Yeni dönemde Türkiye-ABD ilişkileri

İKİ gündür ABD Başkanı Barack Obama ile başlayan yeni dönemi incelemeye çalışıyorum. Obama’nın dış politikasını multilateral-çok boyutlu politika olarak tarif edeceğini tahmin ettiğimi yazdım.

Davetli olduğum halde rahatsızlığım nedeniyle katılamadığım bilgilendirme toplantısında Başbakanlık Başdanışmanı Büyükelçi Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu da Türk dış politikasını, "Entegre dış politika-Birbirini destekleyen, tetikleyen çok yönlü politikalar" (Erdal Şafak, Sabah, 21.01.09) olarak tarif etmiş. Sözel anlamda bakıldığında yeni dönemde Türkiye ile ABD’nin benzer ve birbirini tamamlayan politikalar izleyeceği varsayımıyla rahat bir nefes alabiliriz. Ancak...

* * *

Bir ülkenin dış politikasını Dışişleri tanzim eder ama dış politikayı o ülkenin siyasi otoritesi temsil eder. Siyasi otorite ABD’de artık Obama’dır, bizde ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. Dünya onların ağzına bakarak Türkiye-ABD ilişkilerini analiz edecektir.

Kusura bakılmasın ama tamamen yerel seçim mülahazaları ile dış politika söylemleri üreten Başbakan "entegre dış politika" üretmekten çok uzak.

Türk dış politikası son dönemde:

1) BM Güvenlik Konseyi’nde resmi sesi olmaya aday olacak kadar açık bir şekilde bütün dünyada terörist örgüt olarak kabul gören Hamas’ın temsilciliğine soyunmuş,

2) Bu tavrı nedeniyle niyetlendiği Suriye-İsrail yakınlaşmasına aracılık etme rolünü kendi eliyle dinamitleyen,

3) Atalarımızın açtığı kucağın diyetini isteyecek kadar (Yahudi düşmanlığını körükleyen) etnik-dini kökene odaklanmış,

4) Arapların bile görüşmeyi reddettiği bir dünyada Hamas’ın görüşlerini alarak ateşten kestane toplamaya razı olduğu için alkışlanan,

5) Bu rolüne rağmen Mısır’da İsrail’in verdiği akşam yemeğine davet edilmediği halde hiçbir ülkenin İsrail’e tepki göstermediği,

6) Emine Erdoğan’ın halisane duygularla yaptığı insani Filistin halkı ile dayanışma toplantısına, başta BOP’un Erdoğan ile eşbaşkanı İspanya Başbakanı’nın eşi olmak üzere hiçbir Batılı first-lady’nin katılmadığı,

7) İsrail’in verdiği özel bilgiye dayanarak Hamas’ın milletvekillerinin salıverilmesini bizzat Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın istemediğini dünyaya açıklayarak mahrem görüşmeleri dedikodu seviyesine düşüren,

8) Seçilmiş Hamas’ı alkışlarla vurgularken diğer seçilmiş Mahmut Abbas’ı satan,

9) Bütün dünya birleştirmek için gayret sarf ederken Filistin’de Fetih ile Hamas’ın arasını beter bozmaya çalışan,

10) Kıbrıs’ta AB’den müzakere tarihi almadan önce verdiği bütün sözleri sonradan yutan,

11) AB ile müzakereleri 2005’ten beri sallayan,

12) ABD’de ne zaman Ermeni tasarısı söz konusu olsa Kongre’den geçmemesi için gayret sarf eden Yahudi Lobisi’ni pervasızca karşısına alan,

13) Her fırsatta AB üyesi ülkelerin siyasi otoritelerini azarlayan bir görüntü içindedir.

Görüşünüz ne olursa olsun, dış politikada aranan iki temel prensip iç tutarlılık ve güvenirliktir.

Bu iki prensip Başbakan tarafından ayaklar altına alınmıştır.

Başbakan, Saadet Partisi fobisi ile sadece ve sadece 29 Mart için politika üretmektedir. Herhalde, dış dünyada doğan riskleri 30 Mart’tan sonra halletmeyi planlamaktadır.

Türkiye-ABD ilişkilerini 29 Mart seçimlerinden sadece 25 gün sonra gerçekleşecek olan Ermeni soykırım tasarısının oylanacağı 24 Nisan 2009’a endeksleyerek takip edeceğim.
Yazarın Tüm Yazıları