SON tartışmalardan sonra iyice iman ettim ki türban meselesi hukuki bir mesele değildir. Marksist terminoloji ile söylersek bir sınıf çatışmasıdır.
Türban sadece bir simgedir, ama her iki tarafın da ortak mücadele alanı olarak kabul ettiği bir simgedir.
Bunun için de Anayasa da değişse de, kanunlar teker teker yeniden yazılsa da çatışma bitmeyecektir. Hatta türbanlı öğrenciler üniversiteye gitmeye başlasa dahi mesele çözülmeyecektir.
Bir taraf (türbancılar) alanlarını genişletme, diğer taraf da (türban karşıtları) alanı daraltma mücadelesine devam edeceklerdir.
Zira, her iki taraf da çatışmayı sınıf/zümre/aidiyet çatışması olarak görmektedir. Üstelik, birinin kazandığı/kazanacağı mücadelede diğeri kendine yer olmadığını düşünmektedir.
* * *
Bir taraf sadece türbanı ile değil tarzı/düzeni/algılamaları/kılık kıyafeti ve temelde gelirden aldığı pay ile yıllardır dışlandığı duygusu ile hareket etmektedir.
Bu duygunun evde Kuran okutulup okutulmadığı tartışması ile irdelenmesi mümkün değildir. Zira, dışlanmak duygusu çok geniş bir alanda algılanan Cumhuriyet tarihi kadar, hatta daha da eski bir duygudur.
Üstelik, varlığının somut olarak ispatlanması veya reddedilmesi mümkün değildir.
Zira, algılama algılamadır, bir tarafın algılaması diğer tarafın algılaması ile örtüşmek zorunda değildir.
* * *
Dün Cumhurbaşkanı’nın eleştiren yazımda "Bir partinin/kişinin görüşlerini savunmak ile haklarını savunmayı ayırt edemeyen necip Türk milleti de beni taraflarına göre ya yere göğe koyamazlar, ya da yerden yere vururlar" diye yazdım.
Beklediğim gibi e-postama gelen Kemalist tepkiler beni Abdullah Gül’ün hukuki haklarını savunduğum için suçladılar ve şimdi eleştirdiğim için "Pişman mısın?" diye sordular. Ancak, bir tek mektup dahi "Zaten Gül’ün hukuki hakları yoktur" diye yazamadı.
Benim ne demek istediğime en somut örnek bu okumuş-yazmış aydın ekibi tarafından yazılan mektuplardır.
"Benden olmayanın hukuki hakkı yoktur!"
Sözüm ona aydınlar mesele "türban" tartışmasına gelince bırakın bir siyasinin, suçu sabit katil, hırsız, tecavüzcü gibi çok kötü suçlar işlemiş insanların bile hukuki hakları olduğunu unutuyorlar!
* * *
Ancak, bir elin nesi var-iki elin sesi var prensibi türban meselesinde de çalışıyor. Dışlanma duygusuna karşı geliştirilen tepki de her geçen gün beter bir şekilde intikam duygusuna dönüşüyor.
Tüm ülkenin Başbakan’ı maalesef bir türlü iki elini başı üzerinde birleştirip birlik-beraberlik çağrısı yapamıyor. Her geçen gün Turgut Özal’ın yumuşak ve kucaklayıcı muhafazakárlığı maalesef Recep Tayyip Erdoğan’ın iten, daha önce dışlayanı dışlayan, intikam duygusu ile dolu sert muhafazakárlığa doğru pupa yelken gidiyor.
* * *
İşin en acıklı yönü de ezikliğine sahip çıkıldığını zanneden samimi muhafazakárlar da türbanlı hanımların bürokrat/siyasetçi eşleri ile birlikte malı hamudu ile götürdüklerinin henüz farkında değiller.
Çatışma katiyen hukuki, hatta salt bir sosyal çatışma değildir. Çatışma paylaşım kavgasıdır.
Türkiye yeniden paylaşım kavgasını bitirmeden de türban meselesi bitmeyecektir!