Paylaş
Herhangi bir somut sorunum olmadığı halde ruhum genellikle karabasanlarla doldu taştı. Karlı ve parlak kışlar keyiflidir. Bembeyaz örtü tabiatı güzelleştirir. Ama, karanlık suratlı, yağmurun yavaş yavaş adeta hatır için yağdığı ama yağmaktan hiç usanmadığı kışlar keyifsizdir. Bu kış keyifsizdi.
Galiba sonunda sıkılmaktan da sıkıldım ki, baharı erken çağırdım. Baktım, havanın doğru dürüst yapacağı bir şey yok, “Bari ben baharı ruhuma getireyim” dedim.
Çiçeğe kaçan üç-beş ağaç, araya sıkışmış güneşli birkaç saat görünce baharın geldiğine hükmettim ve “içimdeki ben” ile baş başa yeni baharın keyfini çıkarmaya başladım.
¡ ¡ ¡
Bir bebek görünce, hele hele o bebeği mümkün olur da koklarsam hayatın yeniden başladığına hükmederim. Sanki bebeğe emanet edilmiş ilahi bir tütsü bebekten yükselir ve beni en derin noktalarımda yakalar.
Bir bebek görünce, bir de ona dokununca nedensiz gülümsemeye başlarım. Bazen yolda yürürken iki-üç gün evvel sokakta bir çocuk arabasından bana bakan bebeğin görüntüsü zihnimde belirir, sokakta kendi kendime sırıtırım. Herhalde, o sırada karşımda bana doğru yürümekte olan hanımefendi hakkımda nahoş, beyefendi farklı ama o da nahoş düşünceler üretirler.
Ben aldırmam, inadına suratlarına gülümser geçerim.
¡ ¡ ¡
Bu sene bahar daha gelmeden, öncü habercilerini yolladığı andan itibaren “ayran budalası gülümseme” suratıma yerleşti.
Bu sene baharı erken karşılamaya karar verdim.
Karar böyle olunca galiba adrenalin vücudumda erken harekete geçti. İçimi “Bugün pazar, bugün ne davam, ne karım, sadece ben varım” dizeleri teslim aldı.
Yollarda aval aval sürtmek, bir ağacın üzerinde boy göstermeye başlayan beyaz çiçeklere göz kırpmak, bahçeden cıvıl cıvıl sesleri ile selam yollayan kuşlara “Aleykümselam!” demek, henüz ıhlamurlar boy göstermese de köyümün ıhlamur yolunda mayıs sonunda ıhlamurları koklaya koklaya yürüyeceğimi hayal etmek bana yeniden doğduğumu, fiziki yaşımın değil, ruhi yaşımın önemli olduğunu hatırlattı.
¡ ¡ ¡
O an fark ettim ki ben baharı içimde hissedince zamandan kopuyorum.
Bahar bana hayatın sadece “an”lardan oluştuğunu, 5 sene ile 5.000 sene arasında % 1’den fazla bir “zaman dilimi” olmadığını hatırlatıyor.
Su zerrecikleri bir araya gelince nasıl “su” oluyorsa, “an” da üst üste akınca biz bunu “zaman” zannediyoruz. Gerçekte zaman, 5 dakika olsun, 500.000 sene olsun hep ama hep “an”ın bir arada, araya kesinti girmeden sıralanmasından ibaret.
Hatta, mevsimler insana fark ettiriyor ki, “tekrar” hayatın esas dinamiği!
Tabiat sürekli kendisini yineliyor.
Değişen hiçbir şey yok, sadece görevi biten yok oluyor. Ama dökülen yaprağın yerine bir sene sonra açan genç yaprak da aynı çizgilerle, hatta aynı sayıda çizgilerle şekilleniyor. Nerede ise bir yıl önce açanın aynı!
¡ ¡ ¡
Hayat renklendikçe ve ısındıkça içim de renkleniyor ve ısınıyor. Her sene yaşadığım bu duygu bana her seferinde yeni bir duygu gibi geliyor, halbuki bir sene evvel de böyle hissetmiştim. Sadece bu seneki duygularımın “içinde” yaşıyorum. Eski duygular, aynı olsalar da “anılarda” kaldılar.
“An” ile “anılar” çok farklı şeyler.
Beni “an” coşturuyor.
Bu bahar sadece “an”ı yaşayacağım!
Onun için erken kutlamaya başladım.
Paylaş