu gösteriyor. Doygunluğa erişmiş ana üreticiler günlük 25 milyon varil, kapasitesini artırabilecek olanlar 10 milyon varil üretim yapabiliyor. Ama asıl sorun aralarında S. Arabistan, Norveç Meksika ve Çin’in bulunduğu ülkelerin rezervlerinin sonuna gelmiş olabilecekleri ya da kanıtlanmış sayılan yeni sahalarının bekledikleri gibi petrol olu olmaması… Bir du bu ülkelerin siyasi durumlarının karışıklığını ve Yukos benzeri örneklerin her zaman yaşanabileceği olasılığını unutmamak gerek. Şu anda petrol üretiminin büyük kısmı en genci 10 yıl önce açılan kuyulardan sağlanıyor. Kanıtlanmış kabul edilen ve üzerinde çalışılan sahaların tamamında petrol çıkarılsa ve bu bir anda piyasaya gelse bile bu bize en çok günlük 6 milyon varillik bir rahatlama sağlayacak. Ama talep devam edeceği için fiyatın düşüşü de geçici olacak. Tabii ki dünyadaki boru hatlarının ve diğer tüm taşıma araçlarının ve rafinerilerin şu anda yüzde 100 kapasite kullanımı ile çalıştığını da unutmamak lazım. Bir çalışmaya göre geçen yıl bu yüzden tankerlere de talep arttı ve sektörün yaptığı yeni tanker yatırımları nedeniyle fiyatlara 5-6 dolarlık bir ek geldi. Tüm kuyu açma araçları ve açık deniz platformları da halen yüzde 100 kapasite kullanımı ile çalışır durumda. Tüm bu ekipmanın bir kısmı da ömrünü tamamlamak üzere. Yani gelecek 10-15 yıllık bur süreçte bugünden gerekli olan ekipman ve filoda yüzde 15’lik bir kapasite eksikliğimiz var. Bir de yeni alanlar açılırsa… Sektörde yeni işçi alımı çok az olduğu için istihdam edilen işgücünün yaşlı olması ve yeni teknolojiye iyim güçlüğü çekmesi ise patronların en büyük sorunlarından biri. Üstelik onlara göre bu konuda tek bir adım bile atılmamış durumda. Elbette Çin ekonomisi küresel baskıya dayanamayıp ya da bir iç kaos nedeniyle azalabilir, dünya ekonomisi yavaşlayabilir, spekülatörler dehe karlı alanlara kayabilir, kış ağır geçmezse ısınmak, yaz ılık olursa da air-condition için az yakıt kullanılabilir… Ama asıl sorun arz kısmında. Bu sorun ise çözülmesi mümkün olmayan bir sorun. Yeni enerji kaynakları konusunda bildiklerimizi gözden geçirmenin zamanı geldi galiba…