Paylaş
Hristiyan Demokratlar bir anda hayatımıza o kadar girdi ki Türkiye ile ilgili yaptıkları her açıklamanın neredeyse aynı anda Türkiye piyasalarında da etkisini gösterdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Pazartesi gününden bu yana Kuzey Westfalia’daki seçim galibiyetinin sarhoşluğu ile esip gürleyen Alman Hristiyan Demokratların lideri Angela Merkel’in “İktidara geldiğimizde Türkiye ile müzakerelerin başlamasını engellemek için elimizden geleni yapacağız” sözlerinin yarattığı şaşakınlığın etkisini izliyorken, bugün başka bir açıklamaya sevinmeye başladık.
Bu kez de Alman Hıristiyan Demokratların parlamento grubu başkan yardımcısı Wolfgang Schaeuble Türkiye ile müzakerelerin ertelenmesine çalışmayacaklarını bu konuda Alman hükümetlerinin daha önce imzaladıkları anlaşmalara sadık kalacaklarını söyledi. Bir hayli sevindik bu açıklamaya.
Oysa bu açıklamanın arkasından büyük olasılıkla şöyle bir açıklama daha gelecek. “Türkiye AB’ye tam üye olamaz. Oyüzden Türkiye ile imtiyazlı ortaklık kurulması gerek”. Ama bu açıklamayı duymak için de erken seçimin geçmesini beklememiz gerek. Çünkü, hiç bir politikacı 4 milyona varan Türk oyunu kaybetmeyi göze alamaz. O yüzden seçim bitene kadar Türkiye ile ilgili söylemlerin yumuşayacağını söyleyebiliyoruz. Yani Schaeuble’nin bu açıklaması tamamen iç politikaya yönelik bir açıklama.
Bu konuyu şimdilik bir tarafa bırakmak gerek çünkü dün Schaeuble’nin söyledikleri bizim dün aktardıklarımızın başka bir şekilde ifadesi anlamına geliyor. Yani müzakereler 3 Ekim’de başlayacak. Ama artık Avrupalı muhafazakarlar tam üyelik yerine imtiyazlı ortaklığı kabul etmemiz için ellerinden geleni yapacaklar.
AB’nin dönem Başkanı Lüksemburg’un Başbakanı Junker’in dünkü açıklaması bunun en net örneği. Junker Türkiye ile ilgili olarak ya tam üyelik ya da başka koşullar içeren bir ortaklık yapılacağını söyledi. Buna benzer açıklamaları artık daha sık duyacağız.
Ya da Fransa Cumhurbaşkanı Chirac’ın Ermenilere yazdığı mektupta ilk kez soykırım kelimesini kullanması. Türkiye’yi bezdirip kendi kendine üyelikten vazgeçmesini sağlamak için söylenen bu tür sözler de 3 Ekim’e kadar ve hatta sonrasında da devam edecek.
Bir kere daha hatırlatalım:
“Türkiye üzerine düşenleri yaptıkça bu açıklamaların hiç bir etkisinin olmayacağı” yönündeki yorumların pek de gerçekçi olmadığı malum. Ama yine de hükümetin kararlılığının bu noktadaki önemi de su götürmez.
Ama bu arada içerdeki gelişmeleri de fazlasıyla göz ardı ettiğimizi düşünüyorum.
Bu gelişmelerin de pek iyi sinyaller vermediğini söylemek gerek. İşte Garanti Yatırım’ın bugünkü piyasa analizinden bir kaç başlık:
“Dış Ticaret-Enflasyon-Cari Açık: Önümüzdeki günlerde Nisan dış ticaret verileri, Nisan cari açık ve Mayıs enflasyon (Cuma günü) verileri açıklanacak. Nisan ayı ithalat ve ihracat verileri için beklentilerimiz sırasıyla 9.3 milyar dolar ve 5.9 milyar dolardır (3.4 milyar dolar dış ticaret açığı). Reuters tarafından düzenlenen ankete göre piyasa beklentileri de 9.25 ve 5.95 milyar dolar (dış ticaret açığı 3.3 milyar dolar) ile bizim beklentilerimize yakın seviyededir.
Henüz piyasanın cari açık tahmini yayınlanmamakla beraber bizim tahminimiz 2.1 milyar dolar (Nisan 2004’te 1.7 milyar dolardı) seviyesindedir. Böylece (revizyon gelmeyeceği varsayımıyla) Ocak-Nisan cari açık toplamı 8.4 milyar dolara ulaşacaktır. Bu da 2004’ün aynı döneminde kaydedilen 7.1 milyar dolarlık açığa göre %18.3’lük artış anlamına gelmektedir.
Son olarak, 3 Haziran’da açıklanacak enflasyon verileri tarafında tahminlerimiz ÜFE ve TÜFE için sırasıyla %0.3 ve %0.45’tir. Piyasa tahminleri ise sırasıyla %0.65 ve %0.5’tir. ÜFE enflasyonu 2004 Mayıs ayında %4.54 gibi oldukça yüksek bir seviyede olduğundan, gerçekleşme piyasa tahmini doğrultusunda olursa yıllık ÜFE enflasyonu Nisan ayındaki %10.1’den %6.1’e gerileyecektir. TÜFE enflasyonu ise %8.2’den %8.25’e yükselecektir.
İşsizlik Oranı: DİE verilerine göre işsizlik oranı, ilk üç aylık hareketli ortalamaya göre %11.7 düzeyinde gerçekleşti. Geçen yılın aynı döneminde bu oran %12.4 düzeyinde bulunuyordu.
Dünya Bankası-Emeklilik Sistemi: Dünya Bankası, ülkelerin ekonomik büyüme ve kalkınma hedefleriyle çelişmeyen bir şekilde emeklilik sistemlerinde reforma gitmesi gerektiğini kaydetti. Dünya Bankası, bütün ülkelerin, emeklilik sistemlerinde reforma gitmesinin şart olduğunu belirtti. Banka ayrıca, gerekli reformlar bir an önce yapılmadığı takdirde, gerek gelişmiş gerek gelişmekte olan ülkelerde emekli maaşlarının ödenemez hale geleceği uyarısında bulundu.”
Ve bir tane de Dışbank Araştırma bölümünden
“Karşılıksız çek adedi yüksek seyrediyor...
Nisan ayında karşılıksız çek adedi geçen yılın aynı ayına göre % 36.3 artışla 88,387’ye yükseldi. Önceki aydaki 115,147’e göre belirgin bir düşüş yaşansa da, yılın ilk 4 aylık dönemindeki artışın yüksek olması, reel sektörde ödemeler kanalında son aylarda iç talep ve yatırım eğilimindeki yavaşlamayla ilk sinyallerini vermeye başlayan sıkıntıların altını çiziyor. Ocak- Nisan döneminde ise karşılıksız çıkan çek sayısı 357,990 ile geçen yılın eş dönemindeki 318,650'lik düzeyine göre % 12.3 arttı.”
Bu gelişmeleri gözardı eder ve sadece AB ile ilgili gelişmelere takılırsak öyle bir tökezleriz ki Avrupalıların bizim üyeliğimizi engellemek için fazladan bir şey yapmasına gerek kalmayabilir.
Paylaş