BAZI olayları üst üste koyunca ‘Acaba Türkiye için yeni don mu biçiliyor?’ diye sormadan edemiyorum. Irak’ın beter karıştığı bir ortamda, 3 Ekim’e giden yolda bazı gelişmeleri alt alta koyunca insanın aklı karışıyor:
1) 1999’dan beri uykuya yatmış PKK, Mayıs 2005’te aniden tekrar terör eylemlerine başlıyor.
a) Apo 100 küsur ‘emri’ tecritte tutulduğu hapishaneden yazılı olarak PKK’ya tebliğ edebiliyor.
b) ABD, 1 Mart sonrası Kürtlerle girdiği ittifakın ardından PKK’nın Kuzey Irak’taki yuvalarına şu veya bu nedenle dokunmuyor.
* * *
2) Daha önce ‘Kürt meselesi yoktur’ diyen Başbakan, bazı ‘aydınları’ topluyor ve birileri ona, Apo’nun ısrarla ‘Türk tarafına’ da tavsiye ettiği ve ona göre iki milletin ortak kurucuları oldukları cumhuriyet altında bir arada yaşamanın ‘düzenini’ tarif eden ‘demokratik cumhuriyet’ sözünü kullandırıyor. PKK, tarihte ilk defa Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın, kendi liderlerini (‘sayın’) muhatap aldığını varsayıyor.
a) Başbakan’ı Diyarbakır’da sadece 600-700 kişi karşılıyor, Başbakan bu sefer klasik söyleme dönüyor ve ‘tek milletten’ bahsediyor.
b) Herkes Başbakan’dan yeni bir açılım beklerken o önce MGK’da geriliyor, ‘terörle mücadele’ için alınacak tedbirleri anlatmaya başlıyor.
c) PKK 20 Eylül’e dek sözüm ona ‘eylemsiz döneme’ geçiyor ve Başbakan’dan bazı beklentiler içine giriyor.
* * *
3) Başbakan’ı muhalefet ve özellikle yükselme dönemine giren MHP oldukça ağır ithamlarla sıkıştırıyor. Başbakan her geçen gün klasik söyleme daha fazla sarılıyor.
* * *
4) Bu dönemde aniden ideolojik İslamcı güçler de azıtıyor. Bazı yetkililer ve sözüm ona ‘din uleması’, ‘şehrin neresinde içki içilir?’, ‘ayakta işenir mi?’, ‘cenazeye çiçek gider mi?’ türü zırva soruları tartışmaya başlıyor. Hizb-ut Tahrir camide polisin gözü önünde ‘hilafet’ istiyor ve nedense polis bu insanların kaçıp kaybolmasına göz yumuyor. Tebliğciler ise kendilerini daha yetkin Müslüman bularak zengin muhitlerinde Müslümanları İslam’a çağırıyorlar! Açıkçası taciz ediyorlar.
* * *
5) Garip bir tesadüf ama Başbakan’ın bilgisi dışında, kendi isteğinin tersine, TV kuruluşlarında yabancı sermaye oranını yüzde 25’te tutan bir yasa TBMM’den çıkabiliyor, Başbakan’ın il sınırında karşılanması için emir veren bildirgeye kendi ifadesine göre ‘farkına varmadan’ bizzat Başbakan imza atıyor.
* * *
Son dönemde birlikte yaşanan bu gelişmeler insana şu soruları sorduruyor:
Birileri, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı yönetim açısından zayıf gösterme gayretine mi giriyor?Yerleştirilmeye çalışılan imaja göre:
a) Başbakan hem bürokrasi, hem danışmanları, hem de bakanları tarafından sürekli ters köşeye yatırılıyor, duruma hákim değil.
b) Hem PKK’ya, hem İslamcı gruplara devamlı taviz veriyor.
Öte yandan aklıma şu soru da takılıyor:
PKK, 20 Eylül’e dek bekleyip, daha önce takdir ettiği Başbakan’ı ‘arada geçen sürede statükoya mağlup oldu, sözlerini tutmadı’ diye eleştirerek bu kez beter bir saldırıya geçebilir mi?
Türkiye’yi karıştırmak isteyenler bugünlerde çok etkinler!