BEN “askeri vesayetten” kaçarken “sivil vesayete” yakalanmamak için referandumda “Hayır” oyu kullanacağım diye yazarken bazı okurlar “O halde askeri vesayeti tercih ediyorsun!” diye yazabiliyorlar.
E-posta kullandıklarına göre pekâlâ “okumuş çocuklar” olduklarını kabul etmemiz gereken bu okurların “vesayetsiz” bir rejime akıl erdirememeleri ne kadar acı! * * * Referanduma “Evet” diyeceği açık olan; zamanında 12 Eylül yandaşı, şimdi de Hükümet yandaşı bir ağabeyimiz şöyle yazıyor: “Artık gündemde ‘Devleti ele geçirmek’ yok. Halkı ikna edip ‘Yönetime talip olmak’ var.” (Mehmet Barlas-Sabah-31.08.2010) Keşke o haklı olsa da; ben de artık devleti ele geçirmek oyunu yerine yönetime talip olma oyunu oynanmaya başlandığına inansam! Mehmet Barlas yazılarında hiç değinmediği için Hanefi Avcı’nın kitabını okuyup okumadığını bilmiyorum. Ben kitabı okuduğum için referandumda “Evet” de çıksa, “Hayır” da çıksa Mehmet Barlas’a katılamıyorum. Ülkeye sivil vesayet çoktan yerleşmiş! * * * Meramımı anlatmak için gelin bugün bazı varsayımlarda bulunalım. Yandaş gazetecilerin Hanefi Avcı’nın iddialarını “bertaraf” etmek için hakkında yarattıkları sıfatların doğru olduğunu düşünelim: 1) Hanefi Avcı demokrasi yolunda hızla ilerleyen Hükümet’e karşı kin, nefret ve haset doludur. 2) Zira, Hükümet bütün yalakalığına rağmen Avcı’ya makam bağışlamamıştır. 3) Bu duruma bozuk çalan Avcı “Balatlı Mişonlar” kitabı ile Siyonizm’in etkisi altına girmiştir. 4) Kitabın zamanlaması dikkate alındığında Hanefi Avcı’nın şan, şöhret, makam, ihale, havuzlu villa, olmadı hiç olmazsa bir gemicik peşinde olduğu açık ve net bellidir. 5) Kitapta hiçbir delil yoktur. “Cemaat” hikâyelerini Avcı geniş muhayyilesi ile uydurmuştur. * * * Hanefi Avcı, bu kadar berbat bir insan olsa bile kitabında: (1) İçişleri, Adalet Bakanı, Başbakan Müsteşarı, Başbakan Başdanışmanı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, Özel Mahkeme Başsavcı Vekili ve Emniyet Genel Müdürü’nü konu ile ilgili olarak bilgilendirdiğini (ss. 480-504), (2) 28.01.2010 tarihinde Emniyet Genel Müdürü’nün İçişleri Bakanlığı’na verdiği dilekçesini geri çekmesini istediğini (s. 492), (3) Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı’nda devletin envanterinde gösterilmeyen özel dinleme aletleri olduğunu (ss. 541-542), (4) şahıs ismi ve telefon numarası vermeden, sadece telefon aleti numarası (IMEI) üzerinden İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından bir sürü telefon dinleme izni alındığını 12.01.2010 tarihinde TİB Başkanı’nın Adalet Bakanı’na bizzat bildirdiğini (s.492), (5) kendisinin nasıl illegal dinlendiğini bizzat Adalet Bakanı’na ayrıntısı ile anlattığını, (6) Yargı, Emniyet İstihbarat ve KOM’a yerleşip, kanunları hiçe sayarak illegal dinleme yapan, belgelerde tahrifata başvuran aynı cemaate mensup, ve aralarında “hasımlarını” tasfiye etmek için işbirliği yapan kişiler olduğunu (s. 435), (7) GSM’lerin sadece devlet tarafından dinlenebildiğini, özel dinlemelerin de zaten % 100 yakalanabileceğini iddia ediyor! * * * İddia sahibi devletin en önemli Emniyet görevlerinde bulunmuş bir kişi. Adı geçen makamlara verdiği dilekçeler kitapta yer alıyor. Ne oluyor? 8 ay hiç ses çıkmıyor. Devletin İçişleri, Adalet Bakanı, savcılar, müsteşarlar, Avcı’yı kaale, iddiaları da ciddiye almıyorlar! Kimse “saçma iddiaları” inceleyip: “Bütün iddiaları teker teker inceledik, hepsi baştan aşağı yalan, zaten iddia sahibi kin, haset içinde, mevki hırsı ile dolu, bir de üstelik CHP’den milletvekili adayı” diyerek hem devleti, hem Cemaat’i töhmet altında kalmaktan kurtarmıyor. Kitabı daha basılmadan gözden düşürmüyorlar. Sadece araziye uyup, Hanefi Avcı’yı yok sayıyorlar! * * * Mehmet Barlas Abi; sivil vesayetten hâlâ korkmayayım mı?