Şemdinli davası kararı ardından

ŞEMDİNLİ davası, karara bağlandı. Ben bu yazıda "karar" hakkında herhangi bir hüküm ileri sürmek istemiyorum. Zira, kararın henüz Yargıtay safhası var.

Ancak, karar çerçevesinde kopartılan fırtına beni gerçekten endişelendiriyor.

Karara hemen herkes kendi meşrebine uygun yorum getiriyor. Buna herhangi bir itirazım yok. İnsan bir kararı beğenip beğenmemekte serbesttir.

Ancak, mahkeme heyeti hakkında ortaya atılan ağır ithamlar, beni çok ama çok şaşırtıyor!

* * *

Kararı beğenmeyenler mahkemenin "hızlı karar" verdiği kanaatindeler. Yargının verdiği kararların çok geç verildiği, bunun için de değerini yitirdiği iddialarının genel kabul gördüğü bir ülkede bu kez "hızlı karar" eleştiriliyor.

Kararın hızlı verilmesi de bazı kesimlerce "yangından mal kaçırma" olarak yorumlanıyor.

Örneğin, eski Yargıtay Başkanı Vural Savaş, bir TV kanalında önce kararı eleştirmenin yanlış olacağını söylüyor, sonra da dayanamayıp kararı yerden yere vuruyor, kararı verenlerin de "cemaat ilişkilerini" dile getiriyor.

Kimdir Vural Savaş? Bir hukuk insanı. Yerden yere vurduğu karar da aynı hukuk kurumunun kararı.

* * *

Savaş kendini mi inkár ediyor? Hayır!

Vural Savaş ve diğerlerine göre "hukuk kararları" pekálá "işime gelen kararlar" ve "işime gelmeyen kararlar" olarak ikiye ayrılabiliyor!

Bir hukuk insanının hukuk kararları karşısında duygusal tepki vermesi, beğenmediği bir kararın ardında "taraf tutan yargı"nın bulunduğunu pervasızca söyleyebilmesi, bana nasıl bir hukuk devletinde, daha doğrusu nasıl bir devlette yaşadığım sorusunu sorduruyor.

Tekrar ediyorum, kararı beğenip beğenmemek özgür iradedir. Ancak, yargının tarafsızlığını yitirdiğini iddia edebilmek çok ağır bir itham.

Vural Savaş haklı ise de durum çok vahim, yok haksız ise yine durum çok vahim!

Bu ülkede birileri hukuk kararlarını beğenmedikleri zaman delil sunmadan hukuka bu kadar rahat saldırabiliyorsa, hele bu saldırıyı yapanın kendisi de bir hukuk insanıysa, o zaman hukuka nasıl saygı duyacağız? Nasıl hukukun üstünlüğünü savunacağız? Nasıl ülkemizin hukuk devleti olduğunu söyleyebileceğiz? İşimiz hukuka düştüğünde adaletin tecelli edeceğine nasıl inanacağız?

Vural Savaş ağır ithamında yalnız olsa, bu tavrını duygusallığına verip duymazlıktan gelebilirdim.

Ancak, kaç gündür benzer ithamların, ama doğrudan ama ima yolu ile telaffuz edilmesi, bana bu ülkede hálá birilerinin hukuk kararlarını yönlendirme hevesinde olduğunu gösteriyor.

Vural Savaş haklı olsa da, olmasa da bu yönlendirmenin var olduğu bizzat aynı meslekten gelen bir insan tarafından kabul ediliyor.

* * *

Ülkenin bir karpuz gibi ortadan bölündüğü aşikár.

"Dinciler" ile "laikçiler" birbirini alt etme sevdası içinde bel altına vurmaktan katiyen utanç duymuyorlar.

Her ikisi de yargıya müdahale etmek, yargıyı ayaklar altına almaktan çekinmiyorlar. Zira, her ikisinin de hukukun üstünlüğüne, yargı bağımsızlığına zerre kadar saygısı yok.

Varsa yoksa "ben" kavgası! "Ülkenin sahibi kim?" İşte mesele bu!

Ben de böyle bir ülkede yaşıyor olmaktan çok ama çok rahatsız oluyorum!
Yazarın Tüm Yazıları