Paylaş
Kendisini demokrasi havarisi, kendisine eleştiri getirenleri ise demokrasi düşmanı olarak ilan ediyor.
Kendisine yapılan eleştirilerin zamanında aynen Adnan Menderes, Turgut Özal ve Süleyman Demirel’e de yapıldığını hatırlatarak, insanların zihinlerinde kendisi ile bu liderler arasında benzerlik kurmaya çalışıyor.
* * *
Ben Erdoğan dönemine “sivil faşizm” yakıştırması yapılmasını, dönemi için “tek parti diktatoryası” teriminin kullanılmasını yanlış buluyorum. Bu tarifler bence bu dönemi açıklamıyor, hatta zorluyor, haksızlık yapıyor.
Ancak, ben de ülkenin “askeri vesayetten kurtulurken sivil vesayete kaydığını” düşünüyor ve bu düşüncemi açıkça ilan ediyorum. Ayrıca, Başbakan’ın giderek “otokrat” tavırlara girdiğini düşünüyorum. Ben hem AKP’nin, hem de Erdoğan’ın ideolojik ve zihinsel yapısının demokrasiye açık olmadığını 2005 yılından beri yazıyorum.
Erdoğan’ın otokratlık hevesinin 22 Temmuz seçimlerinden sonra beter arttığını vurguluyorum.
28 Şubat döneminden 2007’ye kadar askeri vesayet beni ne kadar rahatsız etti ise, 2007’den sonra AKP’nin lider sultası altında kapıldığı sivil vesayet hevesi beni eşit derecede rahatsız ediyor.
28 Şubat döneminde asker postalı yalamaya hevesli meslektaşlarıma ne kadar kızıyorsam şimdinin Hükümet yalakası meslektaşlarıma eşit derecede kızıyorum. Hele hele üç-beş kuruş uğruna köşelerinde, ele geçirdikleri akçeli TV programlarında Erdoğan’a yağdanlık yapmalarından iğreniyorum.
* * *
Başbakan ve yalakalarının koro halinde seslendirdikleri “Özal’a da aynı eleştiriler yapılmıştı, demek ki Özal gibi başarılı liderlere hep böyle yapılır” mealli tepkileri ise hiç benimsemiyorum.
Erdoğan ve korosunun galiba anlamadığı bir şey var:
Eleştiri her dönem vardı, zira demokrasinin ruhunu oluşturan denetleme ve dengeleme görevi çerçevesinde medyaya her dönem yalakalık değil, eleştiri görevi düşer.
Bugün hayranı olduğunu söylediği Özal’a zamanında rakip parti üyesi olarak muhakkak Recep Tayyip Erdoğan da kızardı. Bir Özal hayranı olduğum halde kendimi de birçok kez Özal’a kızgın ve hatta kırgın buldum.
Siyasi yasakları ancak referandum ile kaldırması, referandum sırasında açıkça “hayır” propagandası yapması, biat esasına göre kendisine Başbakan seçip onu sultası altına almaya kalkması, Zonguldak işçilerine sert direnişi, ailesinin akçeli ilişkileri, sürekli kafasının dikine gidişi, medyaya açtığı davalar (meğerse döneminde medyaya en fazla dava açan o imiş) vb. herhalde Özal’ın hayırla yâd edilen eylemleri değildir.
Tek başına iktidar oldukları dönemlerinde Menderes, Özal, hatta Demirel “sivil dikta hevesi” içine düşmüşlerdir. Demokrasiden yeterli nasibini almayan ülkemizde “mutlak iktidar”ı kısa sürede “mutlak güç”e çevirme gayretleri içine düştükleri tarihin gerçekleridir.
Ancak, onlar yine de Cumhuriyet döneminin çok önemli liderleridir.
Menderes, Özal, Demirel bu ülkeyi muhafazakâr değerlerinden koparmadan değiştirerek tarihe geçtiler ama her üçü de tarihe demokrasi havarisi olarak geçmeyecektir.
Erdoğan’a soruyorum: Ben Özal’ı antidemokratik yönleri ile eleştirdiğim için döneminde darbe mi istemiş oluyorum?
Yarın Erdoğan’ın sivil vesayet zaaflarını gerekçeleri ile sıralayacağım.
Paylaş