TÜRK dış politikası son dönemde önemli bir değişimden geçiyor.
Değişimi kabaca tarif etmek gerekirse; tek boyutlu politikaların yerini çok boyutlu politikaların aldığını söylemek mümkün.
Daha önce sadece ABD eksenine oturan politikamız, dünyadaki herhangi bir gelişim karşısında alınacak tavra cevabı ‘acaba ABD ne der?’ sorusu ile bulurdu.
Ayrıca tek boyutlu düşünce sistematiği bizi genellikle ‘ya ABD, ya AB’ veya ‘ya İsrail, ya Arap dünyası’ ikilemlerinden birisini seçmeye zorlardı.
‘Hem ABD, hem AB ile birlikte olamayız, birini seçmemiz lazım!’. ‘Araplara yaklaşırsak İsrail bozulur, tersini yaparsak bu sefer Araplar ile anlaşamayız!’ türü basit düşünceler, uzmanlarca olmasa bile, kendini uzman addedenler tarafından dile getirilir, üstelik etkin de olurdu.
* * *
SSCB çökünce kuzey politikamız da içler acısı bir hale geldi. Milliyetçilerin ‘gün bugündür’ sığlığında sarıldığı ‘Rusya’yı dışlama, Türki Cumhuriyetler ile kucaklaşma’ politikası maalesef bir süre devlet politikası oldu ve hem uyuyan devi yok sayma aymazlığına dönüştü, hem de soydaşlarımızla ilişkiyi ‘verilen sözlerin tutulması şart değildir’ veya ‘işbirliği adı altında malı götürelim’ seviyesinde gören anlayış kısa sürede hüsrana dönüştü.
* * *
Bugün özellikle Bush yönetiminin, son dönemde düzeltmeye çalıştığı, tek boyutlu dünya algılaması ‘ya benimle tamamen hemfikir olacaksın, ya da düşmansın’ seviyesi(zliği)ne dönüşünce, Türkiye çok boyutlu dünya algılamasına döndü.
Bir mihnetten bir nimet doğdu!
* * *
1990’da kurulduğunu zannettiğimiz tek kutuplu dünya, belki iki kutuplu dünyayı yıktı ama bu sefer ortaya çok kutuplu dünya çıktı.
Bizim Avrasyacıların aklı basmasa da Uzakdoğu’da iki güç, Çin ve Hindistan, kuzeyimizde Rusya ve hevesle üyelik günlerini saydığımız AB, ABD karşısında yeni güç odakları olarak ortaya çıkıyorlar.
Dünya, 21. yüzyılda daha evvel tanımadığı bir düşmanla da tanıştı: İslamcı terör!
Bu gelişmelere bir de bitmeyen 1., bitmeyen 2. dünya savaşlarını devam ettiren 3. dünya savaşını yeni modalitesi ile eklerseniz; dibimizde yaşanan ‘petrol savaşı’nı da bu gözle dikkate almamız gerektiğini görürsünüz.
* * *
Bütün bu gelişmeler çerçevesinde Putin’in ziyareti çok ama çok anlamlı.
Strateji ve politika alanındaki işbirliği dışında iki ülkenin ekonomik alanda da paylaşabileceği menfaatler var.Türkiye, Rusya ile Avrupa-ABD arasındaki enerji ticaretinde çok önemli aracı rolleri yüklenebilir ve bu işbirliği iki ülkeye büyük katma değerler sağlar.
Ancak, bir konu beni korkutuyor: Transtrakya Projesi.
Karadeniz ile Saros arasında petrol boru hattı kurup, petrolü Saros’ta gemilere yüklemek anlamına gelen bu proje bir katil projedir ve 07.08.04 tarihinde de yazdığım gibi bu proje bir dünya incisinin katline yöneliktir.
Üstelik alternatifleri de vardır.
Putin ve Erdoğan’dan rica ediyorum:
Dünya güzeli Saros’un katledilmesine vesile olmayın.