Güncelleme Tarihi:
Ve Mitterrand!.. Çünkü ben dün bizim bilgisayar sisteminden geçen haber ve yazıları okurken, Mitterrand'ı hatırladım.
Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Türkiye Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel onuruna, Elysee Sarayı'nda bir yemek vermişti.
Yemek çok görkemli geçmişti. Üstüne üstlük yemekte, mânâ ve ehemmiyeti yüksek konuşmalar yapılmıştı.
Genel Yayın Müdürlüğü ve Ankara Temsilciliği yaptığım zamanlarda çok sayıda resmi yemeğe katıldığımdan, içini bilmediğim Elysee Sarayı'nın salonunu gözlerimin önüne getirmekte güçlük çekmedim.
Yemekleri sol yandan uzatan garsonları düşündüm. Hafifçe eğilerek, büyük kayık tabaktan kendi servisinizi yapmanızı beklerlerdi.
Siz de kan-ter içinde bir çatal ve kaşık marifetiyle tabağınıza üstünüze dökmeden yemek almaya çalışırdınız.
Bu işi başarabilirseniz derin bir ‘‘oh’’ çeker ve şarabınızdan keyifli bir yudum alırdınız.
Yanınızdaki hanım hoş sohbet ve hele de güzelse yemeğin tadı bir başka olurdu.
* * *
Ama ben bütün bunlara rağmen orada olmayı istemezdim.
Ne Demirel, ne de Chirac'la yemek yemeyi düşünürdüm. Ben François Mitterrand adlı ve benim için hâlâ yaşayan ‘‘adam’’la yemek yemek isterdim.
Bu adam, Chirac'tan önce Fransa Cumhurbaşkanı'ydı ve ‘‘adam’’dı.
Onunla yemek yemek ve politika dışında hemen her şeyden söz etmek isterdim. Antoine de Saint Exupery'nin ‘‘Küçük Prens’’inden girip, Pascale Roze'nin ‘‘Avcı Sıfır’’ından çıkmak isterdim.
‘‘Avcı Sıfır’’ı onunla irdelemek isterdim. Orada insanın ruhunda yaşattığı aşkın sonsuzluğu anlatılırdı.
‘‘Evet bir uğultu var’’ derdi hemşire... ‘‘Kalorifer radyatöründen geliyor olabilir.’’
Mitterrand bana gülümser, ‘‘Bunu anlamak için yaşamak gerek’’ derdi.
Sonra kırmızı şarapla dolu kadehlerimizi kaldırırdık.
* * *
Onunla yemek yemek isterdim; çünkü o ‘‘devlet adamı’’ndan önce ‘‘adam’’dı. Devlet adamlığının ilk şartı da zaten buydu.
Aşkı biliyordu, acıyı biliyordu ve hasreti biliyordu.
Sevgilisinden çocuk sahibiydi. Bunu Fransa ve dünya biliyordu.
Sevgilisi, Mitterrand'ın cenazesinde kızı Mazarine'le birlikte sessiz gözyaşları akıtmıştı. Mitterrand kim bilir neler çekmişti? Ya Mme.Mitterrand, ya Mazarine'in annesi ve kız neler çekmişlerdi? Ve Fransızlar bu aşkı nasıl da saygıyla karşılamışlardı.
Benim bildiğimce Demirel'in böyle bir kaygısı hiç olmamıştı. Chirac böyle bir şey yaşamış mıydı ki?
Clinton'ın aşkla alakası olmadığı kesin gibiydi. Onun ilgisinin aşk değil meşk olduğu belli oluyordu. Bu dörtlü içinde Mitterrand bambaşkaydı.
Onunla çaresizliğe kadeh kaldırmak isterdim.
Ve çaresizlikte çözüm aramanın erdemine...