Kritik hafta geldi çattı

Sayın okurlar. Artık haftalardır bıkmadan usanmadan üzerinde durduğumuz gündem maddeleri için geri sayımın son ve en kritik dönemecine geldik. 2003 yılının nasıl bir yıl olacağı büyük çapta gelecek hafta içinde belli olacak.

Haberin Devamı

Gündem maddelerimizin başında hükümetin dördüncü gözden geçirmenin başarılı sonuçlanması ve 1.6 milyar dolarlık kredinin serbest bırakılması için yapması gerekenler var.

Ardından Irak’ta aslında ne yaptığı belli olmayan Birleşmiş Milletler Silah Denetçileri Heyeti’nin kimyasal ve konvansiyonel silah taramasının sonucuna ilişkin raporunun açıklanması gelecek.

Pamukbank ve Yapı Kredi Bankası’nın durumu ile ilgili olarak verilen süre gelecek hafta dolmuş olacak.

Kıbrıs’ta tarafların Annan planı üzerinde görüşmeye başlaması için belirlenen sürenin dolmasına sadece 1 ay kalmış olacak.
Sayın okurlar, aslında bugün başka bir şey yazmak istiyordum ama bir okuyucumun yazmış olduğu hayli ayrıntılı bir mesaj fikrimin değişmesine neden oldu.

Malumunuz Türkiye’nin iç ve dış politikasında Kıbrıs’ın en önemli kırılma noktası olduğunu iddia ediyorum. Ve üzülerek görüyorum ki bu alanda en azından benim çevremde var olan fikir yapılanması ya çok önyargılı ya da fazlasıyla vurdumduymaz tutumlar içeriyor. Kendimize gelmemiz ve aklı-selim ile düşünmemiz gereken bir konudan bahsediyoruz üstelik.

Haberin Devamı

Kıbrıs “milli dava” değil miydi? Milli bir dava ise bu kadar sığ yaklaşımları hak ediyor mu? Ya da belki toptan bir yanılgı içindeyiz ve yepyeni bir bakış açısına ihtiyacımız var? Bunlar benim yanıtlayamayacağım sorular. O nedenle başka bir bakış açısı sunduğuma inandığım bu mesajı kısaltarak yayımlamaya karar verdim. Dört yıldır Türkiye’de yaşayan Kıbrıslı Türk bir akademisyenin hayli kapsamlı ve uzun yazısından şahsen dikkate şayan bulduğum bölümler bunlar...

“Sayın Bayramoğlu,

...
 
İnanın bana Kıbrıs Türk toplumu tam bir travma geçirdi ve geçirmeye devam ediyor. Senelerdir beklediği, gelip kendisini kurtarmasını istediği Türkiye; hiç beklemediği, kendinden farklı insanlarla ve alışkanlıklarla geldi. Hırsızlık, cinayet gibi adi suçlar rüşvet; adam kayırma, torpil gibi (ki bunlar daha önce Kıbrıs Türk toplumunda yaygın değildi) kavramlar toplumda hızla yer etti. Bunların üstüne siyasi ve ekonomik krizler de eklendi zamanla. Bütün bunlara yanında  Kıbrıs Türklerinin siyaset bilmemesi ve tecrübesiz oluşundan hükümetlerin tamamen tüketime dayalı bir strateji yaratmaları aslında çok önceleri görülen şimdiki çatışmaları ortaya çıkardı.

...

Haberin Devamı

Özellikle KKTC'de Öğrenci turizmi başlaması ile bu çatışma en üst noktaya ulaştı. Ardından kumarhaneler geldi ve onunla beraber mafya.
 
Bütün bunlar olurken Kıbrıslı Türklerin risk alabilenleri, iyi eğitimli olanlar adadan göç etmeye başladı. Çünkü partizanlık ve resmi siyaset, sistemi kilitlemişti. Kısacası tam bir beyin göçü ve bunun getirdiği bir "doğal seleksiyon" başladı. Böylece adada risk alamayan, kendine güvenmeyen, çok iyi eğitim almış profildeki kişiler genel nüfus içinde artmaya başladı; ki bu da sistemin tamamen kilitlenmesine yol açtı. Tabi buna adaya Türkiye'den gelen ve gelmekte olan vasıfsız insan göçünü de eklersek durumu daha iyi anlamış oluruz.
 
Bu arada Sayın Denktaş'ın "Giden de Türk, gelen de Türk" yaklaşımı ve adaya girişlerde pasaportu kaldırması olayı daha da azdırdı. Artık adada "hırsız turizmi" başlamıştı. Hafta sonu için adaya gelen Hırsızlar birçok ev ve iş yeri soyduktan sonra Türkiye’ye geri dönüyorlardı. Birçok cinayet olayları de yaşandı.

Haberin Devamı

...
 
Şu anda KKTC'de olan olaylar ekonomik, Avrupa pasaportu için değildir. Tamamen sosyal bir patlamadır ve çözüm arayışıdır.
 
Meydanlarda gördüğünüz o insanlar kendi kendileri yönetmek istiyorlar. Şimdi bu yazacaklarım da size oldukça yabancı gelebilir. Kıbrıs Türkleri kendilerini aldatılmış ve kandırılmış hissediyorlar. Çünkü seslerini duyuramıyorlar. İhtiyaçlarını, isteklerini duyan, dinleyen yok. Yok oluyorlar fakat aldıran yok. Kim sorunlardan söz etse vatan haini diye suçlandı. Kim haksızlıklardan şikayet etse satılmış oldu ve reddedildi. İşte bütün bunlar Kıbrıs Türk toplumu arasındaki reaksiyonu artırdı ve büyüttü. Anlaşılamamanın getirdiği öfke şimdi meydanlarda.
 
KKTC resmen kuruldu ama pratikte pek geçerli olmadı. Üniversitelerin rektörlerinden tutunda bütün büyük ihaleler KKTC hükümetlerinin bilgisinde fakat dışında belirlendi. Dışişleri, Ekonomi, İçişleri, konularında hükümetlerin çoğu aşamalarda sadece kararlar bildirildi. Bütün bunların yanında son 10 yıldır ivme kazandırılarak artan ülkücü bir kesimin bilinçli bir şekilde KKTC’de örgütlenmesi de yaşanan gerginliğin artmasına en büyük öğelerdendir.
 
Bir toplum düşünün ki her fırsatta "sizi biz kurtardık" "sizin maaşınızı biz ödüyoruz"  söylemleri ile karşı karşıya kalıyor. Üstelik askeri kesimden gelen "Kıbrıs’ta bir tek Türk olmasaydı yine de biz adaya çıkardık" gibi söylemleri de eklemeliyim . Bütün bunlara karşın da hiç bir şey yapamıyor sadece bekliyorlar.
 
En trajikomik olan konu ise KKTC'ye en büyük ambargoyu Türkiye'nin uygulaması. Şöyle ki; TC ve KKTC arasında hala gümrük vergileri var ve KKTC hiç bir malını yeterli derecede Türkiye’ye satamıyor. Örneğin patates, rakı, hellim peyniri, narenciye. KKTC' ye Türkiye tarafında hala daha spor ambargosu uygulanıyor. T.C ve KKTC arasında hiç bir resmi karşılaşma yapılamıyor. Ama T.C Kıbrıs Rum Tarafında resmi maçlar yapıyor, üstelik Limasol hava alanına inerek; yani Tüm Türk tezlerine tamamen karşı çıkarak.
 
Kabul etmemiz gerekir ki 1974’ten bu yana uygulanan tüm Kıbrıs politikaları yanlıştı, iflas etti ve sonucunu da şimdi meydanlarda görüyoruz. Bunu artık görmek zorundayız. Bunu yanlış deşifre edip meydanlardaki insanlara saldırmak ve aşağılamak yanlıştır ve sadece Yunan lobisinin işine yarar çünkü zaten var olan Kıbrıslı Türk Türkiyeli Türk gerginliğini artırmış olursunuz. Türkiyeli Türklerin "biz onlar için öldük ama onlar bizi hiç sevmiyor" Kıbrıslı Türkler ise "Türkiye bizi istediğinde vermek için kurtardı" gibi söylemler güçlenir, köklerini daha da sağlamlaştırır.
 
...
 
Türkiye kamuoyu için sorun 1974 de çözülmüştü, Orası artık "bizimdi"(T.C.nin) ve orada hiç bir sorun yoktu. Sonra herşey değişmeye başladı ve son olarak da mitingler. KKTC'deki durum ise KKTC kurulduktan sonra ve daha önceki süreçlerde vaad edilen "Kıbrıs Türklerinin kendi kendini idare etme, geleceğinde söz sahibi olması, ekonomik özgürlük, refah gibi kavramlar" zaman içinde gerçek olmaktan çok uzak kaldı.
 
Kıbrıslı Türkler, tarih boyunca bütün küçük toplumların karşılaştıkları sorunları görmek ve kabul etmek zorunda. Bugüne kadar yaptıkları hataları görmek zorundalar.Türkiye, aynen ekonomide veya başka alanlarda yanlış yaptığı kabul ettiği gibi Kıbrıs konusunda da yanlış yaptığını kabul etmek zorunda. Artık birileri "Kral çıplak" demeli.
 
Her şey bu şekli ile giderse korkarım ki Kıbrıs’ta anlaşma yapacak Kıbrıslı Türk kalmayabilir. Bu da Türkiye’yi Yunan lobisi karşısında çok kötü duruma düşürebilir. Böylece hem Kıbrıs Türkü kaybeder hem de Türkiye .
En acısı Rum lideri Makarios’un istediği olur; "Adada Kıbrıslı Türk kalmaz!"

Yazarın Tüm Yazıları