Deniz Bayramoğlu

Titanlar yıkılırken

22 Ağustos 2002
Nihayet rahatladık. Derviş işi tamam. Sıkıntılı bir kış günü Dünya Bankası limanından demir alan Derviş, Türk siyasetinin fırtınalı sularında geçen bir buçuk yıllık bir serüvenin ardından yeni limanını CHP olarak belirledi. Ama borsa siyaseti izlemekten vazgeçer mi? Şimdi de "seçimlerin ertelenebileceğine" ilişkin sıkıntılar endeksi kurşun bir ağırlık gibi aşağı çekiyor.

Seçimin ertelenmesi olasılığı dikkate alındığında karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor. Hakikaten de 3 Kasım seçimlerinde yeniden aday gösterilmeyen ve "yağlı kapıyı" terk etmek istemeyen "küskün" milletvekillerinin inisiyatifi ile, seçimlerin ertelenmesine yönelik bir ANAP, DSP, SP ve hatta DYP ittifakı gündeme gelebilir. Matematiksel olarak baktığımızda bu olasılığın gerçekleşme şansı mevcut. Ama olur mu, olmaz mı bunu tahmin etmenin herhangi bir yolu yok. Yani borsa yatırımcısı açısından "korkunun ecele faydası yok". Bekleyip göreceğiz.

Ama biz beklerken nedense dünyaya gözerimizi kapatmayı da sürdüreceğiz gibi görünüyor. Oysa dünya çapında ipler gerildikçe geriliyor. Irak meselesi mi dersiniz, ABD ve Avrupa'daki yolsuzluklar, ekonomik sıkıntılar ve borsa düşüşleri mi dersiniz. Ortalık alev alev anlayacağınız.

Dün de dünyanın tanınmış yatırım bankalarından Credit Lyonnais Securities Asia'nın (CLSA) baş ekonomisti  Jim Walker'ın bir basın konferansında yaptığı analiz dünya haber ajnslarına malzeme oldu. Walker dünya ekonomisinin lokomotifi olan ABD'nin kötü performansının her geçen gün biraz daha artığını ve bu konuda dizginleri hiç beklenmeyen bir adrese, Asya ekonomilerine kaptırabileceğini iddia etti.

ABD'deki görünümün hiç iç açıcı olmadığını Avrupa ve Japonya'da ise durumun daha kötü olduğunu söyleyen Walker, gelecek bir kaç yıllık süreçte ABD büyüme rakamları ortalamasının yüzde 2 ya da 3'ü aşamayacağını Avrupa'da ise daha düşük oranlar görüleceğini, Japonya'nın da 2002 yılı sonu itibariyle yeniden resesyona gireceğini söyledi.

Bunların oldukça iddialı açıklamalar olduğu ortada. Ama asıl önemli olan bu açıklamaların CLSA gibi dev bir kurumun baş ekonomistinden gelmiş olması. Zaten açıklamanın ardından karşı açıklamalar da yağmaya başladı. Walker'ın görüşlerinin abartılı olduğunu ifade eden kimi ekonomistler Japonya dışında kalan Asya bölgesi ekonomilerinin toplam büyüklüğünün 3 trilyon dolar civarında olduğu ve bunun dünya ekonomisinde lokomotif olma misonu için çok çok küçük bir rakam olduğunu belirttiler.

Ayrıca ABD'de ekonomisinde yaşanan daralmanın Asya'yı ön plana çıkaracağı iddialarına da karşı çıkılıyor. Asya bölgesi ihracatının yüzde 30'unun ABD'ye gerçekleştiğini belirten ekonomistler (ki bu rakam bölgenin toplam GSMH'sinin yüzde 10'u anlamına geliyor) bu ihracatın Asya'nın büyümesi için gerekli olduğunu, ABD ekonomisi daralırsa Asya ekonomileriin de kaçınılmaz olarak daralacağını belirtiyor. 

İşte dünyada bu aralar böyle tartışmalar yaşanıyor. Bizde ise seçimin ertelenip ertelenmeyeceği.

Yazının Devamını Oku

Borsaya büyük darbe

21 Ağustos 2002
Nedense millet olarak seçimleri ve siyaseti pek bi' seviyoruz. Siyaset, seçim, partiler, milletvekilleri, oy oranları, söz konusu olduğunda bir anda herşeyi unutup siyaset ilminin engin denizlerine salıveriyoruz kendimizi.

Borsa yatırımcısı ve uzmanları açısından da durum hiç farklı değil. Borsanın kendi dinamiği ile ilgili veriler bir yana atılmış durumda. Tüm ülke nefesini tutmuş IMF programının uygulayıcısı Kemal Derviş'in hangi sıfatla gerçekleştirdiği meçhul olan siyasi temaslarını izliyor. Sanki soldaki birlik borsanın ihtiyacı olan tek şeymiş gibi davranılıyor.

Dün borsada işlem vergisi ile ilgili yeni bir düzenleme (buna düzenleme demeye dilim varmıyor ama) ile ilgili ilk adımlar atıldı. Konumuz borsa vergisi. Ya da biraz daha resmi biçimde ifade edelim, borsa gelirlerinin vergilendirilmesi meselesi.

Yeni düzenlemeye göre borsa gelirlerinin vergiden muaf tutuabilmesi için asgari elde tutma süresi bir yıla çıkartılacak. Alın size zaten yerlerde sürünen borsayı öldürmek için sıkılan son kurşun.

Borsa gelirlerinin vergilendirilmesi meselesi oldukça alengirli bir iş. Örneğin 2000 yılında devlet kendi iş bilmezliği yüzünden borsa yatırımcısından bir kuruş bile vergi alamadı. Çok ayrıntılı anlatmayacağım ama şunun bilinmesi yeter; borsa gelirinin vergilendirilmesi için açıklanan yeniden değerleme katsayısı öyle saçma bir rakamdı ki, borsadan trilyonlarca lira gelir elde etseniz bile devletin hesaplama yöntemine göre bir kuruş bile vergi vermiyordunuz.

Bugüne gelirsek, 1997 yılından bu yana tüm dünyaya paralel olarak Türkiye ekonomisi ve borsasında da sıkıntılı dönemler yaşıyoruz.

Buna bir de son ekonomik krizi ekleyin ortaya çıkan tablo zaten malumunuz. Yetkililer borsaya yatırım yapılması için yatırımcıyı teşvik edeceğine elde tutma süresini bir yıla çıkartarak adeta "Ey yatırımcı sakın borsaya yatırım yapma, yoksa yakarım canını!" diyor. Biraz komplo teorisi gibi olacak ama insanın aklına ister istemez "Hazine, borsayı iç borçlanmasına rakip olarak mı görüyor, o nedenle mi son iki yıldır borsada gerekli düzenlemeler yapılmadığı gibi şimdi de bu saçmalık gündeme getiriliyor" sorusu geliyor.

Üstelik sadece Türkiye'de değil tüm dünyada hisse senedini elde tutma süresi aylardan haftalara gerilemiş durumda. Her fırsatta sermaye piyasalarının kendisini bulduğu yer olarak dile getirdiğimiz ABD'de bile durum farklı değil. Hatta İMKB'ye yatırım yapan yabancılarda da durum aynı.

Yazının Devamını Oku

Sol borsada birleşiyor

19 Ağustos 2002

Benim kafam karıştı. Ya da şöyle bir soru sorayım kafası karışmayan var mı acaba? Mesele şu. Son bir iki haftadır borsadaki seyri, yatırımcı kararını etkileyen olayları, borsanın verdiği tepkilerin yorumlarını aktarıyorken sürekli olarak bir noktanın altını çizmek zorunda kaldık: "Solda ittifak, iltihak ve dahi ittihat gerçekleşecek mi? Borsa yatırımcısı işte bu sorunun cevabını arıyor."

Borsa ve solda birlik. Duy da inanma. Bu aralar konuştuğum herkes bu iki kavramın nasıl olup da bir araya geldiğini sorguluyor. Hatta kimi borsacılar, Türkiye'deki seçmenin yüzde 70'ini sağ oyların oluşturduğunu ve toplam yüzde 30'luk bir oy potansiyeline sahip sol partilerin birleşmesinin borsa açısından neden önemli olduğunu anlamanın imkansız olduğunu söylüyor. Bu borsacılara ve yorumculara göre borsanın seyri ile sol partiler arasındaki ittifak çabaları arasında paralellik kurulması yanlış. Bu görüşe göre eğer piyasa bu beklenti ile hareket etmişse bile o zaman yatırımcı bu konuda yanlış yönlendirilmiş.

Tek yol IMF

Benim kafamı karıştıran kısım da bu. Borsadaki seyrin hakikaten soldaki birilk meselesine bağlı olduğunu düşünüyorum ve bu durumu gözardı etmenin siyasi ve ekonomik miyopluğu işaret ettiği kanısındayım.

Neden mi? Çünkü Türkiye'nin önünde ekonomik açıdan açık bir tek yol bırakılmış durumda. IMF'nin Kemal Derviş öncülüğünde uyguladığı ekonomik program. Dikkat edin, siyasi partilerimizin neredeyse tamamı seçim süreci başlar başlamaz "malum adrese" yönelik olarak ekonomik programın mutlaka sürdürüleceği mesajını vermeye bir ilk görev adlettiler.

Çünkü bütün siyasi parti liderleri biliyorlar ki programa sahip çıkmaz ve uygulama sözü vermezlerse iktidardaki hayatları Türkiye koşullarında bile çok çok kısa süreli olacak. Bunun için de Şili'deki gibi kamyoncu grevleri, boş tencerelere filan gerek yok. IMF musluğu kapattığı anda diğer uluslararası kraditörler de musluğu kapatacak ve Türkiye yine 2001 yılındaki benzeri ama daha ağır bir ekonomik krizin içine yuvarlanacak. Hani o dönemin gözde tanımlaması ile "Türkiye Arjantin olacak."

Türkiye'yi sokak ayaklanmalarının, yağmaların ve üçer saatlik iktidarların ülkesi, yani Arjantin haline getirmek şu aşamada IMF'nin elinde. Hiç bir siyasi parti de bu riski göze alamayacağı için IMF ile çatışmayı göze alamıyor. MHP hariç.

Emanet kime teslim edilecek

Yazının Devamını Oku

Bir Günün Hikayesi

15 Ağustos 2002

14 Ağustos 2002Saat: 18:00 civarları

Bir gazetenin genel yayın yönetmenin odası... Akşam saatleri... Gazetenin baskıya hazırlanmasına bir saatten az bir zaman kalmış durumda. Az önce sona eren günün son haber toplantısında manşet habere karar verilmiş ve gazete bağlanmak üzere.

Gazetenin genç ve yakışıklı genel yayın yönetmeni bir günü daha tamamlamış olmanın yorgunlukla karışık tatlı huzurunu duyuyorken birden numarası sadece bir kaç kişide olan cep telefonu çalmaya başlıyor. Eli yavaşça telefona uzanıyor genç yayın yönetmeninin. Telefonun diğer ucundaki tanıdık bir isim.

Genç yönetici tanıdıklığın verdiği rahatlıkla başlıyor konuşmaya. Ama konuşmanın selamlaşma ile geçen ilk bir kaç saniyesinin ardından genç genel yayın yönetmeninin ses tonu değişiyor. Ciddi bir konu olduğu belli konuşulanın. Ve normale göre kısa süren konuşmanın ardından genç yönetici telefonu kapatıp yazı işleri odasına doğru hızlı adımlarla yürümeye başlıyor.

Ortada olağanüstü bir durum olduğu belli. Kapıdan girmeden daha sesi odanın içinde yankılanıyor genç yöneticinin:
"Birinci sayfayı yıkıyoruz! Derviş CHP'ye geçiyormuş!."

Aynı gün saat 18:30 civarı

Diğer gazetelerin yönetim katlarına doğru alçak uçuşa geçiyoruz. Hemen hemen heryerde durum aynı. Genel yayın yönetmenleri taşra baskısına gidecek gazetelerin bile eski manşetle çıkmasına izin vermiyor. Kimi bizzat yazı işleri odasına koşturarak, kimi telefonla, ilk baskının gecikmesi pahasına, manşet haberlerin değiştirilmesi ve Derviş'in siyasi tercihi ile ilgili son haberlerin manşete çekilmesi talimatını veriyor. Tüm Bab-ı Ali'yi tatlı bir telaş sarmış durumda.

Yazının Devamını Oku

Selçuk Gıda vakası

13 Ağustos 2002
SPK'nın yeni yönetimi işbaşına gelirken manipülasyonu önleme iddiası ile kamuoyunun karşısına çıktı. Böylelikle de sırtına ağır bir yük almış oldu. Şimdiye kadarki uygulamalar bu yükü pek sağlıklı taşıyamadığını gösteriyor. Hele bir Selçuk Gıda olayı var ki...

Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) bugünlerde yeniden işlem yasağı cezalarını yağmur gibi yağdırmaya başladı. Ağustos ayının ilk haftası sonunda yapılan Kurul toplantısında toplam 39, ikinci haftasındaki toplantıda ise (sıkı durun) 81 kişi hakkında suç duyurusunda bulunulması ya da işlem yasağı getirilmesi kararı alındı.

Yani iki haftada 110 kişi hakkında çeşitli sermaye piyasası suçları nedeniyle yasal işlem yolu açıldı. Bu arada tahmin edilebileceği gibi son iki hafta içinde işlem yasağı getirilen kimi isimler, daha önce de bir, iki hatta üç ve dört kez benzer suçlamalar nedeniyle benzer uygulamalara maruz kalmıştı.

Piyasaların yavaş yavaş hareketlenmeye başladığını ve büyük oyuncuların da pek keskin olmayan hareketlerle piyasalardaki tansiyonu ölçmeye, ortamın operasyona uygun olup olmadığını anlamaya çalıştıklarını Ağustos ayı başındaki yazılarımda belirtmiştim. SPK'nın getirdiği yeni işlem yasakları bu tesbitin bir başka delili oldu.

Selçuk Gıda vakası

İşlem yasakları ile ilgili komik durumları ve süreci daha önce defalarca yazdım. Ama bu hafta olan bir şey var ki hakikaten komik.
Şöyle düşünün: Bir şirketin ortağı, yönetim kurulu başkanı ya da yönetim kurulu üyesisiniz.

Aynı zamanda da borsada yatırım yapıyor ya da "oynuyorsunuz". Bu oyun sırasında yaptığınız işlemler SPK tarafından manipülatif olarak tanımlanıyor ve hakkınızda işlem yasağı getiriliyor. Buraya kadar bir sorun yok.

Ardından şirketiniz sermaye artırımı yapıyor ve siz de şirketin ortağı olarak bu sermaye artırımının bedelsiz kısmından hakkınıza düşen kısmı almak istiyorsunuz. Alıyorsunuz da, ama tam bu noktada SPK devreye giriyor ve diyor ki: "Dur bakalım. Sen daha önce bu hisse senetlerinde manipülasyon yapmıştın.

Yazının Devamını Oku

Türker'in sözü söz mü?

12 Ağustos 2002
Uzun uzun anlatmayalım isterseniz. Derviş ne yapacak? Herkesin sorduğu ana sual bu. Buna bir de duruma özel minicik sorucuk ekleyelim: Masum Türker?

Borsa yatırımcısı bu sabah uyandığında önceden tahmin ettiği bir sahne ile karşılaştı. Beklenildiği gibi Kemal Derviş Devlet Bakanlığı görevinden istifa etti ve yerine de DSP'li Masum Türker atandı. Kemal Derviş ise siyaset sahillerindeki mavi turunu bir iki gün daha sürdürüp muhtemelen YTP limanına demir atacak.

Bu çok büyük bir siyasi öngörü değil. Zaten plan-program bu çerçevede yapılmamış mıydı? Türker ise karara pek şaşırmamış olacak ki atama kararının hemen ardından ekonomi bürokratları ile uzun uzun toplantılar yapıp ayağının tozuyla da bir toplantı düzenledi. Soluna Osman Birsen ve Doğan Cansızlar; sağına ise Süreyya Serdengeçti, Faik Öztrak ve Engin Akçakoca'yı orturtup meramını anlatmaya başladı.

Ekonominin yeni ya da geçici kaptanı Türker'in söylediklerinde yeni bir şey yok. Böylesine kritik bir dönemde o görevin başına kim gelirse gelsin benzer sözler söylemesi beklenirdi ki sayın Türker de aynısını yaptı.

Ama sakın Türker'in bu şekilde davranmasının olumsuz olduğunu düşünmeyin. Borsa yatırımcısı açısından bakıldığında bundan daha iyi bir açıklama gelemezdi. Türker yapılabilecek en iyi açıklamayı yaptı.

Niye mi?

Diğer söylediklerini bir tarafa bırakın. Önemli olan kısım "seçim ekonomisi yok, program aynen sürecek" sözleri oldu. Çünkü Türker yaptığı açıklamada aslında piyasalara şu sözü verdi: "Programı devraldığım gibi sürdürecek ve el değmemiş bakire kız gibi esas sahibine teslim edeceğim".

Esas sahip kim mi?

Başta borsa olmak üzere bütün piyasalar ikballerini ekonomik programa bağlamış durumdalar. Ve piyasalara göre de seçimden önce olduğu gibi seçimden sonra da bu programın sahibi yine Kemal Derviş olacak.

Yazının Devamını Oku

Derviş'ten esen rüzgar

8 Ağustos 2002
Haftanın son işlem gününe gelmek üzereyiz: Endeksin hafta boyunca hareketi dikkate alındığında pek bir numara olmadığı görülüyor. Sıkıcı bir hafta geçirdik. Ama gelecek hafta siyaset rüzgarları daha sert esmeye başlayacak. Rüzgarın geldiği adres Kemal Derviş, estiği yön ise piyasalar olacak...

Bu sabah elektronik posta iletilerimi kontrol ederken oldukça ilginç bir ileti ile karşılaştım. Hani ben bir kaç gündür ABD ekonomisi ve dünya ile ilgili bazı noktalara dikkat çekiyorum ya; bu mesaj da aynı meseleye başka bir açıdan yaklaşmış.

Şöyle ki: "Eğer geçen yıl 10.000 USD tutarında Nortel hisse senedi almış olsaydınız, yatırımınızın bugünkü değeri 490 USD olurdu. Aynı parayı Enron hissesine yatırmış olsaydınız, paranız bugün sadece 160 USD ederdi.

Eğer 10.000 USD'lik Worldcom hissesi almış olsaydınız geçmiş olsun... Günümüz itibariyle 50 USD'den daha az tutardı.

Halbuki aynı paraya (10.000 USD) Budweiser alsaydınız (biranın kendisi, hisse senedi değil), aldığınız biranın tümünü içseydiniz ve boşları her bir şişesi 10 Cent olarak iade etseydiniz, elinize 2.140 USD geçerdi. Üstelik içtiğiniz bira da yanınıza kar kalırdı. Demek ki en akıllıca yatırım içip güzelleşmek ve atıkları çevreye kazandırmaktır"

Bunaltan seanslar

Şimdi okuyucularımdan hiç bir şekilde gerçeği saklamamayı düstur edindiğim için şunu söylemek zorundayım. Bu hafta borsada etkili olan pek fazla şey yoktu. Altı aylık kar rakamları ile ilgili beklenti / spekülasyon / dedikoduların hareketlendirdiği hise senetleri dışında piyasada toplu bir hareket izlemedik. Duruma şu şekilde de bakmamız mümkün, piyasanın büyük oyuncuları yeniden kafalarını kaldırmaya başladı.

Piyasayı tam olarak hareketlendirmeseler de en azından havayı koklamaya ve küçük küçük operasyonlara tansiyonu ölçmeye çalışıyorlar. Tabi, göz var izan var, bu hareketin çok uzun ömürlü olmayacağı da ortada. Endekste üst sınır 11.500. Hadi biraz daha pay verelim taş çatlasa 12.000 puan. Yani hayal kurmaya gerek yok. Yakıtımız da rotamız da şimdiden belli.

Derviş'in tavrı borsada yönü belirler

Yazının Devamını Oku

2 trilyon dolar

7 Ağustos 2002
ABD borsalarının Temmuz ayı içindeki toplam değer kaybının ne kadar olduğu biliyor musunuz? The Economist'in haberine göre 2 trilyon dolar. "Yani" mi? Açık değil mi. Düşebilen tek borsa bizimki değilmiş yani! New York Borsası da çakılabiliyormuş. Üstelik beceriksiz yönetici ve kötü yönetim bir bizde değil ABD'de olabiliyormuş.

Türkiye'de borsayı değerlendiriyorken dünya ekonomileri ve dünya borsalarının da gözardı edilmemesi gerektiğini sık sık tekrarlıyorum. Bıkmadım usanmadım, bugün yine ABD ile ilgili bir şeyler yazacağım. (Evet şimdi ciddi olma zamanı...)

Son iki aydır ABD ekonomisinin içinde bulunduğu sıkıntı, ya da kriz, dünya piyasalarının da birinci gündem maddesi, ilk sırada gelen sıkıntısı oldu. Devasa boyutu, 4 trilyon doları aşan bütçe açığı, dünya üretiminin yüzde 70'ini tüketmesi, petrol talebi, askeri müdahalesi ve sahip olduğu dünyanın en büyük borsası ile ABD ekonomisi kaçınılmaz olarak tüm dünya ekonomilerini de etkiliyor.

ABD'ye baktığımızda nüfusun çok önemli bir kısmının, doğrudan ya da çeşitli biçim ve enstrümanlar aracılığı ile borsa yatırımcısı olduğunu görüyoruz. O nedenle borsa ABD'de, belki de dünyanın hiç bir yerinde olmadığı ölçüde önemli bir ekonomik gösterge olarak kabul ediliyor.

ABD Başkanı W. Bush 20 Ocak 2001 görevi devraldığında Dünya borsalarının lokomotifi Wall Street 10.600 puandaydı.

Bu aralar ise 8.000'li seviyelerde geziniyor. Yani yüzde 24 civarı bir düşüş sözkonusu. ABD'li yatırımcı bu düşüşü Herbert Hoover'ın başkanlık dönemi ile kıyaslıyor. Hoover'ın başkanlığının ilk 18 ayında 1929 çöküşü de dahil olmak üzere bir sürü sıkıntı yaşanmış ve Wall Street'in değer kaybı yüzde 24 olmuştu. Buna karşılık analistler Bush yönetiminin şimdiye dek görülmüş en kötü dönem olduğunu iddia etmeye başladı.
Bush yönetimi başa geldiği dönemde, iktidara gelişindeki spekülasyonlara rağmen, inanılmaz bir destek sağlamıştı.

Hele de bu destek 11 Eylül saldırılarının ardından had safhaya çıkmıştı. ABD vatandaşı yönetime, kurumlara güveniyor ülkenin doğru yolda olduğunu düşünüyordu. O dönemler Wall Street 10.000 puanın üzerindeydi.

Yazının Devamını Oku