Paylaş
Kıbrıs görüşmeleri daha tamamlanmadı bile ama Avrupa Türkiye’nin birliğe üyeliği tartışmasında iyiden iyiye birbirine girmeye başladı demiştik ya daha önce; işte bu yazı da onun en iyi örneklerinden bir tanesi.
Neden Stephens’in yazısını girişe taşıdığımı merak edenler için bir açıklama yapayım. FT, İngiltere’nin önde gelen ekonomi ve fikir gazetelerinden biri olmasının yanısıra Avrupa’nın ve İngilere’nin klasik Türkiye karşıtı görüşlerini incelikli bir üslup ve entelektüel bir bakış açısıyla sunan bir gazete olarak da önemli. Benzer bir bakış açısının yine aynı ülke kaynaklı The Economist dergisi için geçerli oluğunu ve son dönemde bu derginin sayfalarında da benzer makalelere rastladığımızı hatırlatalım. Eğer bu yayınlarda bile bu tarz tartışmalar yaşanabiliyorsa kim bilir Avrupa’nın geri kalanında nelar yaşanıyordur değil mi?
Bu sorunun yanıtını Stephens’in yazısında bulabiliriz. Mesela yazar, Türkiye’inn AB üyeliği sürecinde gelinen aşamanın birliğin kaderi ve kimliği hakkında ciddi bir sınav olduğunu vurgularken birliğin belirleyici ülkelerinin liderlerinin durumlarını ve çıkmazlarını şu sözlerle anlatıyor:
“Türkiye’nin birliğe üyeliğinin destekçilerinden biri olan Tony Blair, bu yıl içinde yeni ülkelerin katılımı ile birliğin göçmen akınına uğrayacağını söyleyen muhafazakarların, göçmenler konusundaki tavrına boyun eğmek zorunda kaldı. Düşünün hele bir de birliğe yeni katılan diğer Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında en kalabalık nüfusa sahip ve en fakir ülke olan Türkiye’nin katılımı durumunda tabloid gazetelerin köşe yazarları neler söyleyecek. En kalabalık Türk nüfusuna sahip Almanya’daki durum Hristiyan Demokrat Birlik Partisi Lideri Merkel tarafından dile getirildi. Bu arada Fransa’da da gittikçe artan bir nevroz yaşanmaya başladığını da hatırlatalım. Başkan Jacques Chirac, endişeli bir biçimde göçmen karşıtı aşırı sağ’ı endişe ile izliyor.
Avrupalı bir çok siyasinin kafasında birliğin coğrafi ya da politik bir birlik değil, kadim Hristiyan imparatorluğunun reenkarnasyonu olduğu fikri var. Eski Fransa Cumhurbaşkanı Valery Giscard d’Estaing Türkiye’nin kabulunün Avrupa’nın sonu olacağını söylediğinde bir çoklarının fısıldayarak söylediklerini yüksek sesle beyan etmiş oldu sadece.
Chirac fikrini korumaya devam etse de Fransız diplomatlar arasında dalganın Türkiye aleyhine güçlü bir biçimde dönmeye başladığı görülüyor. Ama bunların yanısıra daha önce ciddi bir Türkiye karşıtı olan Alman Dışişleri Bakanı Joscka Fischer’in de artık Türkiye taraftarlarından biri olduğunu söylemek gerek.”
Bu tartışmalar siyasi çevrelerde artarak devam edecek. 2004 sonuna yaklaşıldığında, İlerleme Raporu’nun yazılma süreci başladığında ise iyice zirveye çıkacağını söylemeye gerek bile yok sanırım.
Ama bir de bakalım para sahipleri neler yapıyor neler düşünüyor. Kazanacakları ya da kaybedecekleri şey çok çok daha elle tutulur ve kısa vadede gerçekleşme olasılığına sahip olduğu için yatırımcının bu konuda ne düşündüğü bence daha önemli.
Citigroup 24 Şubat’ta bir araştırma raporu yayımladı. Bu rapor Citigroup’un Türkiye, Avrupa ve ABD’deki 189 ayrı yatırımcısına gönderdiği bir anketin sonuçlarından oluşuyor. 189 kişinin az bir sayı olduğunu düşünmeyin. Citigruoup, genelde portföyü çok büyük yatırımcıların tercih ettiği bir yatırım bankası. Ankete yanıt verenlerin yarısı Türk bankaları ve şirketleri. Bu kişilerin ne kadar büyük bir parayı temsil etiğini düşündüğümüzde ise Türkiye’de bir kaç trilyon liralık bir portföyden bahsediyorsak, bu rakamın Avrupa ve ABD’de bir kaç milyar dolara çıktığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu paralara sahip olanların ya da en azından yönetenlerin söylediklerini ciddiye almak gerekir diye düşünüyorum.
Sorulan ilk soru şu: Sizce Türkiye’nin Avrupa Birliği ile müzakerelere başlaması olasılığı Türkiye’deki menkul kıymet fiyatlarına yansımış durumda mı?
Gelen yanıtların yüzde 40’ı bu soruya “Hayır henüz yansımadı. Çünkü biz en iyi ihtimalle Türkiye’nin müzakerelere 3 yıl içinde başlayacağını düşünüyoruz” demiş.
Bunun yanında AB için ön adım olarak düşündüğümüz Kıbrıs meselesi de raporda yer alan ögeler arasında. Araştırmaya göre yatırımcıların yarısı Kıbrıs meselesinde 1 Mayıs’a kadar çözüm olacağı yönündeki beklentinin fiyatlara yansımadığını belirtmiş. Bunun yanında ankete yanıt verenlerin yüzde 85’i Kıbrıs sorununa bu yıl içinde bir çözüm bulunacağı yönünde iyimser oldukları görüşünü iletmiş.
Ankette, “Türkiye’nin AB üyeliği önündeki en büyük sorun nedir?” sorusuna ağırlıklı olarak verilen yanıt ise “Avrupa’nın bu konudaki destek eksikliği” yanıtı olmuş. Yatırımcılar bu yüzden, Türkiye’nin AB üyeliği konusunda Avrupalı liderlerden gelecek açıklamaları önümüzdeki dönemde yakından izleyeceklerini söylemişler.
ABD’li yatırımcılar Türkiye’nin yakın vadede müzakerelere başlacağı konusunda en iyimser kesimi oluşturuyor. Ama bu kesim aynı zamanda tam üyelik konusunda en karamsar kesim. Yani ABD’li yatırımcı daha çok “imtiyazlı üyelik” olacağını düşünüyor.
Peki buradan yatırımcı için nasıl bir sonuç çıkarabiliriz? Görünen o ki, tartışmalar artarak devam etse de henüz büyük yatırımcı bu gelişmeleri fiyatlara yansıtmamış durumda ve en iyi ihtimalle de 1 Mayıs tarihine ya da Kıbrıs’ta kesin çözüm ortaya çıkana kadar da yansıtmayacak. Bu tarihten sonra da Avrupa’nın tavrı yatırımcı üzerinde etkili olacak. Yani mevcut durum ve beklentiler anlamında endeks üst seviyelerine yaklaşmış durumda. Yeni bir hareketi ancak Kıbrıs’ta çözüm ya da çözüme gidecek adımlar oluşturabilir.
NOT: Raporda bu başlıklar daha ayrıntılı bir biçimde ele alınmış durumda. Raporun tamamını görmek isteyenler benimle temasa geçebilir.
Paylaş