* * * Tunus birbirine girdi, Mısır cayır cayır yanıyor, Lübnan’ın, Suudi Arabistan’ın eli yüreğinde, Suriye, Ürdün, Yemen hop oturup hop kalkıyor, Davutoğlu’nda tıs yok! Dışişleri Bakanı’nın hiperaktif olduğu kesin ama proaktif olduğuna bin şahit ister. Bakan “hiper”liği “pro”luk ile karıştırınca Başbakan da “Mısır açılımı”nda postaktif (sonradan harekete geçen) duruma düştü. Mısır’da Mübarek’in gidici olduğuna Süleyman Demirel’in Fırat’taki sağır çobanı bile kanaat getirdikten sonra Başbakan Mübarek’e “Git!” dedi. “Goodmorning after breakfast!” (Ünlü İngiliz sözü, kahvaltıdan sonra günaydın denmez anlamında kullanılıyor.) Daha 2 ay önce: “Neden Türkiye liderliğini Balkanlar’daki eski Osmanlı topraklarında, Ortadoğu’da ve Orta Asya’da yeniden inşa etmesin?” (Jackson Diehl’in Ahmet Davutoğlu ile yaptığı söyleşi, Washington Post, 5 Aralık 2010) diye soran Ahmet Davutoğlu “idealler” ile “gerçek” birbirine girince suspus kaldı. Çünkü, bu durumda Kitab-ı Mukaddes’in (Stratejik Derinlik) söyleyecek bir sözü galiba yok. Okyanus ötesinden ABD konuştu, kıta ötesinden İngiltere konuştu, dibinden İsrail konuştu. Türkiye iki arada bir derede sıkıştı kaldı. Türkiye konuşamadı, zira elinde bu ülkelerde ne olduğuna dair analiz/istihbarat yok. Üstelik, kaos düzlüğe çıkana dek konuşmak tehlikelidir. Altı sakal, üstü bıyık! Davutoğlu’ndan rica ediyorum. Lütfen, bir süre retorikten vazgeçsin. Gazeteciler önünde “proaktif”, “ön almak”, “oyun kuruculuk” gibi sözleri bir süre telaffuz etmesin. * * * Ben aklımın ermediği bir hususu akademik uzmanlığına büyük saygı duyduğum Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’na soracağım. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’nun birbiri ardına yanmaya başlamasına “domino etkisi” diyoruz. Büyük sıkıntıları olan milletler adeta birbirinden örnek alarak otokrat liderlere başkaldırıyorlar. Dış Politika doktrini “domino etkisi”ni ciddiye alır mı? Toplumlar birbirlerine bakıp, “bir gecede” kendiliğinden harekete geçerler mi? Kitleler aynı anda, üstelik değişik ülkelerde; arkalarında bir “planlayıcı” olmadan başkaldırırlar mı? Öfke ne zaman ve hangi koşullarda toplumsal isyana dönüşür? * * * Yoksa arkada bir “oyun kurucu” var mıdır? Komplo teorilerinde hemen akla ABD veya İngiltere, Almanya, Fransa gelir ama bu kez böyle bir oyun kurucu muhteşem bir satranççı olan İran olabilir mi? Şu anda “İslam” siyasi olarak kalkışmalarda arka planda duruyor ama esas itici “ideoloji” siyasi İslam (Müslüman Kardeşler ve türleri) olabilir mi? * * * Ben samimi olarak bu soruların cevabını bilmiyorum. Onun için bir uzmana danışmak istiyorum. Sorularımı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na değil, akademisyen Ahmet Davutoğlu’na soruyorum.