ALDIĞIM eğitim gereği somut düşünmek, görüşlerimi gerekçeli ifade etmek zorundayım. Yoksa, öğretmenlerime ihanet etmiş olurum.
Dün HSYK ve Anayasa Mahkemesi ile ilgili değişiklik tekliflerine neden karşı çıktığımı somut gerekçelerle yazdım. Ancak, bugüne dek Referandum’da “Evet” oyu kullanacağını söyleyenlerin HSYK veya Anayasa Mahkemesi ile ilgili değişikliklerin ülkede özgürlükleri/demokrasiyi nasıl artıracağını savunan gerekçeli bir tek yazısına rast gelmedim. Ya daha az önemli maddelere (Örn: pozitif ayrımcılık) sığınıyorlar, yahut da karşı tarafı etiketleyerek ve genel geçer sözler uydurarak işin içinden sıyrılmaya çalışıyorlar.
Bu dönemde daha iyi anlıyorum ki, sokak kedisinin ev kedisine seslendiği gibi yandaşlık zor zanaat!
* * *
Bazıları ise açıkça göz boyamaya çalışıyorlar.
Örneğin Nazlı Ilıcak yazdığı “Hükümet-HSYK İhtilafı” (Sabah-19.08.2010) başlıklı yazısında:
“Referandum sonucu ‘evet’ olduğu takdirde bu sorun kökten çözülecek” diyor ve Anayasa Değişikliği’nde HSYK ile ilgili bir sürü gerekçe sıralıyor. Okurken “Allah, Allah ben bunları nasıl atladım!” diye dertleniyorum ama karşıma aniden Nazlı Ilıcak’ın şu cümlesi çıkıyor:
“Yukarıda belirttiğim hususların hepsi anayasada yer almıyor ama resmi açıklamalara göre, yasal düzenleme anlattığım biçimde gerçekleşecek.”
Meğer Ilıcak değişiklikleri değil, kulaktan duyma dedikoduları yazıyormuş.
“Resmi ağızlara güven gerisini merak etme sen!”
TBMM’den geçen somut maddelere mi “evet/hayır” diyeceğiz, yoksa Nazlı Hanım’a yapılan “resmi açıklamalara” mı?
Söz veriyorum. Görüşüne katılayım, katılmayayım; HSYK ve Anayasa Mahkemesi ile ilgili değişiklik tekliflerini somut gerekçelerle savunacak “evet”çiyi bu köşede kutlayacağım!
* * *
12 yıllığına veya 65 yaşına dek görev yapacak 19 üyenin 3’ünü TBMM’de Hükümet, 3’ünü Hükümet’in sultası altına girdiği için artık “iyi çocuk” olan YÖK, 4’ünü de bundan böyle seçimle işbaşına gelecek Cumhurbaşkanı seçecekse (toplam 10/19) o ülkede “bağımsız Anayasa Mahkemesi”nden bahsedilemeyecektir. Anayasa Mahkemesi’nin bugünkü halinden ben de memnun değilim. Eğer, yapılan değişiklik ile, hangi kurumlar aday gösterirse göstersin, Anayasa Mahkemesi üyelerinin tümünü TBMM salt çoğunluk yerine (1/2=iktidar partisi) mutlak çoğunlukla (3/5=iktidar+muhalefet) seçseydi, bu değişiklik başımın tacı olurdu.
* * *
Değişiklik teklifi ile, “HSYK’nın yönetim ve temsilinin Adalet Bakanı’na ait olduğu”, kurulacak sekretaryanın Genel Sekreteri’ni atama yetkisi de Adalet Bakanı’nda bulunduğu, müfettişlerin Bakan’ın onayı olmadan soruşturma yapamadığı, 3 daire halinde çalışacak olan yeni HSYK’da dairelerin oluşumu ve işbölümünün kanunla düzenleneceği, böylelikle hükümetin istediği düzenlemeleri yapma konusunda geniş yetkiye sahip olacağı bir ülkede yargı da tamamen yürütmenin sultası altına girer.
Üyeleri yargı erkinin değişik kurumları tarafından seçilse ve 12 Eylül Anayasası’nın dayatması Adalet Bakanı ve Müsteşarı’nın ayrıcalıklı HSYK üyeliği kaldırılsa idi bu madde de başımın tacı olurdu.
Demokrasinin olmazsa olmaz şartı yargı, yasama ve yürütme erklerinin birbirinden bağımsız olmasıdır. Ülkemizde zaten TBMM (yasama erki) iktidar partisinin, hatta liderinin kurduğu Hükümet’in (yürütme erki) ayrılmaz bir parçası!
Şimdi de yargı yürütme tarafından vesayet altına alınmak isteniyor!
Yarın isim babası olduğum “Sivil Vesayet” konusunu irdeleyeceğim!