BAZI yazarlar “Anayasa Değişikliği Referandumu” için liderlerin meydanlarda yaptıkları propagandaların şahsi kavgaya dönüştüğünden, seviyesini giderek yitirdiğinden, konunun özünü teşkil eden 26 maddede yapılacak değişikliğin özüne girilmediğinden şikâyetçiler.
Haklılar ama liderlerin başka türlü davranmaları mümkün değil.
Referandumlar her ne kadar parti seçimi değil, belirli bir konuda karar vermek üzere yapılan halkoylaması iseler de, eninde sonunda siyasi partilerin yönlendirmesi altına girerler. Propagandaların siyasi partiler tarafından yürütüldüğü “oylamalarda” vatandaşın, takındığı siyasi tavrın dışında, tercih kullanması pek mümkün değildir.
Hele hele birbirine benzemez 26 maddenin tek bir oyla kabul veya reddedileceği bir halkoylamasında siyasi meşrebe göre oy kullanmamak eşyanın tabiatına aykırıdır. Ayrıca, en okumuşların ülkesinde bile vatandaşın 26 madde üzerinde yapılacak teknik tartışmaları akılda tutup, ona göre tavır alması beklenemez.
* * *
Bu açıdan bakınca hem iktidarın, hem muhalefetin tepki oylarına sığınmaya çalıştıklarını görüyoruz.
Onlara göre, ortada bir “garabet” var ve vatandaş “Evet” veya “Hayır” oyu ile o garabetten kurtulacak!
İktidar da muhalefet de, muhtevası farklı ama ortak paydası “garabetten kurtulma stratejisi” olan bir yöntem izliyorlar.
* * *
İktidar, Ergenekon Davası ile başladığı ve sürdürdüğü askeri vesayeti silme çabasını kendi propagandasının ana ekseni olarak görüyor.
Merkeze 12 Eylül’ü oturtması sadece bir tesadüfe dayanıyor. Kendisine “Evet” oyu ile destek çıkacak vatandaşların zihninin arkasında, kendisi hiç değinmese de, 28 Şubat-27 Nisan olduğunu ise pekâlâ biliyor.
AKP’ye kaynaklık eden zihniyet 12 Eylül’de asılan solculara zamanında “Oh olsun!” dedi, asılan milliyetçilere kayıtsız kaldı. Ama ne gam! Millettir bu, unutur gider! İmam hatipler açıyor, Allahsız komünistleri tepeliyor diye Evren’e yağ çeken “Hocalar” bile milletin balık hafızalı olduğu varsayımı ile şimdi “Evet, evet!” diye bağırıyorlar.
Doğrudan İslamcılara saldıran 28 Şubat, 27 Nisan’ın sözü bile edilmiyor ama yine de AKP “12 Eylül”ün çağrıştıracağı tepkinin lehine gelişeceğini düşünüyor.
* * *
Muhalefet kanadında ise CHP de, MHP de oylamayı “hükümete güven oyu” haline çevirmenin peşinde. Onlar da garabeti “iktidar” olarak göstermeye çalışıyorlar.
MHP, Kürt Açılımı komedyasının yarattığı kaos üzerinden politika yapıyor, şehit sayısındaki artışın yarattığı haklı tepkiyi kendi lehine çevirmeye çalışıyor. Bu tepkinin büyüklüğünden korkan AKP de PKK ile “ateşkes” pazarlığı yapıyor.
CHP ise Kılıçdaroğlu ile başlayan dönemde “Laiklik elden gidiyor” safsatasını bıraktı ve Hükümet’i klasik ama etkili yöntem “yolsuzluk ve yoksulluk” sarmalı ile vurmaya çalışıyor. Hedefinin merkezinde Başbakan’ın “havuzlu villaları” var. Hedefi tek bir noktaya indirdiği için ya sonunda belgeler ile sert darbe vuracak ya da sadece söylemde kalarak etkisini yitirecek.
* * *
Anayasa Değişikliği’nin anlamı hiç mi tartışılmasın?
Bence bu tartışmayı, millet fazla ilgilenmese de, aydınlar yine de yapmak zorunda.
Esas eleştirilmesi gerekenler liderler değil, değişikliği neden benimsediğini veya reddettiğini, mahalle çocuğu ağzı sloganların dışına çıkıp, teknik/analitik seviyede tartışmaktan aciz kalan enteller!