SON günlerde yaşanan bazı olaylar, bana AB’den müzakere tarihi aldıktan sadece 20 gün sonra ‘Türkiye AB ile dalga mı geçiyor?’ diye sordurtuyor.
1) Rahşan Ecevit ‘Din elden gidiyor’ diyerek dalgasını geçtikten sonra, ciddi ciddi ‘ülkeyi misyonerler bastı, her yer kilise doldu, Müslümanlar Hıristiyan oluyor’ diye yayın yapanlar ve bu yayınlara destek verenler, uymak için bunca çaba gösterdiğimiz Kopenhag Kriterleri’ne göre;
i) din-inanç değiştirmenin ve
ii) din-inanç propagandası yapmanın serbest olduğunu bilmezler mi?
1 Mart tezkeresi çevresinde, ‘Kuzey Irak’a ABD askeriyle birlikte girmek vatan hainliğidir’diye bas bas bağıran Bülent Ecevit’in şimdi ‘Musul’a girelim’ diye fetva vermesini de ciddiye almak komik değil mi?
* * *
2) Araştırma yapmadan kopya çekerek ilaç üretimine (jenerik ilaç) engel olan ‘ilaçta veri korumanın’ ancak 01.01.2005 itibarıyla ve verilen sözlerin aksine geçmişi kapsamadan kabul edilmesini ‘Yerli sermaye elden gidiyor!’ diyerek neredeyse ihanet belgesi olarak ilan edenler;
Veri koruması hakkının; altında bizim de imzamız olan Dünya Ticaret Örgütü (WTO) TRIPS Anlaşması’nın 39/3 maddesi ve AB-Gümrük Birliği (2001/83 sayılı Avrupa Topluluğu Direktifi) gereği kabul ettiğimiz bir hak olduğunu bilmezler mi? WTO-TRIPS’e göre Ocak 2000’den, AB Gümrük Anlaşması’na göre de Ocak 2001’den itibaren biz de veri koruma hakkını tanımayacak mıydık? (19-21.07.2004 tarihli yazılarım.)
Deniyor ki; eğer Türkiye veri koruma hakkı sağlarsa ilaç fiyatları artacak ve ilaç harcamalarının yüzde 75.6’sını karşılayan kamuya ilave yük binecektir. 2001 yılı itibarıyla Türkiye’de ilaç sektörünün mali bütçesi 4088 milyar dolardır. Bu rakam içinde jenerik ilacın payı ise sadece 135 milyon dolar (yüzde 3.3!). Veri koruması ile beher yıl ilaca, ithalatla birlikte 5.4 milyar dolar harcayan kamunun ilave yükü sadece 20 milyon dolar olacaktır (yüzde 3.8!)
Araştırmacı şirketlerin ilave geliri de, Türkiye’de 2 milyar dolarlık piyasa payları ele alındığında, sadece yüzde 6 artacak.
Şu anda 115 milyon dolar açıktan toplayan jenerik ilaç üreten şirketler bu kárdan vazgeçmek istemiyorlar; ancak bu rakamın araştırmacı şirketlere katkısı ise çok düşük!
Üstelik, eğer süreli veri hakkı süresi sonunda fiyatlar tamamen piyasaya bırakılırsa, bugün araştırmacı şirketlerin biraz altında fiyat oluşturan (takriben yüzde 20 altında) jenerik ilaççılar serbest rekabet nedeniyle fiyatlarını çok daha fazla (takriben yüzde 70) düşürmek zorunda kalacaklar.
* * *
3) Ulusalcılar ‘din’ ve ‘ilaç’ çerçevesinde kıyamet koparırken, önceden uyardığım üzere (19.06.2004) yine 01.01.2005’te yürürlüğe giren Yeni Petrol Kanunu’na göre, dağıtım şirketlerinin sattıkları petrolün yüzde 60’ını TÜPRAŞ’tan alma mecburiyetleri ortadan kalktı. Açıkçası yılbaşından itibaren TÜPRAŞ’ın imtiyazlı tekeli yok oldu.
TÜPRAŞ’ta 5 bin kişi çalışıyor. Giydirilmiş maliyeti işçi başına yıllık 40 bin dolar. Türkiye’de yabancı sanayi şirketlerinin dahi ortalama giydirilmiş yıllık ücretleri 5 bin-6 bin dolar civarında.
1 Ocak 2005 tarihinden itibaren imtiyazı kalkan TÜPRAŞ’ın piyasa değeri çok ama çok düştü. TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesine engel olanlar, kendi cukkaları için cebinizden milyarlarca dolar kaldırdılar, farkında mısınız?