İhaleler öncesi piyasada durum

Bir bakalım önce piyasalar Salı gününe hangi gündem maddeleri ile girdi...

Haberin Devamı

Kıbrıs'ta süreç yeniden ısınmaya başladı. Birleşmiş Milletler anlaşmazlık konularının çözümlenemeyeceği gerekçesiyle garantör ülkeler olan Türkiye ve Yunanistan’ın gelecek hafta müzakerelere katılması gerekeceğini söyledi. Şimdi bu toplantılara hangi düzeyde katılacağı tartışılıyor. Türkiye üst düzey, bakan gibi, bir katılım isterken Yunan tarafı müsteşarlık düzeyinde bir katılım istiyor. Ama görünen o ki Türkiye ve Yunanistan, yani sorunun asıl sahipleri sürece dahil olmadıkça bu kilitlenme durumu da ortadan kalkmayacak.

Bu arada Avrupa Birliği'nin genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen, Türkiye'nin gerekli koşulları yerine getirmesi halinde Avrupa Birliği üyesi olabileceğini söyledi. Almanya'da yayımlanan Münchener Merkur Gazetesi'ne demeç veren Verheugen, yıl sonunda Türkiye ile ilgili hazırlanan raporun olumlu olması halinde en erken 2005 yılının ortasında müzakerelere başlanacağını vurguladı.

Haberin Devamı

Dünün yine önemli gelişmelerden biri Yatırım Danışma Konseyi toplantısıydı. Devlet Bakanı Ali Babacan burada yaptığı sunumunda 2004 yılında cari işlemler dengesinin GSMH’nın yüzde 3’ü kadar açık vermesinin beklendiğini söyledi.

Haberler temelde bunlar, geri kalanlar biraz fazla ayrıntı olduğu için çok dikkate almıyoruz. Ama zaten açıkça görülüyor bu gelişmeler piyasalardaki dengeleri değişirecek güçte değil henüz. O nedenle kısa vadede tek piyasa heyecanını bu haftaki ihalelerde yaşıyoruz.

Hazine’nin dünkü 91 günlük iskontolu TL cinsi bono ihalesine toplam 1 katriyon 492.8 rilyon liralık teklif geldi ve ortalama bileşik faiz yüzde 23.95 ile beklentilerin üzerınde çıktı. İhalede net satış hedefi doğrultusunda 1 katrilyon 332 trilyon lira borçlanıldı.

Bu arada bugün de üç ayda bir kupon ödemeli TL cinsinden devlet tahvili ihalesi yapılacak. 15 mart 2006 vadeli olarak gerçekleşecek FRN ihracında ilk kupon ödemesi yüzde 7. 02 olacak ve ödeme 16 Haziran 2004'te gerçekleşecek.

Yani yatırımcı beklemeye devam ediyor efendim.

GÜNÜN MALUMATI:

Kapitalizm 21. yüzyılın muzaffer ideolojisi oldu. Yüzyıllarla ölçülen yaşına rağmen her kriz döneminde yeni bir sıçrama yapmayı başardı. Günümüz ideologları kapitalizmin dünyanın bugüne dek gördüğü en büyük üretim gücü olduğunu söylüyor. Aynı ideologlar kapitalizmin dünya üzerindeki her bireyin yaşam kalitesini artırmak için gerekli olan tek yol olduğunu da belirtiyor. Yavaşça da olsa ilerliyoruz diyorlar, nereye doğru, dünyadaki herkesin ABD orta sınıfının sahip olduğu yaşam standardına sahip olduğu bir dünyaya.

Haberin Devamı

Herkesin ABD’liler gibi yaşaması gerekli mi sorusunu bir yana bırakıp eğer herkes ABD’liler gibi yaşasadı ne olrudu sorusunu sorduğumuzda aldığımız ilk yanıt şu oluyor:

Doğal kaynaklar açısıdan bugünkü gibi dört dünyaya daha ihtiyacımız olurdu.

Peki ya ABD’de herkes ABD’liler gibi yaşayabiliyor mu? ABD ekonomik yapısı inceleniyorken bu ülkenin “orta sınıf”ın omuzları üzerinde yükseldiği” ve herkesin “fırsat eşitliğine sahip olduğu” belirtiliyor. Bu kavramları açalım müsadenizle. Nedir ABD için orta sınıf olmak, ya da ABD’De kimler yoksul olarak tanımlanıyor. ABD federal hükümetinin yaptığı tanımlamaya göre ülkede, hastalık ya da işsizlik gibi kriz durumlarında da yaşamı sürdürmeye yetecek gelir düzeyinin altında olanlar fakir sayılıyor. Bu da dört kişilik bir aile için yılda 18 bin 392 dolarlık bir gelire denk düşüyor. Ya da kişi başına günlük 12.92 dolar ABD’deki yoksulluk sınırını oluşturuyor. 2002 yılı rakamlarına göre ABD’De nüfusun yüzde 12’si yani 34.6 milyon insan bu sınırın altında yaşıyordu. 2002 yılı verilerine göre Afro-Amerikalıların yüzde 24’ü, Hispaniklerin ise yüzde 21.8‘i yoksulluk sınırının altında. 2002 yılında siyah çocukların yüzde 35.2’si yoksulluk sınırının altına yaşıyordu.

Haberin Devamı

Ya gelir dağılımı? 2000 yılında ABD’de nüfusun en zengin yüzde 5’lik kısmının geliri en fakir yüzde 20’lik kesimin altı kat üzerinde. 1980’den bu yana yaşanan ekonomik büyümenin yüzde 70’i en zengin yüzde 1’lik kesime gitti. Yine bu yüzde 1’lik kesim ülkedeki hisse senetlerinin yüzde 42.2’sini, bonoların yüzde 55.7’sini çok uluslu şirketlerin yüzde 44.2’sini, ticari işletmelerin yüzde 71.4’ünü ve ev dışı gayrimenkullerin yüzde 36.9’unu elinde tutuyor. (Michael Yates. Monthly Review, February)

Yazarın Tüm Yazıları