Paylaş
Hükümet’i her şart altında destekleyenler illa ki demokrasiye, diğer uçta Hükümet’i desteklemeyenler ise sivil vesayete doğru yol aldığımızı düşünüyorlar.
Ben ikinci grupta yer alıyorum. 27 Ocak 2010 tarihli yazımda gerekçelerimi yazmıştım.
Bugün ve yarın ise Hükümet’in demokrasi mi, yoksa sivil vesayet yolunda mı ilerlediğini iyice kavrayabilmek için somut olarak hangi konuları takip edeceğimi yazacağım.
* * *
Bugün, genel bir analiz yapayım.
Ülkemizde koalisyonlar genellikle istikrarsızlığı davet eder, koalisyon dönemlerinde tek parti yönetimlerini özleriz.
Ancak, tepeden tırnağa demokrasiyi genlerine indirememiş ülkemizde tek parti iktidarı dönemlerinde de sivil vesayet arayışı başlar. Güçlü iktidar dönemleri hep bu arayışın peşinden koşmuştur.
Demokrasi yürütme, yasama ve yargı erklerinin birbirinden bağımsız hareket etmesine dayanır. Böylece, mutlak çoğunluğu ele geçirenin sivil vesayetini önleyecek temel garantör denetleme ve dengeleme görevini ifa eder.
Ancak, ülkemizde parlamenter demokrasi en azından şeklen var olduğu için, seçimi tek başına Hükümet’i kurabilecek güçte kazanan parti genellikle iktidar partisinin genel başkanını Başbakan yapar. O anda da zaten yürütme ile yasama erklerinin birbirinden bağımsızlığı yok olur. Hükümet’in başı da (Başbakan), TBMM’de en fazla sandalyeye sahip partinin genel başkanı da aynı kişi olduğu andan itibaren zaten yasama, yürütmenin ağzına bakar hale gelmiştir.
Başbakan TBMM Başkanı’nı kürsüde azarlarken Başkan protokolde yerinin Başbakan’dan önce geldiğini unutur ve suspus oturur. Zira, o makama Başbakan’ın lütfu ile geldiğini bilmektedir.
* * *
Bu durum hemen hemen tüm tek parti iktidarı dönemlerinde yaşanır. Ülkemizde tek parti dönemlerinde yasamanın yürütmeden bağımsızlığını tartışmak abestir.
Tek parti yönetimleri yargıyı ele geçirme noktasına geldiklerinde ise zorlanma başlar. Zira, ülkemizde devlet aygıtını yönetmek başka şeydir, hükümet olmak başka! Örneğin, tıpkı bugün olduğu gibi Adalet ve İçişleri Bakanları’nın iktidar partisinden olması Ergenekon Davası’na yön veren emniyet mensupları, savcılar ve hâkimlerin tamamen iktidarın denetimi altında olduğu anlamına gelmez. Devlete çeşitli hurafeler karışır! Ülkemizde iktidar, devlet aygıtını istediği gibi yönlendiremez, Ergenekon Davası bambaşka vesayetler altındadır ama genelde devlet aygıtı askeri vesayetin koruması altındadır.
* * *
İçinde bulunduğumuz dönemde yasama ile yargının çekişmesi şahikasına çıkmıştır, bir yanda “cemaatler”, belki de Hükümet’ten bağımsız, yargıya izlerini düşürürken, diğer yanda askeri vesayet ile ittifak halindeki yargı mensupları iktidarı bugüne dek müesses nizama en aykırı düşen Hükümet olarak görmekteler ve vazifelerini bu bakış açısı ile ifa etmekteler. Hükümet de esas muhalefet partisi olarak TSK’yı görmekte, ortada bir darbe ihtimali katiyen olmasa da, muhalif devlet aygıtını etkisizleştirebilmek için ayağına en fazla taş koyan yargıyı vesayeti altına almaya çalışmaktadır. Bir yandan TSK’ya her gün darbeler vurulurken, diğer yanda yargıyı ele geçirme faaliyetleri hız kazanmaktadır.
Mücadele, bana göre bu noktadadır! Yarın bu perspektifle takip edeceğim bazı somut meseleleri ele alacağım.
Paylaş