Yıllardır sonuç vermeyen bir tabu: ‘Terörle pazarlık yapılmaz!’

12 Eylül Referandumu’nun ardından yaptığım yorumlarda şöyle yazdım.

“Çıkan sonuca göre:

1) BDP-PKK’nın taban desteği yerleşik bir destektir.

2) AKP’nin “Kürt Açılımı” yaparken milliyetçi hassasiyeti yüksek kesimlerden çekinmesi yanlıştır.” (15.09.2010)

* * *

Tıp doktoru hastasının “hastalığı” ile duygusal ilişki kurmaz. Hastalığı ile duygusal ilişki kurma (korku, endişe, üzüntü, kahrolma vb.) hakkı sadece hastada ve onu sevenlerdedir.

Doktorun işi teşhisi doğru koymak, tedaviyi doğru yapmaktır. Örneğin, doktor “kanser hastalığı”na kızamaz, sadece kendini onu yok etmeye memur eder.
“Hastalığa” doktor gözü ile bakarsak şu acı saptamayı yapmak zorundayız:

Maalesef, terör 20. yüzyılın sonlarından itibaren siyasetin bir parçası haline gelmiştir!

Belki terör ile, tıpkı kanser hastalığı gibi, en başında baş edilebilir. Hiçbir zaman tabana inmezse veya tabanını kaybederse yine baş edilebilir. Ama terör, onkoloji dili ile, metastaz yapmış, tabanda yerleşmeye ve yayılmaya başlamışsa artık onunla genel kabul görmüş metotlarla baş etmek nerede ise imkânsızdır.

* * *

30 yıldır PKK terörü ile “Terörle pazarlık yapılmaz” mantığı içinde savaşıyoruz. Ancak, teröre her darbeyi vurduğumuzda metastaz büyüyor!

Mücadele yöntemlerinde çok hatalar yaptık ama bence TSK açısından temel sıkıntı evrensel geçerliliği olan bir sıkıntıdır:

“Nizami harp tekniği” uygulayarak “gayrinizami harp tekniği” uygulayanlar ile baş edilemiyor!

Devlet 1990’larda gayrinizami harp tekniğini uyguladı. Kısmen netice de aldı. Ancak, hukuk devleti ayaklar altına alındı. Faili meçhuller aldı başını yürüdü. Devlet içinde çeteler oluştu. Kısacası, başka bir kanser türü başa bela oldu. Terör kanseri ise metastazını hızlandırdı.

Anlaşıldı ki, devlet kendi koyduğu kuralları kendi yıkarsa ortaya sadece kaos, devlet terörü ve çeteleşme çıkıyor.

Çetelerin bir kısmı bugün Ergenekon Davası içine sıkıştırılmış embedded davalarda yargılanıyor.

* * *

12 Eylül 2010 tarihi milletin verdiği dersler arasına çok önemli bir ders eklemiştir:

12 Eylül’de millet “Terörle pazarlık yapılmaz” önkabulünü artık çok ciddiye almadığını göstermiştir!

Hatırlayın, 1 sene önce AKP Hükümeti “Kürt Açılımı” başlığı ile artık anaların ağlamamasının yolunu açtığını iddia etti. Ancak, çok korkak ve hazırlıksız olduğu için açılımı yüzüne gözüne bulaştırdı. Açılım sadece Kürt milliyetçilerinin şımarma ve imkânsızı talep etme sürecini başlattı. Bu pervasızlık Türkleri kızdırdı, yer yer çığrından çıkardı. Nerede ise kendisini Türk olarak tarif eden herkes tepki verdi.

Ekim 2009’da “Habur Kapısı Rezaleti” yaşanınca tepki ayyuka çıktı.

AKP Hükümeti bu rezaletten beter korktu ve “Kürt Açılımı”nda iyice pasifleşti.

TBMM’de temsil edilen DTP (BDP) ile görüşmekten bile kaçtı.

Ekim 2009’dan sonra terör azgınlaşınca muhalefet AKP’ye veryansın etmeye başladı.

Özellikle, MHP referandum propagandasını AKP’yi terörle pazarlık yapma suçlaması üzerine oturttu.

Ancak, 12 Eylül günü gösterdi ki millet teröre ateş püskürüyor, “Kürt Açılımı”na inanmıyor ama bunu da AKP’ye güvensizlik oyuna çevirmiyor!

MHP bile “Hayır”ı kendi tabanına tam benimsetemedi.

Bence ortaya tarihi bir fırsat çıktı!

(Yarın devam edeceğim.)
Yazarın Tüm Yazıları