Paylaş
Fransa’da yapılan AB anayasası oylamasında Fransızların büyük çoğunluğunun hayır demesini neredeyse aylardır “Fransa Türkiye’nin üyeliğini istemiyor” diyerek pazarlamaya çalışanlardan bahsediyorum. Doğru Fransa Türkiye’yi AB üyesi olarak istemiyor ama anayasa referandumunun bununla neredeyse hiç ilgisi yokmuş. Yani mesele sadece Türkiye olsaymış Evet bile denilebilecekmiş.
“Hayır oyu piyasayı yıkar” diyenlere ise Oyak Yatırım’ın bülteninden alınan, alttaki paragrafı okumalarını ve “beklenti alınır, gerçekleşme satılır” kuralını hatırlamalarını öneririm:
“İMKB-100 Endeksi günü 24,978 puan seviyesinde %2.1'lik artışla tamamladı. 578 mn YTL işlem hacminin gerçekleştiği günde en çok işlem hacmi Doğan Holding hissesinde gerçekleşti. Hisse'de gerçekleşen işlem hacmi yaklaşık 61mn YTL seviyesinde idi.”
***
“Sonuç ne olursa olsun bizi almak zorundalar, Türkiye elindeki şansı iyi kullanmalı, Avrupaya mazeret vermemeli...”
Dün televizyonlarda boy gösteren yorumcular Fransa’daki hayır kararının analizini yaparken dönüp dolaşıp bu sözleri söylediler. Fransa’da belki bugünden itibaren başbakanlığa Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkan Sarkozy’nin getirilecek olması ve Eylül’de Almanya’da iktidarı Hristiyan Demokratların alma olasılığı da dünün gözde konuları arasındaydı. Nihayetinde kısa vadede bizi ilgilendiren gelişmeler bunlar olduğu için tartışılmaları da gayet normal. Ama bunların ötesinde bir tek yorum, “aslında Fransa’da ve Avrupa’da ne olup bitttiğine ilişkin” tek bir açıklama bile duymamış olmak meselelere ne kadar sığ baktığımızı göstermesi açısından ibret verici. Ve madem biz de 10-15 yıl sonra üye olup bu anayasayı da kabul edeceğiz bari neyi kabul edeceğimizi ya da reddedeceğimizi bbilsek fena olmazdı değil mi?
AvrupaFransızların hayır yanıtını başka argümanlar çerçevesinde tartışıyor. En net kullanılan tanımlama ise şu:
“Fransız gençleri ve işçileri küreselleşmeye karşı çıktı.”
Nasıl yani; bize karşı çıkmıyorlar mıydı?
Seçim sonrası anketlere göre buna da hayır. Referandumda oy kullananaların sadece yüzde 17’si için Türkiye’yi engellemek hayır demelerinin sebebini oluşturuyor. Buna karşılık hayır diyenlerin yüzde 41’i işsizlik, yüzde 26’sı anayasanın yeterince sosyal hak içermemesi yüzde 24’ü ekonomiyi çok fazla liberalleştirmesi ve yüzde 21’i de AB’nin yeterince sosyal hakka sahip olmaması nedeniyle anayasaya hayır demiş.
O zaman gelin şu Fransa’daki hayır meselesini enine boyuna bir tartışalım...
Neden hayır?
Görünen ki hem Fransa hem de Hollanda’da halk AB anayasası ile ultra-açık bir Avrupa pazarı yaratılacağını ve bu durumun da Avrupa’nın en temel ekonomik yapı özelliklerinden biri olan ve son 10 yıl içinde büyük darbe alan sosyal politikaların tamamen ortadan kalkacağını düşünüyor. Bunun yanısıra yeni katılan ülkelerden gelen ucuz iş gücünün kendi yerlerini ve kendi işlerini almasını istemiyor.
Kimler hayır dedi?
Kabaca Fransa’da kendisini işçi sınıfına dahil görenlerin yüzde 75’i bu referandumda anayasaya hayır dedi. Fransız işçilerin yüzde 79’u, memurların yüzde 67’si, çiftçilerin yüzde 70’i, küçük işletme sahiplerinin yüzde 52’si referandumda hayır oyu vermiş.
Hayırcıların siyasi dağılımı ne?
Hayır oyu verenlerin önemli kısmını Sosyalist Parti, Komünist Parti, Yeşiller ve küreselleşme karşıtları oluşturuyor. Le Pen’in başını çektiği sağcı-milliyetçiler ise bunun sadece küçük bir kısmı. Yani bugün kimi yerlerde okuyacağınız “Sağcı-solcu bir araya geldi” ya da “Fransız kızıl elma koalisyonu” argümanları pek gerçekçi değil.
Burada iki eğilim var kısacası. Birincisi ve bence en güçlü olanı küreselleşmeye ve serbest piyasa ekonomisine karşı çalışanların başkaldırısı. İkincisi ise zaten uzun süredir yazdığımız “egemenlerin krizi”... Yani işler iyi giderken liberalizmin bayraktarlığını yapanların, işler biraz zora girince korumacılık duvarlarının arkasına sığınması meselesi. Bunu ikiyüzlülük olarak algılamayın sakın. Kapitalizmin doğası bu..
Fransızlar anayasayı bilmiyordu
Bir de Anayasa’nın Fransızlara yeterince iyi anlatılmadığı argümanı var ki baştan aşağı temelsiz bir iddia bu. Çünkü mayıs ayının ilk iki haftasın boyunca hükümet halka 46 milyon adet anayasa metni dağıttı. Ne oldu biliyor musunuz, metnin halka dağıtılmasından sonra anketler hayır oylarının hızlı bir tırmanışa geçtiğini tespit etti.
İngiltere etkisi
Dün dünyanın dikkatinin toplandığı iki yer vardı. Bunlardan biri Hollanda diğeri ise İngiltere’ydi. Hollanda’nın neden ilgi odağı olduğunu biliyoruz zaten. Çarşamba günkü referandumun sonuçları bekleniyor. Fransa’dan sonra burada da hayır çıkmasının bir domino etkisi yaratabileceği vurgulanıyor.
İngiltere ise daha önemli. Çünkü bu kararın ardından bir açıklama yapan İngiliz Başbakan Blair, “Hollanda’daki sonucu da yakından takip edeceklerini ve burada da hayır yanıtı çıkarsa İngiltere’de referandum yapma kararını bir kere daha düşünmek zorunda kalacaklarını” söyledi. Yani İngiltere referandumu erteleyebilir ya da iptal edebilir. Bunun ilk işaretlerini aldık.
Ama İngiltere bu yeni dönemde daha önemli olacak. Dün ve geçen hafta Fransa’nın kararıyla Almanya-Fransa ekseninin bozulacağını ve AB liderliğinin İngiltere’ye geçebileceğini söylemiştik.
Hayır İngiltere’ye mi?
Zaten Fransa’da anayasaya hayır denmesinin temelinde de kendi başına anayasanın bu duruma yol açacağı endişesi de yer alıyor. Bir çok Fransız politikacı ki buna Dışişleri Bakanı Michael Barnier de dahil, hayır denilen anayasayı bir Anglo-Sakson metin olarak görüyor. Barnier “Bu anayasa ile Avrupa’yı bir süpermarket olarakg ören Anglo-Sakson vizyonu ağırlğını koyacak” derken tam da bunu kastediyor.
Avrupa ekonomisini Thatcherize edeceği söylenen Fransız siyasetçiler buna delil olarak da Avrupa’nın “rekabetin özgün ve açık olacağı bir iç Pazar” haline getirileceğini söyleyen Anayasa’nın 1-3 nolu maddesini gösteriyor.
Anayasa: Orman kanunu
Sosyalist Milletvekili Jean-Luc Melenchon’un “Bu orman kanununu anayasa haline getirilmesidir. Ben anayasanın asla kabul etmeyeceğim rekabet gibi bir durumu kural haline getirmesini kabul etmem” demesi bu yüzden.
Ya da Blair’in dün akşam, “Bu karardan sonra Avrupa’nın küreselleşmeye ve rekabete ilişkin nasıl bir tavır geliştireceği önemli olacak” sözlerini de yine böyle değerlendirmek gerek.
Yani bu hayır biraz da İngiltere’nin birlik içinde hem siyasi hem de ekonomi politikaları anlamında artan etkisine karşı bir hayır...
AB parlamentosu: Dejenere bir borsa
Ve son olarak ünlü alman romancı Günter Grass’ın Die Zeit’ta yayınlanan makalesinden bir parça:
“Hepimiz üretimin dünya çapında zarar gördüğünü izliyoruz, sözde dostça ya da saldırgan satın almalar binlerce insanın işine mal oluyor. Sözde rasyonalize kararlarla işsizlik körükleniyor ama buna karşılık para piyasalarında rekorlar kırılıyor. Ve bunu da özgürlüğün bedeli olarak kabullenmemiz isteniyor. Parlamento artık kararlarında bağımsız değildir. Bir komedi nesnesi haline gelmiştir. Parlamento yavaş yavaş menkul kıymetler borsasının dejenere bir biçimine dönüşüyor. Demokrasi ise çok fazla oynak olan uluslararası sermayenin elinde can yakan bir pençe haline geldi. Önceleri iyi bir modal olan sosyal piyasa ekonomisi artık vahşi bir açık piyasa ekonomisine dönüşmüştür”.
Paylaş