CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül günlerdir Kürt meselesi ile ilgili olarak andığı tarihi fırsatın ne olduğunu Suriye’de açıklamış! Daha doğrusu, kendisine Suriye’de eşlik eden gazeteciler, Cumhurbaşkanı’nın sohbetini dinledikten sonra "Tarihi fırsat olsa olsa budur" diyorlar.
Cumhurbaşkanı, "Hiçbir dönemde olmadığı kadar sivil, asker bütün kesimler, ortak anlayış, işbirliği ve koordinasyon içinde. Biri bir şey yaparken, diğeri bozmaya çalışmıyor şimdi" deyince gazeteciler tarihi fırsatın "kurumların işbirliği" olduğunu düşünmüşler.
* * *
Cumhurbaşkanı’na ait bu cümleler bana önce şunu düşündürttü: Demek ki, daha önceleri bir kurum (herhalde sivil otorite) iç barış için bir umut kapısı yakaladığında diğer kurum (herhalde TSK) bu kapıyı kapıyormuş!
Bu açıklamanın bence kendisi tarihidir. Devletin en tepesi bir "fecaati" ifşa etmiştir.
Açıkçası, TC, devlet falan değilmiş. Kurumlar kendi bildikleri yollardan giderlermiş.
Şimdi ilk defa, tarihi fırsat yakalanmış, devletin kurumları işbirliği yapacakmış, devlet devlet gibi davranacakmış! Biz geç de olsa, ilk önce devletimizin nihayet devlet olmasına sevinelim.
* * *
"Kurumların işbirliğini" Kürt meselesinde bir ileri adım sayalım ama benim hálá anlamadığım bir husus var.
Bir mesele aynı taraftaki unsurlar tarafından değil, kördüğüm haline dönüşmüş aykırılıklar etrafında karşı karşıya gelmiş unsurlar tarafından çözülür.
"Kürt meselesi"nde uzlaşması gereken unsurlar hükümet ile TSK değil, kim ne derse desin, Türkiye Cumhuriyeti ile PKK’dır.
Ne kadar acıtırsa acıtsın, ne kadar kızdırırsa kızdırsın, bu böyledir.
29 Mart seçimlerinin Güneydoğu’da yarattığı sonuçlar, bugüne kadar PKK’yı muhatap olarak görmezden gelenleri bile hayal dünyalarından uyandırmış olmalıdır.
Benim anladığım tarihi fırsat, daha önce anlaşamayan rakip/hasım/düşman unsurların ilk defa bir ortak payda etrafında bir araya gelme/anlaşma fırsatı bulmalarıdır.
Yoksa, bir yerlerde TC ile PKK belirli konularda uzlaştılar da bizim haberimiz mi yok?
* * *
Hasan Cemal’e verdiği söyleşide Murat Karayılan, PKK’nın 1999’dan beri "bölünme talebi"nden vazgeçtiğini, artık taleplerinin belirli konularda yerel özerkliğe dayanan "Demokratik Özerk Kürdistan" olduğunu söyledi. Aynı görüşü Apo da 2005’te "demokratik cumhuriyet" sözleriyle ifade etmişti. Her iki terim de yumuşak/sert bir federasyon yapısını öngörüyor. Ardından genel af talebi gelecek.
PKK, kartını öne sürdü. Belli ki, DTP siyasi ortamlarda, üç aşağı beş yukarı, bu görüşü savunacak.
Bir tarafın ne istediğini, ona talebinde hak verelim vermeyelim, açıkça biliyoruz.
* * *
Ancak, rahatsızlık veren karşı tarafın, yani büyük çoğunluk adına konuşacak Türkiye Cumhuriyeti’nin öne ne gibi pazarlıklar sürdüğünü, elinde pazarlıklara yönelik bir strateji haritasının olup olmadığını, varsa bunun Ermenistan’la sözüm ona çizilen yol haritası gibi fos çıkıp çıkmayacağını bilmiyoruz.
Cumhurbaşkanı, ülkede Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden en yüce makam. Makam sahibi tekrar edip durduğu "tarihi fırsat"ın somut olarak ne olduğunu açıkça ifade etsin ki, bunun yine başka bir "tarihi oyalama" olmadığına ikna olalım.
"Olsa olsa budur" oyununu oynamak yerine Cumhurbaşkanı’na soralım.
Tarihi fırsat bir taktik oyun değilse, dayandığı somut strateji haritası nedir?