Paylaş
Birkaç gündür borsanın hareketini anlamaya yorumlamaya çalışırken anlatmaya çalıştığımız meseleye bir başka açıdan bakalım istiyoruz. Doların Türk Lirası karşısında bu kadar hızlı değer yitiriyor durumda olması neden bizi endişelendiriyor. Mesela biz vatan haini miyiz? Türk lirasının değer kazanıyor olmasından rahatsızlık duyuyor olmamız milyonlarca dolarlık döviz yatırımımız olmasından mı kaynaklanıyor? Ya da bu yazılar karşılığı milyonlarca dolarlık yatırımı olanlardan para mı alıyoruz?
Bu sabah e-mail kutusunda bir borsacı arkadaşımın gönderdiği şu döviz yorumunu buldum. Meseleye çok fazla karamsar sayılabilecek bir açıdan bakmış olmasına rağmen bu yorumun bizim yapmaya çalıştığımız uyarıları kapsadığını düşündüğüm için aşağıya alıntılıyorum.
“Döviz tevdiat hesaplarında 6 katrilyonluk liralık bir çözülme vardır. Aynı dönemdeki bono talebi 11 Katrilyon liradır. Buna karşın bankaların açık pozisyonu artmıyor. Eğer, bono talebi bankalardan gelmiş olsa idi, bankaların açık pozisyonlarının 11 katrilyon lira artmış olması gerekirdi. Bu durum sade vatandaşın elindeki dövizi bozdurarak birebir bono satın aldığını gösteriyor.
Bu tablo piyasa oyuncuları tarafından başlatılmış çok tehlikeli bir oyundur. Hükümet de kısa vadede göze hoş gelen bu oyuna iyimserliği pompalayarak katılmaktadır. Çünkü, dövizden TL'ye geçiş uzun bir süreçte gerçekleşmesine rağmen, TL’den dövize geçiş Türkiye gibi ekonomilerde çok hızlı olur. Hükümetin güveni zedeleyecek en ufak açıklaması ya da piyasaların bekledikleri karları yazma işini bitirmeleri bu hızlı hareketi tetikleyecektir. 11 katrilyonun yaklaşık döviz karşılığı olan, 7,5 milyar doların bir anda döviz talebi olarak geldiği düşünülürse dalgalı kur sisteminde oluşacak çalkantının boyutu çok büyük olacaktır. Böyle bir süreç doğrudan halkın, fakirleşmesi sonucunu doğuracaktır.
Bankacılık sistemindeki açık pozisyonu yönetmek karşınızda kurumsal muhatap olduğundan çok kolaydır. Oysa, bugünkü durumda her vatandaş açık pozisyon taşımaya başlamıştır. Muhatap bütün açık pozisyon taşıyan vatandaşlar olduğundan bu durumun yönetilmesi imkansız, sonucu ise ne yazık ki sosyal patlamadır. Bu oyunu üç aylık bilançolarında kar yazmayı amaçlayan piyasa oyuncuları başlatmış ve hükümet de oyunun ne olduğunu hala anlayamamıştır. Oyunun trajik bölümü ise sonbahar aylarında bu oyuncuların 9 aylık bilançolarını tamamlayıp karlarını yazmaları ile ya da hükümetin geçmişte olduğu gibi ani bir hata yapması ile gelecektir. Faturası ise ani bir fakirleşme ve buna dayalı olarak sosyal patlama olarak gelecektir.
Bu durumda tek çözüm süzülen gelin hayalleri kurmak yerine makro dengelerdeki kalıcı iyileşmeyi sağlayarak, güveni oluşturmaktır. Bu yolla ülkenin risk primi düşecek ve bunun doğal sonucu olarak reel faizler aşağı çekilebilecektir...”
Paylaş