Paylaş
Geleceği okuma yeteneğimize muazzam katkılarda bulunuyor.
Örneğin, meteoroloji nerede ise bir hafta, 10 gün sonra haftanın nasıl olacağını detaylı olarak tahmin edebiliyor ve çoğu kez tahmininde haklı çıkıyor.
Ancak, bilim aşkın fizyolojisini tam anlamı ile tanımlayamıyor ve dolayısı ile i) kimin, ii) ne zaman, iii) kime âşık olacağını tahmin edemiyor.
Elimizde âşık olma kılavuzu veya yöntemi yok. Aşk hakkında beklentilerimizi sadece gazetelerin fal köşelerinden takip ediyoruz.
Bırakın bilimsel metodolojiyi, insan kendi güdüleri ile ne zaman ve kime âşık olacağını da önceden bilemiyor.
Bir gün uyanıyorsunuz ve belirli bir şahsa âşık olduğunuzu yüzünüz kızararak kendinize nihayet itiraf ediyorsunuz. O an fark ediyorsunuz ki aşk ateşi içinizde çoktan yanmış ama siz ancak o sabah durumu kabullenmek durumunda kalmışsınız.
Ben de katiyen aşkı tarif edemem ama âşığı gördüğüm an tanırım. Yok, her koluna girdiği kişiye kolayca “Aşkım!” diye seslenen şaşkınların itiraflarına itibar etmem. Onlara sadece “aşk” kelimesini ucuzlattıkları için kızarım.
Âşığı önce gözlerinden, sonra teninden tanırım.
Âşığın gözleri o kadar parlar ki sanki gözlerinden fışkıran huzme etrafı aydınlatır.
Âşığın teni de çok sağlıklı bir görünüm verir, sanki özel bir cila ile parlatılmıştır.
Âşığın yanında bir bahane ile maşukun adı geçse, anında vücudu adrenalin saldırısına uğrar, yanakları kızarır, elleri titremeye başlar.
Maşuk hakkında basit bir cümle kurmak zorunda kalsa, âşık çoğunlukla lafını toparlayamaz. Kurduğu cümleyi kolay kolay anlayamazsınız.
Yolda birbirine sarılmış iki çift görseniz, bir çiftin sadece “sevgililer” olduğunu, diğerinin ise “âşık ile maşukası” olduğunu anında çözersiniz.
Yöntem basittir, birbirine sarılmış sevgililer etrafın bilincindedirler, bize bakan var mı diye sağa sola göz atarlar, âşıklar ise adeta kimseyi umursamazlar. Ukala veya kibirli oldukları için böyle yapmazlar, sadece ve sadece etrafın varlığını unutmuşlardır.
Birbirine sarılan âşıklar adeta paralel evrene geçerler ve sanki karartılmış bir tiyatro sahnesinde ışıklar sadece maşuk üzerine çevrilmiştir. Sahnede başka bir şey gözükmez.
“Âşığa Bağdat sorulmaz ufukları aşar gider.”
Maşuk âşığa Bağdat’ı sorsa, âşık gider Bağdat’ı alır gelir!
Âşık maşuku trende yolcu ederken o an özlemeye başlar, tren istasyonunda “gidenin” ardından ağlayan ya bir anadır ya da bir âşık!
Ne zaman yolda birbirine âşık bir çift görsem içimi uçarı duygular kaplar. Nasıl ki paytak paytak koşuşturan bir bebek yanağıma öpücük kondurmuş gibi içime serin sular serper, âşıkların yanında da âşık benmişim gibi uçasım gelir.
Allah’tan onları esirgemesini niyaz ederim!
Zira, onlar birisinin onları gözetmesine muhtaçtırlar.
Aşkın fizyolojisini anlatamam ama aşkı görünce anında tanırım.
Paylaş