Borsa yazısı: Bu yılın bittiğine inanamıyorum. Gerçi henüz 13-14 saat kadar bir zaman var bu günün sona ermesine ve 2003 yılına girmemize ama yine de inanmak zor geliyor.
İMKB 100 Endeksi 2002 yılına girdiği seviyenin 3.400 puan kadar altında girecek 2003 yılına. Endeksin 2002 yılı içinde gördüğü en yüksek seviye dikkate alınırsa bu fark 5.000 puana kadar çıkıyor. Yani yılbaşı itibariyle yüzde 27, bu yılın en yüksek seviyesi itibariyle yüzde 33 civarı bir değer kaybı sözkonusu.
Bu rakamlar sadece TL bazında. Dolar bazında bakarsak değer kaybı daha yüksek. Ki aslında gerçek değer kaybı da dolar bazındaki endeks rakamına göre hesaplanmalı. Bu hesabı yaptığımızda endeksin dolar bazında yılbaşına göre değer kaybı yüzde 33, bu yıl içinde gördüğü en yüksek seviyeye göre değer kaybı ise yüzde 43’e varıyor. Bunu unutmadan söyleyeyim, bu yazı seans kapanmadan önce yazıldığı için günlük kapanış için ortalama bir rakam kullandım. Haraket aralığını 10.050-10.450 olarak kabul edip, kapanış olarak da 10.300 seviyesini kullandım.
Bu yıl içinde borsa işlemlerinden alınan komisyon oranı düşürüldü, adam gibi halka arz gerçekleşmedi, yüzlerce aracı kurum çalışanı işini yitirdi, maaşlar düşürüldü, onlarca kişiye işlem yasağı getirildi, işlem yasağı getirilenlerin bir kısmı mahkeme marifetiyle piyasaya döndü, sonra işlem yasağında da yeni düzenlemeler getirildi, süreler kısaltıldı, manipülasyona konu hisse senetleri kurul kaydından çıkartıldı, sonra bakıldı ki böyle giderse piyasada hisse senedi kalmayacak, borsa dışında satılabilir denildi, vs vs vs...
Borsa adına iyi bir şey oldu mu diye düşünüyorum da 2002 yılı için maalesef olumlu yanıt veremiyorum. Ya 2003? kimbilir ve inşallah...
Bir pazar günü hikayesi: Yer, Fındıklı sahili. Fındıklı Parkı’nin hemen karşısındaki Trafik ışıkları. Adam karşıdan karşıya geçmek için yolun kenarında beklemektedir. Yayalar için yeşil ışık yanar, adam karşıdan karşıya geçmeden önce, her ihtimale karşı yolun sol tarafına bir göz atar. İyi ki de atar çünkü daha kafasını çevirmeye bile kalmadan bir araç, yayalar için yeşil ışık yanıyor olmasına rağmen, son sürat geçer gider.
Adam aracın arkasından korku ve hayretele bakakalır ve ellerini iki yana açıp “Eh be, bu kadar olur” der. Bu arada kaldırımdan aşağıya yola doğru ilk adımını atma teşebbüsünde bulunmuştur. Daha ayağı asfalta değmemiştir bile, yayalar için yeşil yanalı bir kaç saniyeyi çoktan geçmiştir. Tam o sırada yine sol tarafından cehennemin en derin yerinden yükselen bir çığlık gibi acı bir fren sesi gelir. “Tamam” der adam “bu sefer tatlı canı trafik terörüne teslim ettik”...
Elleri iki yana açılı vaziyette yine sol tarafa döner. Yine son süret gelen bir arabanın son anda fren yapmayı başararak ışıklarda durduğunu görür.
Dün borsada bir hayli ilginç bir işlem günü yaşadık. Borsada 10.000 puan sınırına yaklaştığımız için dün zaten bir tepki alımı bekliyorduk. Ama bu tepki alımının bu kadar hızlı olması ve hele de Yapı Kredi Bankası hisse senetlerinden kaynaklanması açıkçası biraz aklımızı karıştırdı.
Çukurova Grubu’nun Yapı Kredi ve Pamukbank’ı geri almak için çeşitli
YKB hisse senedinde alıcı olan hemen herkes aynı şeyi söylüyordu: “Karamehmet işi halletti.”
NEYİ HALLETTİ?
Borsada bu tür söylentilere alışığız. Hele de son dönemde en gözde konu YKB ve Pamukbank olduğu için hemen hergün bu konuda akla hayale gelmedik senaryolarla karşılaşıyoruz. O nedenle söylenenlere pek kulak asmadık ama yine de gözden uzak tutmamaya karar verdik.
Ve akşam saatlerinde YKB’den gelen açıklama durumu net biçimde ortaya çıkardı. İşte açıklama: “Yapı Kredi Bankası, Çukurova Holding ve holding bünyesindeki şirketlerin bankaya olan kredi borçları için finansal yeniden yapılandırma koordinasyon sekreteryasına başvuracak.
Çukurova Holding bünyesinde faaliyet gösteren bankanın İMKB günlük bülteninde yer alan açıklamasına göre, banka, söz konusu başvuruyu lider banka sıfatıyla FYY Koordinasyon Sekreteryası türkiye Sınai Kalkınma Bankası’na yapacak.” (REUTERS) Evet, Karamehmet işi halletmişti.
Yaklaşık 250 bin yatırımcının, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilen bankalar ve bu bankaların iştiraklerinin hisse sıralarının kapanması nedeniyle mağdur olduğunu hatırlayalım önce.
Bankalarda mevduatı olan mudilerin zararlarının karşılandığını ama borsa yatırımcısının hala mağdur olduğunu da hatırda tutmak lazım.
Borsaya vergi teşviğinin bir türlü gerektiği biçimde gerçekleştirilmediği de bilgi olarak bir tarafta bulunmalı.
Vadeli işlemler ve türev piyasaların yıllardır hayata geçirilmemesi nedeniyle borsanın en önemli ayaklarından birinin eksik kaldığı da yine başka bir veri olarak elinizin altında durmalı.
Yerli ve yabancı şirketlerin İMKB’de kote olmaları için kurumsal teşvik verilmesi konusunda da yıllardır hiç bir gelişme olmadığı da bilinse iyi olur.
Manipülasyon ile mücadele ve yatırımcının manipülasyondan en az zarar görmesi için denetim sürecinin hızlandırılması konusunda hala adım atılmadığı da...
Sermaye piyasası suçlarının ele alınacağı ihtisas mahkemelerinin var olmadığını da...
Yukarda andığımız 250 bin yatırımcının mağduriyetine neden olan Sermaye Piyasası Kanunu ile Bankalar Kanunu arasındaki uyumsuzluğun aradan iki yıl geçmezsine rağmen giderilmediğini de hatırlayın.
AKP yetkilileri çıkıp İhale Yasası’nı bir yıl erteleyeceklerini söylemedi mi? Yoksa biz mi yanlış duyduk. Söyledi değil mi? O halde Başbakan Abdullah Gül’ün bugünkü açıklamasını nereye koymak lazım:
“İhale Yasası’nda bir iki eksiklik vardı. Onları düzeltip yasayı zamanında yürürlüğe sokacağız”
Bu açıklamayı, yasa 1 Ocak tarihinde yürürlüğe girecek diye mi algılamamız lazım? Yoksa bir iki gün sonra başka bir açıklama mı duyacağız. Ya da görüşmeler sırasında bu sefer de başka bir AKP’li çıkıp “Eksiklikler yetişmedi. Biraz daha bekleyelim” mi diyecek.
Karmaşa ve yine karmaşa.
IMF Cuma günü yaptığı açıklamada ısrarla üzerinde durduğumuz ve “Ne olacak bu işler” dediğimiz meselelere parmak bastı. Memur maaş zammı, özelleştirme, bankalar, KİT’lerde atıl istihdam ve Kamu İhale Yasası...
Pazartesi gününe bir yandan Irak meselesinde “artık” resmi bir yanıt vermesi için baskı altında kalan hükümet, öte yandan Köşk’ten dönen Anayasa değişikliklerinin yarattığı siyasi baskı altında giren borsa yatırımcısı, tüm bunların üzerine bir de İhale Yasası engelinin altında kaldı. Haliyle İMKB 100 Endeksi de açılışta 11 bin puanın altına iniverdi. 10.800’lere kadar inen ve bu seviyedeki desteğini de kırmasına ramak kalan borsanın imdadına Başbakan Abdullah Gül’ün yazının girişinde andığımız konuşması yetişti de endeks yeniden 10.900’lere çıkabildi.
Ama görünen o ki geçen hafta izlediğimiz trend çok fazla değişmeyecek. Endeks yine 11 bin puanın altında cebelleşecek, kapanışlarda bu seviyenin üzerine çıkmaya çalışacak, işlem hacmi zaten düşük olduğu için bir kaç İMKB 30 Endeksi hisse senedine gelen alımla son dakika kapanışı yapılacak ve biz yine aynı nakaratı okumaya devam edeceğiz hep bir ağızdan. ABD’nin Irak’a olsaı müdahalesi... Kürdili devleti kurulur mu makamından...
(Bu arada bir okuyucu [sağolsun] endeksin bu seviyelerin altına inmeyeceği görüşümün temellerini sormuş. Ayrıca bu beklentinin Irak’a operasyon gerçekleşmesi durumunda da geçerli olup olmadığını öğrenmek istemiş. Endeksin 0.65 centin altına inmeyeceği yönündeki beklenti mevcut gündem maddeleri açısından değerlendirilmeli. Olası bir savaş durumunda ise endeksin 0.45 cente doğru serbest düşüşe geçeceği ise zaten herkesin malumu.
...Pazartesi sabahı. Zaten insanın kendisini kötü hissetmesi için yeterince çok şey varken, bir de zamanın pazartesi sabahı olması iyice bunaltıyor. Daha çalışacak 5, sabahın köründe uyanılacak 4 gün var önümde. Tipik pazartesi sendromu yaşadığımı iddia edecek olanlar çıkabilir onlara tavsiyem Çin gribi meselesini hatırlamalarıdır. Nihayetinde o da grip ama insanı yerden yere vurmakta, kan kusturmakta üstüne yok.
...Irak’a operasyon meselesi... ABD bizim “Aman kış geçsin, dur bahar gelsin” yollu oyalama taktiğimizden iyice bunlanmış olacak ki hafta sonunda bir mesaj göndermiş. “Hadi operasyon başlayacak, net bi şey söyleyin” mealli bu açıklama bugün devletin zirvesinde görüşülecek. Başbakan Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün katılacağı zirve Türkiye’nin ırak operasyonundaki tavrı konusunda önemli bir dönemeç anlamına geliyor. Tüm piyasaların, tüm Türkiye’nin gözü bu zirvede.
...Aslına bakarsanız sanki acayip piyastosa geliyoruz gibi hissediyorum kendimi. Bir iki haftadır Hürriyet Gazetesi’nin manşet ve sürmanşet haberlerine bakıyor musunuz? Habire Irak’a yapılacak olan ABD saldırısı ve Türkiye’nin bu saldırıdaki rolü üzerine haberler çıkıyor. Rakamlar, üsler, ABD’nin savaş stratejisi ile ilgili ayrıntılı iddialar var. Bu iddialar bir de Hürriyet’te yer alınca insan ister istemez ciddiye alıyor. Eee, o zaman ne konuşulacak bugünkü zirvede?
...Cumhurbaşkanı AKP’nin Anayasa değişiklikleri tasarısını veto etti. Bugün AKP aynı kanunu virgülüne dokunmadan Köşk’e tekrar yollayacak. Cumhurbaşkanı yasa gereği ya kanunu onaylayacak ya da referanduma gidecek. Sorular sorular... Cumhurbaşkanı imzayı atar mı? Yoksa referanduma mı gider? Bu durum devlet kademeleriyle AKP’nin arasının gerilmeye devam ettiğini mi gösteriyor? İyi de bu ip gerile gerile kopar bir yerde, o zaman ne olacak? Peki diyelim imzaladı, o zaman Erdoğan 2003’te başbakan olabilecek mi? Bir de piyasanın kafası niye karışık diyorlar. Kimin kafası net ki? Ayrıca piyasa adam mı ki kafası karışsın.
...IMF geldi ama bir türlü gidemedi. Araya Noel tatili girdi ya. Dördüncü gözden geçirmenin tamamlanması da gelecek yıla kaldı. Ocak’tan itibaren ortalık yine şenlenecek. Ama giderayak yaptıkları açıklamada AKP hükümetine gereken uyarıyı da yolladı IMF insanları. Memur maaş zammı, kamu ihale yasası, bankaların satışı, özelleştirmeler ve kamudaki atıl istihdam... Hassasiyetler bunlar ve değişmedi. Ayrıca hatırlarsanız AKP yönetimi geçen hafta bütçe dışı faiz hedefinde yüzde 6.5 oranının aynen korunacağını da ilan etmek zorunda kaldı. (Bir de AKP’nin foyası ortaya çıktı deyince kızıyorlar. Sanki siyaset yapıyormuşum gibi.)
...Noel tatili başladı bu arada. Artık yılbaşına hatta yeni yılın ik 15 gününe kadar yabancı yatırımcının biraz dışarda olduğunu izleyeceğiz tüm gelişmekte olan piyasalarda. Bu haftayı zaten unutun. Dolar, eurobond ve yabancı borsalar filan tıpkı bizim tatil dönemlerinde olduğu gibi açık olsa bile gösterge olmayacak.
...Kendime finans muhabiri diyorum ya bir de utanmadan, yuf olsun bana. Yabancıların yıl sonu satışlarını anlatmayı unuttum sayın okuyucu. Kusura bakma hemen telafi edelim. Önce bir not düşelim ama: yabancılar geçen yıllarda olduğu kadar İMKB’de etkin ve yoğun değil. o nedenle yabancı yatırımcının davranış biçiminin İMKB üzerindeki etkisi geçen yıllara kıyasla çok çok daha düşük.
Yabancı yatırımcı ve yabancı fonlar hel yıl Noel tatiline çıkmadan önce gelişmekte olan piyasalardaki yatırımlarını baştan ayağa gözden geçirir, karını realize eder, zararını kapatır ve yeni yılda yeni stratejiler kurmak üzere piyasadan çıkar. Kısa süreli bir çıkış da olsa bu, yine de piyasa üzerinde bir basınç yaratır. Son haftalardaki sıkışmada çok az da olsa bu etkinin var olduğunu gözden kaçırmayalım lütfen.
Bu aralar bakıyorum da bütün gazetelerin baş sayfalarında onun adı, onun resmi ve onun açıklamaları. Gazetelerde çıkan fotoğraflarına bakıyorum, kafasının üst tarafındaki saçlar dökülmüş. Şakaklara doğru kırlaşmış hatta beyaza kesmiş. Gözler sanki birer kıvılcım kuyusu! Üzerinize bir dikildi mi o gözler, allah muhafaza, kaçacak delik arar, “Aman bu bakışlar böğrümü delip geçecek, gençliğime doyamadan, dünyadan murad alamadan göçeceğim” diye dövünürsünüz.
O kadar şey yani. Hele o asil burnun altından iki yana fışkırmış çelebi bıyıklar... Kaytan değilse de kaytana çeyrek var. Sinirlendiğini bıyıklarının titremeye başlamasından anlayabiliyorsunuz. Davudi sesi ile konuşmaya başladığında “Vay babam, çeyreklik toplar Sakarya’nın öte yanını dövmeye başladı, az birazdan başlar Büyük Taarruz” dememek mümkün mü? Yaşasın Ali Coşkun.
Bir çoğunuz belki sadece TV’den ya da gazetelerdeki fotoğraflarından tanıyorsunuz lakin ben, bizzat kendim, zat-ı şahaneleri ile 3 Kasım gecesi Hürriyet Medya Towers’ta düzenlenen “Election Party” esnasında tanışma fırsatı buldum. Sağolsun lütuf gösterip elimizi sıkmış ve hatta jöle ile dikeltilmiş saçlarımıza bakıp “Ne o seçim sonuçları mı saçlarını diken diken etti” diyerekten ve ciddiyetinden kıl kadar taviz vermeyen gevrek bir kahkaha savuraraktan, latife bile eylemişti şu fakir kuluna.
O akşam sadece zat-ı şahaneleri değil başka AKP’li milletvekilleri de mevcut idi davet sahasında; iş dünyası, ekonomi, finans, siyaset ve yabancı ülke temsilcileri de cabası. Atmosfer inanılmazdı, hoşgörü mesajları adeta yağmur oldu döküldü, sel oldu aktı, yel oldu esti. Ve fakat ben daha o akşamdan hafif hafif işkillenmeye başlamıştım. Niye mi?
O akşam davette finans dünyasının üst düzey temsilcileri de hazır ve nazır idiler. Salona girdiğimde davete icabet etmiş bulunan bankacı kısmını biraz huzursuz görmüş idim. Bir iki yıl öncesine kadar yanına yaklaşmak için 20 güvenlik görevlisi, 9 X-ray cihazı, bir mayınlı arazi, 25 SAS eğitimi almış sekreter aşmanız gerekirdi bu bankacıların.
Lakin kriz herkes gibi onları da tepetaklak edince burasının Türkiye olduğunu anladılar. Kendini İsviçre’de bankacı, Wall Street’te borsacı olarak tahayyül eden ve dahi öyle yaşayan bankacı kısmısı, ölümlü olduğunu hatırlayıp biz zavallı paryalara biraz daha yakın alaka göstermeye başladı. Her musibette bir hayır, vardır netekim.
Her neyse efendim, genelde puro dumanlarını savura savura, Pierre Cardin takımlarının etiketlerini aça aça dolanmalarını beklediğim bankacı kesimini, alıcı kuş pençesine düşmüş keklik yavruları gibi bir araya sokulmuş ve sessiz görünce “hayırdır inşallah” diyerek hafiften yanlarına yaklaştım. (Haa, bir de bankacı kısmısı gazeteci milletinden oldum olası hazzetmez.
Daha öce bir milyon kere tanışmış, aynı masada oturup yemek yemiş ve hatta bir mevzu üzre münakaşa ve münazara eylemiş olsanız dahi, önce şöyle hafiften bir kaşını kaldırıp, tepeden tırnağa bir süzmeden ardından da “tanışmış mıydık” diye sormadan söze girmezler.) Hal-hatır, hoş-beş faslını bi’ tamam eda eyledikten sonra halet-i ruhiyelerinin neden 6 gol yemiş takım taraftarı gibi olduğu meselesine vakıf olmayı başardım.
Evet ama bu durum yaldızların etkisinin olmadığı anlamına gelmiyor ki! Evet! İşte karşınızda kazınan yaldız, gündemin gözde maddesi: ABD’nin Irak’a olası müdahalesi... (Bu arada niye “olası” diyorsak. Gün gibi ortada işte, adamlar Irak’ı vuracak...)
Yazıya girmeden önce, (ve lütfen yazının sonuna kadar) bütün insani değer zırvalıklarını filan şöyle bir kenara bırakalım (Bıraktınız mı tamam. Şöyle de bırakabilirsiniz. Evet, başlıyoruz...) Şimdi de durumumuza sadece “gerçek durum-olgu” temelinde bakmaya çalışalım. Elimizde şöyle bir veri var: ABD Irak’ı vuracak.
Sebeplerinin ne olduğunu bir tarafa bırakın. Dedik ya tüm insani değerler şu anda konu dışı. (Siyasi kısmı ise çok uzun ve karmaşık. Yerimiz yetmez.) Bu verili bilgi karşısında bizim açımızdan iki olasılık var.
a- Operasyonda yer alırız.
b- Operasyonda yer almayız.
Peki hiç durumu sadece bu iki olasılık dahilinde düşündünüz mü? Bütün diğer olgulardan ve insani duygulardan soyutlayarak. Mesela bu operasyon içinde (haklı ya da haksız) bulunursak ne kazanırız (ülke ve birey olarak) ve ne kaybederiz. Aynı soruyu bir de operasyonun dışında kalmak açısından düşünün. Ne kazanır ve ne kaybederiz, ülke ve birey olarak?
İki ucu kokulu değnek
Açıkçası bütün haberleri, bütün raporları yutarcasına okumama rağmen, ben, bir haberci olarak üstelik, bu operasyona dahil olursak ne kazanacağımızı anlayabilmiş değilim.
Borsada yaşanılan hızlı düşüş de Irak tedirginliği’nden filan değil hükümetin AB ve Kıbrıs meselelerindeki beceriksizlikten kaynaklanıyor. Üstelik bu sadece benim değil bir çok büyük borsacının da ortak görüşü.
Bir kere daha hatırlatmam gerekiyor belki de: Borsacıları hafife almayın! Onlar hayatlarını bıçak sırtında yaşayan insanlar.
Borsacılar hayatı saniyelerle hatta saliselerle yaşayan insanlar. O nedenle de analiz yetenekleri sıradan insana kıyasla birkaç kat daha fazla gelişmiş. Ama bunu sadece borsada ya da başka piyasalarda para kazanmak için kullanıyorlar diye onları suçlayamazsınız. Bir cheetah 120 kmph hıza ulaşabilir ama bunu ceylan yakalamak için kullanır. Bunda yanlış bir şey yok çünkü yaşaması gerek. Sizden daha hızlı koştuğu için bir cheetah’yı suçlayamazsınız değil mi? Bu biiiiiirrr...
Gelelim ikinci şıkka: Borsa tüm dünyada reel ekonominin, Türkiye’de ise hayatın barometresidir. Çünkü borsada bu ülkenin en tanınmış sanayicilerinin de, patronlarının da, Kapalıçarşı’nın gizli dolar milyonerlerinin de, Adanalı toprak ağasının da, Giresunlu fındık tüccarının da parası yer alır.
Bu adamlar hayatı en zor yoldan okumuş, eski kulağı kesiklerdendir. Ve çok zor kazandıkları için de paraları kıymetlidir. Eğer borsaya paralarını sokmaya başlamışlarsa o zaman rahatlayabilirsiniz, işler iyi gidecek demektir. Hata işlerin iyiye gitmesini sağlayanlar da yine aynı adamlardır.
Eğer seçim sonrası borsada işlem hacmi 1.5 milyar dolarları aşmış bugün ise yine 250-300 milyon dolarlara kadar gerilemiş İMKB 100 Endeksi 11.000 puan sınırına gerilemişse durup bir sormakta fayda var. Bir ay önceki para nereye ve niye gitti? Borsacıları bu sorunu cevabını net biçimde vermeye başlamış durumdalar.
Bakın size son iki haftayı borsacılarla birlikte nasıl analiz ettiğimizi anlatayım: Kopenhag Zirvesi’ne adeta İkinci Viyana Kuşatması’ndaki ruh hali ile giden AKP yönetimi, tehdit ve şantajın yılların kurt Avrupalı politikacısına işlemediğini görünce bu sefer “haksızlık yaptınız, çifte standart var” diye şarlamaya başladı. Arkasından buraya gelince “biz zaten 2003 tarihini vermeyeceklerini biliyorduk. Ama tüccarız ya, pazarlık için öyle dedik” diyerek egemen bir ülkenin dış politika ciddiyetinin nasıl ayaklar atına alınacağını gösterdiler sağ olsunlar.
Bu arada Hürriyet gazetesinin 17 Aralık Salı tarihli sayısında sağ alt köşede “Zeynel Lüle” imzalı bir haberde Fransız kaynaklarına dayanılarak şöyle bir bilgi iletilmiş: “Kasımpaşalı tavrı bize 6 ay kaybettirdi.” Haberde adı geçen Fransız kaynaklarına göre Fransa Devlet Başkanı Chirac tarih olarak Temmuz 2004’ü belirledi ama Türk tarafı “Barış bozulur, AB de bunun sonuçlarına katlanır” deyince “Bize şantaj var” deyip tarihi 6 ay erteledi ve böylelikle 2004 sonu tarihi ortaya çıktı.