Paylaş
Yaşar Büyükanıt Türkiye’nin ilk e-muhtırası ile Cumhurbaşkanlığı makamında Abdullah Gül’ü görmek istemediğini ilan ettikten sonra Gül inadına Cumhurbaşkanı seçilince istifa etme vakarını gösteremeyip, Gül karşısında hazır ola geçince sadece kendisi değil, TSK da büyük prestij kaybetmişti.
Ardından gelen “Dolmabahçe buluşması” hakkında hiçbir tatmin edici bilgi ortaya çıkmayınca Yaşar Büyükanıt hâlâ süregelen şayialarla da karşı karşıya kaldı. Taşıyamadığı muhtıra Audi ile taçlandırılınca Büyükanıt iyi yad edilmeyen bir genelkurmay başkanı olarak zihinlere çakıldı.
Bazı askerlerin bile hakkında olumlu görüşler taşımadığını bizzat biliyorum.
Ardından başkanlığa gelen İlker Başbuğ’un döneminde TSK’nın hak ettiği prestiji kazanması beklenirken bu kez Genelkurmay’ın dışarıya bilgi aktarımında kevgire döndüğüne şahit olduk.
Tamam, TSK üzerinde asimetrik psikolojik savaş oyunları oynanıyor ama sızan bilgiler de muhakkak ki bizzat TSK içinden servis ediliyor.
Ülkenin mahrem kutularından olan Genelkurmay’dan gazeteciler bu kadar rahat bilgi alabildiklerine göre, insan acaba dost/düşman yabancı ülkeler ne gibi bilgiler sızdırıyor diye sormadan edemiyor.
* * *
Gün geçmiyor ki TSK hakkında bir rivayet, bir dedikodu, yalan doğru bir bilgi medyaya düşmesin.
Nedense tüm bu dedikodular/rivayetler/yalan-doğru bilgiler TSK tarafından günler sonra cevaplanıyor.
Cevaplar da genelde ya tatmin etmiyor ya da Başbuğ’un Dalan’ın arazisine gömülü silahların menşeinde TSK’nın olmadığı açıklaması gibi gerçek çıkmıyor.
Beteri, Başbuğ’un “kâğıt parçası” olarak adlandırdığı “belge” de sonradan ıslak imzalı olarak gözlere batırılınca insanlar Genelkurmay Başkanı’nın güvenirliliğini sorgulamaya başladılar. Halbuki bir ülkede belirli makamlar devleti temsil ederler ve o makamlarda oturan insanların sözleri senet kabul edilmek zorundadır.
Kusura bakılmasın ama bugün için “sözüm senettir!” deyişi Genelkurmay Başkanı için geçerli değildir.
* * *
Her kurum gibi TSK da hakkında yayılan haksız iddiaları cevaplamak hakkına sahiptir.
Ancak, İlker Başbuğ cevabi açıklamalarını bir askeri gemi üzerinde ve top-tüfek arasında yapınca, üstelik medyaya, akademisyenlere haddini bildirmeye kalkınca bu ülkede insanlar hiç mi ders almıyorlar diye sormadan edemiyorum.
Başbuğ yaptığı açıklamanın olumlu veya olumsuz anlamda fazla ciddiye alınmadığını da görmek durumunda.
* * *
Kabul ediyorum; TSK’ya düşmanlık yapanlar var, intikam duygusu ile kıvrananlar haydi haydi var. TSK’nın burnunu sürtmesi için strateji geliştiren ülkeler de var.
Üzülerek görüyorum ki, bazılarımız TSK’nın yanlışlarını eleştirirken onun hepimizin ordusu olduğunu, o kuruma hepimizin ihtiyaç duyduğunu unutabiliyor.
Ancak, Nâzım Hikmet’in çok sevdiği işçi sınıfını uyarmak için dizelediği “Mehmet sende de kabahat çok!” mealli mısralarını hatırlamadan da edemiyorum.
Evet, ortada asimetrik psikolojik savaş var ama o savaşı kaybetmemek de yine bizzat TSK’nın görevi!
Şu anda durum pek parlak değil!
(Not: TSK’nın açıklaması, bu yazı yazıldıktan sonra yapılmıştır.)
Paylaş