Deniz Bayramoğlu

Cari açık: Bir iyi, bir kötü haber

1 Kasım 2004
Yeni bir aya başladık sevgili okurlar ve bu ayın ilk günü bizi biraz rahatlatan bir haber geldi.

Piyasada 200-300 milyon dolar aralığında gelmesi beklenen cari işlemler açığı 60 milyon dolar fazla verdi. Fakat, Merkez Bankası'nın ödemeler dengesi istatistiklerinde yaptığı düzeltme  sonucunda, yılın ilk dokuz ayındaki cari işlemler açığı ise artarak10.6 milyar dolar seviyesini buldu. Cari işlemler açığı Ocak-Ağustos döneminde 9.8 milyar dolar olmuş, geçtiğimiz yılın ilk dokuz aylık döneminde ise 4.5 milyar dolar olarak gerçekleşmişti. Yani geçen yılın iki katının da üzerinde bir cari açık rakamına ulaşmış bulunuyoruz. Merkez Bankası’nın bu düzeltmesinin ardından da yılsonu için yapılan cari açık tahminlerinin de 13-14 milyar dolara doğru yeniden revize edildiğini hatırlatalım.

Eylül ayında ithalat bir önceki yılın aynı ayına göre %35 artışla 7.

Ekonomi takviminde bugün  Eski Başbakan Mesut Yılmaz ve beş eski Devlet Bakanı hakkındaki Yüce Divan süreci 02 Kasım 2004’de başlıyor. İlk yargılama Enerji Bakanları Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan ile başlayacak.  Maliye Bakanı Kemal Unakıtan tarafından geçen hafta Plan ve Bütçe Komisyonu’na sunulan 2005 yılı bütçen görüşmelerine bu hafta başlanıyor. Hazine, 91 günlük referans bono ihalesi yapacak. Bono ihalesinde net 2.226 trilyon TL ihraç öngörüyor. Kasım’da nakit bazda 4.0 katrilyon TL FDF hedefleyen Hazine, Kasım ayında 14.3 katrilyon TL itfa, 14.6 katrilyon TL borçlanma yapacak.Hazine garantili dış borçlar 5.5 milyar $’a indi.   3 Kasım Çarşamba günü Coca Cola İçecek A.Ş. 4800-5650 TL fiyat aralığında talep toplama ile halka arz oluyor. Talep toplama sürüyor.
9 milyar dolar seviyesinde gerçekleşirken, ihracat ise %30'luk artışla 5.9 milyar dolar oldu. Turizm gelirleri ise yılın ilk dokuz ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre %21 artışla 12.6 milyar dolar seviyesine ulaştı.

Ekonomi takviminde bugün

 Eski Başbakan Mesut Yılmaz ve beş eski Devlet Bakanı hakkındaki Yüce Divan süreci 02 Kasım 2004’de başlıyor. İlk yargılama Enerji Bakanları Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan ile başlayacak.

 Maliye Bakanı Kemal Unakıtan tarafından geçen hafta Plan ve Bütçe Komisyonu’na sunulan 2005 yılı bütçen görüşmelerine bu hafta başlanıyor.

 Hazine, 91 günlük referans bono ihalesi yapacak. Bono ihalesinde net 2.226 trilyon TL ihraç öngörüyor. Kasım’da nakit bazda 4.0 katrilyon TL FDF hedefleyen Hazine, Kasım ayında 14.3 katrilyon TL itfa, 14.6 katrilyon TL borçlanma yapacak.Hazine garantili dış borçlar 5.5 milyar $’a indi.

  3 Kasım Çarşamba günü Coca Cola İçecek A.Ş. 4800-5650 TL fiyat aralığında talep toplama ile halka arz oluyor. Talep toplama sürüyor.

Eğer bu yıl Türkiye ekonomisinin daha önceki projeksiyonlarda olduğu gibi yüzde 5’lik bir büyüme rakamına ulaşacağı düşünülse ve rakamlar da bu yönde gelseydi o zaman yukardakicari açık rakamı büyük bir sorun yaşamamıza neden olabilirdi. Bu yıl yüzde 10’un üzerinde bir büyüme yakaladığımız için cari açığın GSMH’ya oranını yılsonunda 4 civarını aşması pek beklenmiyor.

Yazının Devamını Oku

Borç yiğidin kamçısı

28 Ekim 2004
AB meselesini şimdilik bir kenara koyalım ve Kasım ayında Hazine’nin nasıl bir iç borç profili olduğuna bakalım istiyorum bugün.

Önce ekim... Hazine ekim ayında piyasadan 11.8 katrilyon liralık net borçlanma gerçekleştirdi. Bir de 1 milyar dolar civarında döviz cinsi borçlanma yapıldı.

Kasım ayına gelirsek... Bu ay hazine piyasaya 14.3 katrilyon, kamu kurumlarına 526 trilyon ve Merkez Bankası’na  659 trilyon liralık borç ödemesi yapacak. Yani toplam 15.5 katrilyon liralık bir ödeme yapılırken bunun karşılığında hedeflenen borçlanma 11.6 katrilyon lira. Bu da yüzde 74.6 oranında bir yeniden borçlanma anlamına geliyor.

Bu ayın en önemli itfası 10 Kasım’da yapılacak olan 8.2 katrilyon liralık itfa olacak. Ayrıca 24 Kasım’da da 5.2 katrilyon lira borçlanacak Hazine’nin özellikle 10 Kasım borçlanması olmak üzere bu iki ihalede nasıl bir ihale stratejisi izleyeceği de ayrı bir sorun.

Ama Hazine’nin herhangi bir sıkıntısı yok. Neden derseniz, faizin yüzde 21-22 civarına oturmuş olması ve asıl önemlisi yıl sonuna kadar Merkez Bankası’nın 2 puan civarı bir faiz indirimine gideceği yönündeki beklentinin iyice yükselmiş olması Hazine’nin en büyük avantajı.

AB konusunu bu noktada hiç açmıyoruz çünkü daha da önce söylediğimiz gibi genel beklentimiz 17 Aralık yaklaştıkça beklentinin piyasada ciddi bir hareket yaratması yönünde. Burada bir uyarı yapalım; oluşmasını beklediğimiz bu hareket yeni yatırımcı girişi ile olmayacak. Piyasanın mevcut aktörlerinin katılımıyla oluşacak bir hareketten bahsediyoruz. Bu da nispeten düşük işlem hacimli günlerin bizi beklediğini ortaya koyuyor.

Bunun yanısıra geride bıraktığımız iki hafta içinde gördüğümüz üzere AB meselesinde Türkiye’yi övenler kadar yerin dibine batıranların da sesleri şimdiye kadar hiç olmadığı kadar yüksek çıkacak. İşte bu nedenle bir de aşırı oynak bir piyasa ile karşılaşacağız. Borsada günlük yüzde 3-4 hatta 5 civarı oynamalar, faizde 2 puanı aşabilen iniş çıkışlar bizi şaşırtmasın.

Yazının Devamını Oku

Yüzümüzde güller açtı

27 Ekim 2004
Dün Başbakan’ın yüzündeki gülümseme bugün yatırımcıların yüzünde de yer alacak. Çünkü Berlin Zirvesi’nden çıkan sonuç ve Çukurova Grubu’nun TMSF’ye borcunu ödemesi bugün tüm piyasalarda alım getirebilir.

Piyasalar bugüne bayağı bir rahatlayarak başladı. Çünkü dün yapılan Berlin Zirvesi’nden Türkiye istediğini, yani Chirac’ın desteğini almayı başardı. Üstelik Chirac ilk kez net bir tarihten bahsederek Türkiye’nin 2005 yılı içinde ya da civarında müzakerelere başlayacağını belirtti. Piyasaları mutlu eden ikinci gelişme ise Çukurova Grubu’nun TMSF’ye olan borcunu ödemesi oldu. Çukurova Grubu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na 31 Ekim'e kadar yatırması gereken 30 milyon doları, temerrüt faiziyle birlikte vadesinden önce ödedi. Böylece, Çukurova Grubu'yla TMSF arasında imzalanan ikinci sözleşme yürürlükte kaldı.

Dün Almanya Başbakanı Gerhard Schröeder, Fransa Devlet Başkanı Jacques Chirac ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bir araya geldiği zirve toplantısından Türkiye istediğini almış gibi görünüyor. Zirve öncesinde bir araya gelen Chirac ve Schröeder Türkiye’ye destek mesajları sundular. Bu arada Chirac Le Monde Gazetesi’nin “Chirac Anayasa referandumu nedeniyle Türkiye ile müzakelerin bir yıl sonra başlamasını istiyor” haberine bizzat Chirac’tan yalanlama geldi. Hemen bir bakalım dünkü zirveden sonra kim nasıl bir mesaj vermiş:

SCHRÖEDER:
Almanya Başbakanı Gerhard Schröder, Türkiye ile AB üyelik müzakerelerini tam üyelik hedefiyle yapmaya kararlı olduklarını söyledi. Başbakan Schröder, Fransa Cumhurbaşkanı Chirac ile yaptığı ortak basın toplantısında ''17 Aralıkta önemli bir karar alınacak. Üyelik müzakerelerinin hedefi belli. Türkiye ile müzakereleri tam üyelik hedefiyle sürdürmeye kararlıyız'' dedi.

CHİRAC:
Fransa Cumhurbaşkanı Chirac da, aynı toplantıda Türkiye'nin gerekli şartları yerine getirerek AB'ye üye olması durumunda bunun barış ve demokrasinin yararına olacağını belirterek, ''Bu hem Türkiye'nin hem de Avrupa'nın yararınadır. Sorunlar zaman içinde ele alınır. Bugün için polemiğin bir anlamı yok. Zaten bu iyi niyetli bir tutum olmaz'' dedi. Türkiye ile üyelik müzakerelerine 2005 yılında başlanabileceğini ifade eden Chirac, ''Bu konuda 10-15 yıl sonra yine de son söz Fransız halkının olacaktır. Umarım o zaman bu tartışma daha az tutkuyla yapılır'' diye konuştu.

ERDOĞAN:

Yazının Devamını Oku

Dünyayı Bush korkusu sardı

26 Ekim 2004
Dünkü yazımızda ABD Doları’nın Euro ve diğer önemli para birimleri karşısında geçen haftadan bu yana değer yitirme eğilimi içinde olduğunu ama bunun içeriye pek yansımadığını yazmıştık.

Buna neden olarak da Türkiye’nin 2005 yılı ekonomik, siyasi ve Avrupa performansına ilişkin kafalarda soru işaretleri bulunmasını göstermiştik. Bu düğümlerin çözülmesi için de öncelikle IMF ile yeni üç yıllık programın kesinleşip açıklanması ve AB’nin 17 Aralık zirvesinden Türkiye’ye müzakere tarihi vermesi şart. Bu hatırlatmadan sonra şimdi doların neden değer yitirdiğini aktaralım.

Malum ABD 2 Kasım’da seçimlere gidiyor. ABD başkanı Bush’un karşısına Demokratların adayı Kerry çıkacak. Dünya’da Kerry’nin seçimleri kazanması isteniyor ya piyasalarda da durum çok farklı değil.

Piyasalar’da yaşanan “ertesi gün sendromu”nun nedeni Bush’un yeniden seçilmesi durumunda dünya ekonomisini de sarsma yolunda ilerleyen politikalarına devam edeceğini açıklamış olması.

Bush seçilirse:

1- Ortadoğu’da askeri müdahale temelli ABD’nin kendi hegamonyasını dayatma politikası sürecek. Bu bile tek başına piyasaların tedirgin olması için yeterli. Kerry’nin hegamonya dayatmasını devam ettireceğinden şüphe yok tabii ki. Ama demir elle değil kadife eldivenle. Yani dünya az da olsa nefes alabilecek. Oysa Bush iktidarı sadece varoluşuyla bile radikal gruplar arasında nefret yaratmaya yetiyor.

2- Bush bütçe açığını umursamıyor. ABD bütçe açığı aylardır üst üste rekor kırıyor. Her ay rakam azalacağına artıyor. Bu politika ABD ekonomisini canlandırmak içinse maalesef yeterli olmuyor. Yani Bush iktidara gelirse dünya ekonomisini zora soktuğu gibi ABD ekonomisine de yaramayan bu politikayı sürdürecek.

3- Petrol fiyatlarında güvenlik endişelerinin etkisi hiç olmadığı kadar yüksek. Sebep ise yine bush yönetimine karşı yükselen terör dalgası. Bush seçilirse bu durumda da bir değişklik yaşanmayacak.

Uzmanlar bugünkü yorumlarında 1.28 seviyelerinin teknik bir seviye olduğunu ve buradan aşağı yönde bir hareket görülebileceğini belirtiyor. Ama orta vadede doların düşük seyrine alışmak gerektiğini ve doların euro karşısında 1,5 seviyesine kadar gerileyebileceğini hatırlatıyor.

Yazının Devamını Oku

Kim destekliyor, kim karşı

25 Ekim 2004

Türkiye’nin AB üyeliği ile ilgili tartışmaların en yoğun yaşandığı yer Fransa oldu. Fransızlar Türkiye’nin AB üyeliğinin referanduma sunulması gerektiğini söyledi ve hatta Türkiye’nin üyeliği meselesini 6 Ekim’de açıklanan ilerleme raporunun hemen ardından parlamentolarında bir oturumda tartıştılar. Referandum tartışmaları ardından Almanya’ya sıçradı, son olarak da İtalya’da benzer sesler duyuldu.

Avrupa çapında bakıldığında Türkiye’nin üyeliğinin karşısında duran en önemli isimler Alman Hristiyan Demokratik Birlik Paritsi Başkanı Angela Merkel ve Fransa Maliye ve Ekonomi Bakanı, ki kendisine Fransa sağının yeni lideri olarak bakılıyor, Nikolas Sarkozy... Bunun yanısıra Vatikan ile yakın ilişki içinde olan parlamenterlerin neredeyse tümü, yani Vatikan, Türkiye’nin üyeliğine karşı...

İlginçtir ki Türkiye’nin AB üyeliğine en büyük desteklerden biri de aramızın bir türlü düzelmediği Yunanistan’dan geliyor. Türkiye'yle geçmişe dayanan anlaşmazlıkları ve sorunları olsa da Yunanistan, bölgesel güvenlik ve yeni ekonomik olanakları dikkate alarak Türkiye'nin üyeliğine destek veriyor. AB üyesi bir Türkiye ile sorunların neredeyse tamamının çözülecek olması Yunanistan için ciddi bir motivasyon...

Türkiye'nin üyeliğine kuvvetle destek veren ülkelerin başında İngiltere geliyor. İngiltere’nin Türkiye’yi desteklemesinin en önemli nedeni, Türkiye'nin üyeliğiyle şu anda çok da istenen şekilde çalışmayan, Avrupa Birliği'nin sübvansiyon ve diğer destek fonları sisteminde köklü bir değişikliğe gidilmesinin gerekecek olması.

Berlusconi’nin İtalyası da Türkiye’nin destekçileri arasında. Ülke nüfusunun yarısı Türkiye'nin üyeliğini destekliyor. İktidardaki Başbakan Silvio Berlusconi ve hükümeti de Türkiye'nin destekçileri arasında. Muhalefetteki Kuzey Birliği ise, Türkiye' üyeliğini kabul etmiyor. Fakat Berlusconi referandum yapılsın diyen Kuzey Birliğini son açıklamasında sert biçimde azarladı.

AB’nin taze üyesi Polonya da Türkiye'nin üyeliğine destek veren ülkeler arasında yer alıyor. Polonya’nın desteğinin ardında, Türkiye'nin üyeliğe kabul edilmesinin gelecekte Ukrayna ve Belarus gibi komşu ülkelerin de üyelik yolunun açılmasına olanak sağlayacağı düşüncesi yatıyor.

İtalya’dan sonra İspanya ve Portekiz’de de hem sağ kanat hem sol kanat partiler Türkiye'nin üyeliğine destek veriyor.

Bluna karşılık yapılan kamuoyu yoklamaları Avusturya'da halkın üçe bir oranında Türkiye'nin üyeliğine karşı olduğunu ortaya koyuyor. Ülkenin iki ana siyasi partisi de Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkıyor. Başbakan Wolfgang Schüssel, otomatik olarak üyelikle sonuçlanmamak kaydıyla müzakerelere başlanabileceğini savunuyor.

Yazının Devamını Oku

Eurlings piyasaları bırakmıyor

25 Ekim 2004
Avrupa Birliği’nin yeni Türkiye raportörü Eurlings’in Avrupa Parlamentosu’na sunmak üzere hazırladığı Türkiye Raporu hafta sonunda basına sızdı. Raporda sürpriz sayılmayacak unsurlar yer alıyor. Görüşmelerin ucunun açık olmasının doğal olduğu, Türkiye’nin Kıbrıs’tan asker çekmesi gerektiği Ermenistan ile sınırın açılması, azınlıklara haklarının verilmesi vs.

Ama işin ilginç yanı piyasalarda sanki bu raporda dile getirilen konular yeni, yepyeni bir şeymiş gibi bir tepki görüyoruz. Borsada değer kayıbı faiz ve dövizde ise net olarak yukarı olmasa da her an yukarı gidebilecek bir hava bir tedirginlik var.

Tamam borsa Petrol Ofisi’nin ikincil halka arzını istediği fiyatı bulamadığı için iptal etmesi, ya da THY’nin halka arzının geliyor olmasının yarattığı bir tedirginlik var ama asıl sıkıntı daha önce de belirttiğimiz nedenlere dayanıyor. Ya da OECD raporunda yer alan cümleyle belirtelim “ekonomimizin kritik bir noktada” olmasına...

Dolar da bu yüzden aşağı inmiyor. Üstelik Çarşamba günü Hazine piyasaya 450 milyon dolarlık bir itfa yapacak. Tamamı döviz cinsinden ve bunun karşılığında da piyasadan yeniden borçlanmayacak. Yani döviz iki gün içinde piyasada bollaşacak. Ama bu durum da dolar kurunu aşağıya çekmiyor. Üstelik Euro-dolar paritesi Almanya tüketici güven endeksinin negatif bekleniyorken pozitif çıkması nedeniyle geçen haftadan bu yana 1,24 seviyesine kadar çıktı. Tamam bu hafta ABD ekonomik verilerinin olumlu çıkması bekleniyor ve bu da doların hafif değer kazanması sonucunu getirecek ama henüz bir hareket yok...

Tabi küresel anlamda herkesin başını ağrıtacak olan petrol fiyatlarındaki yüksek seyir devam edecek. Bunun asla unutulmaması lazım. Ve bir not: Petrol fiyatlarında yaşanan bu yükseliş henüz Türkiye’ye tam yansımadı. Hükümetin yıl sonuna kadar bir hatta iki kez daha akaryakıt fiyatlarını artırması da beklemek gerek. Bugün de IMF Başkanı Rodrigo Rato “Petrol fiyatları yüksek seyredecek. Gelişmekte olan ülkeler aman ha dikkat” mealinde bir açıklama yaptı.

Yani... Kasım ayı ortalarına kadar piyasalarda hareket beklemeyin. Niye? Çünkü O tarihten itibaren 17 Aralık’ta yapılacak AB zirvesi’nden Türkiye’ye ile müzakerelerin başlaması kararı çıkacağı beklentisi bugüne kadar hiç olmadığı kadar allanıp pullanıp dile getirilmeye başlanacak. Bu da piyasada önce büyüklerin kendi aralarındaki top çevirme, ardından bu haraketin çektiği diğer yatırımcıların alımlarıyla borsayı zıplatacak.

Ama sonrası için hem cari açık, hem enflasyon, hem vergi geliri, hem kayıtdışı ekonomi gibi alanlardaki risklerin daha ciddi biçimde karşımıza çıkacağı zor bir dönem bizi bekliyor.

Yazının Devamını Oku

Hüsnü kuruntu

22 Ekim 2004
“Acaba” dedim. İki gündür yazdıklarım benim hüsnü kuruntularım mı? Yoksa işler hakikaten çok iyi de ben mi farkına varamıyorum ve piyasadaki havayı yanlış okuyorum.

Tabii bu soruyu düşünüyorken bir yandan da borsanın hala 22 bin 500 seviyesini aşamadığını, piyasaya öyle aman aman bir para girişi olmadığını, üç yıllık ihalede çıkan yüzde 21’lik faiz oranından sonra faizin yeniden yükselişe geçtiğini, doların da 1 milyon 450 binin altına inmediğini de unutmamaya çalışıyordum. Ortada bir çelişki vardı o zaman. Yani belki işler iyi gidiyordu ama piyasa bunu algılamamakta ısrarcıydı.

Böyle zamanlarda içerden bilgi edinmenin büyük faydası vardır. Ben de öyle yaptım ve bir aracı kurum yöneticisi abimize telefon ettim.  Bahsettiğimiz aracı kurum genel müdürü piyasayı çok iyi tanıyor olmanın yanısıra, siyaset ve yakın tarih konusunda uzman sayılabilecek bir entelektüel aynı zamanda. Ağır abi yani. (Ayrıca biraz fazla meşgul ettiğimizin de farkına vardık. Abi bizi nazik yoldan paketleyip yolladı.) Piyasada sağlamcılığı ve muhafazakarlığı ile tanınan bir aracı kurum üstelik yönettiği. O yüzden acımasızca dürüst sayılabileceğini söylemem gerek.
Kafamdaki soruyu, işler aslında nasıl sorusunu yönelttiğimde bir saniye bile duraklamadan “işlerin iyi gittiğini kim söyledi ki” dedi. “Nasıl yani” dedim “tüm bu anlatılanlar..?”

Yanıt çok netti: “İşlerin iyi gittiğini söylemek yanlış olur. Bilakis sıkıntılı bir durum var. AB işinin olup olmayacağı belli değil. Orada sıkıntı var. Hatta bana sorarsan o iş olmadı (abi biraz Avrupa’nın niyetleri konusunda şüphecidir). Ekonomi desen şişme bir ekonomi, sıcak para üzerinde dönüyor. Enflasyon desen düşüşü de balon. Öyle bekledikleri gibi yabancı sermaye de gelmiyor. Belki IMF ile iş sıkı tutulursa o zaman rahatlama şansımız olur. Ama bu da yetmez ki. Ben gelecek yıla bir siyasi kriz çıkmasınadan endişeleniyorum.”

Bu noktada lafa karışıp siyasi krizden neyi kastettiğini sordum. “Yok” dedi, “o kadarına vaktim yok. Sonra bir ara konuşuruz. Hatta madem öğleden sonran boş, bir gün atla buraya gel.” Tamam dedik vedalaştık.

Evet, hüsnü kuruntu değilmiş. Ama bu meseleyi başkalarıyla da konuşacağız. Ve burada aktaracağız.

Yarınsa AB’de kim bugüne kadar ne dedi, kim yanımızda kim değil meselesine bakacağız. Hani derli toplu bir aktarabilirsek kafalar biraz daha açılmış olabilir. 

Yazının Devamını Oku

Piyasalar için 2005: !

21 Ekim 2004
Dün piyasaların neden hareket etmediğini tartışıyorken meselenin bir ayağının da bütçe meselesine daha doğrusu Türkiye ekonomisinin 2005 yılından sonraki performansına ilişkin soru işaretlerine bağlı olduğunu ve konuya bugün devam edeceğimizi söylemiştik. <br>Edelim o halde... Önce bütçe...

2005 yılı bütçesi ne yazık ki yine faiz bütçesi oldu. Olmak zorundaydı. Çünkü başka çaremiz yok. Son 24 yıldır Türkiye’de başa gelen tüm hükümetler -dönemsel istisnalar dışında- günü borçlanarak kurtardı. Yüksek enflasyon, kötü yönetilen KİT’ler, eş-dost ekonomisi, rüşvet yolsuzluk vs vs Yani hepimizin bildiği şeyler. Kısaca tefeci bezirgan ekonomisi...

2001 yılından itibaren hem dünya ekonomisinin serseri mayını olmamamız, hem ABD’nin Ortadoğu ve Kafkaslar’daki stratejisi ile örtüşen bir politika izlememiz hem de asıl meylimizin Avrupa olduğunu AB’ye çıtlatmamız sayesinde G-7’ler toplanıp bizi sürünmeyecek kadar rahatlatma kararı aldı ve biraz nefes aldık... Ama hala borçlanıyoruz. Eylül ayı itibariyle iç borcumuz 145, dış borcumuz 64.8 milyar dolar. Toplam borç 210 milyar dolar.

155 katrilyon liralık bütçenin 56.5 katrilyon lirası faize gidiyor. Harcadığımızın 3’te biri... O nedenle asıl olarak bu borcu ve kanımızı emen faizi nasıl “makul” seviyelere getireceğimizi ve geriye kalanı toplumun tüm kesimlerince kabul görecek şekilde dağıtmayı nasıl becereceğimizi bulmak zorundayız. Borcu azaltmanın en kolay yolu tahammül edebildiğiniz kadar büyük lokmalarla en kısa sürede borcu bitirmektir. Bitmez de öyle düşünelim, makul seviye. Şimdi geriye kalanın nasıl bölüştürüleceğini düşünebiliriz, ki bu da başka konu. Derdimiz bütçe çünkü...

Buraya kadar hükümet iyi sınav verdi. Ama kafalarda soru işaretleri var. Bundan sonrası eşittir soru işareti. Çünkü ekonomide işlerin iyiye gittiğine kani olabilmek için 2-3 yıldan fazlasına ihtiyaç vardır. Çünkü bu işler için 10-15 yıl geçmeden “düzeldi” denemez. O yüzden de Türk ekonomisi düzelmemiştir, sadece “rahatlamıştır” diyebilir en fazla, o da bir nebze... Hakettiği yer büyüktür ama önce çok çalışması gerekir.
Ama...
Ya habire dolaşan “2005’te erken seçime sonra cumhurbaşkanlığı” gibi lafların maddi temeli varsa?
Ya birden kesenin ağzı açılırsa?

Yazının Devamını Oku