Netice odaklı dış politika

GEÇEN hafta İngiltere’de bir toplantı oldu. Joost Lagendijk yazıyor:

Haberin Devamı

“...Davutoğlu bakanlığının birinci yılı kutlama partisini Oxford’da yapmaya karar verdi. Bazı önde gelen gazetelerin yayın yönetmenleriyle ve etkili köşe yazarlarıyla birlikte Britanya’daydı ve ...bir konferansta politikasının temel ilkelerini anlattı.” (Radikal, 5 Mayıs 2010)
Konferansa katılan gazetecilerin yazdıklarını elimden geldiğince okumaya çalıştım. Hepsi Ahmet Davutoğlu’nun şahsi özellikleri, ilginç akademik görüşleri, velhasıl üstün meziyetleri üzerine yazdılar. Yazılanların bir kısmına katılıyorum. Ancak bir kısmını da abartılı buldum.
* * *
Ben de “komşularla sıfır sorun hedefi” ve Davutoğlu’nun akademik dünyaya kazandırdığı stratejik derinlik konseptine kapı açan tek merkezden bağımsız- “çok odaklı dış politika” söylemini anlamaya gayret eden bir kişiyim.
Ancak, aldığım öğreti gereği, bu köşede zaman zaman vurguladığım gibi, ben iş hayatında olduğu gibi başarının siyasi hayatta da “netice odaklı” olması gerektiğine gönül veren ekoldenim. Ele alınan meseleleri aydınlatmak için akademik hayatta ortaya konan kavramsal münakaşalar bir akademisyenin performansını ölçebilir ama iş hayatı ve siyaset “netice odaklı” olmak zorundadır.
* * *
Kusura bakılmasın ama Davutoğlu döneminde dış politikaya “netice odaklı” baktığınız zaman ortada pek bir başarı göremiyorsunuz. Kişisel kanaatime göre:
Ahmet Davutoğlu’nun döneminde dış politika yeniden “tek merkezli dış politikaya” (ABD) dönüşmüştür. Bu dönemin diğer dönemlerden tek farkı şudur: İran, Irak, Suriye, Hamas, Hizbullah gibi ABD’nin Ortadoğu’da sorunlu olduğu ülke ve örgütlere Türkiye artık daha kolay yanaşabilmekte ve ABD’nin görüşlerini doğrudan nakledebilmektedir. Devamla, “komşularla sıfır sorun hedefi” açısından, elde edilen bazı vize muafiyetleri dışında, herhangi bir netice ise söz konusu değildir.
1) Ermenistan’la protokollerin komediye dönüşeceği başından beri belli idi. En önemli enerji tedarikçilerimizden komşu Azerbeycan’ı yok sayarak Ermenistan ile sıfır sorun hedeflemek içi boş bir hayaldir. Nitekim, protokoller şimdi nadasa yatırıldı. Joost Lagendijk “...bakanın dış politika fikirlerinin tam ve başarılı bir şekilde uygulanmasına yönelik iç politikadan kaynaklı kısıtlamalar...”dan söz ediyor. (Radikal-ibid)
Kusura bakılmasın ama dünyada kim iç politika dengelerini veya ülkesinin temel ihtiyaç tedarik kanallarını dikkate almadan dış politika üretebilmiştir? Davutoğlu “Azerbaycan gerçeğinden” protokolleri imzaladıktan sonra mı haberdar oldu?
* * *
2) Ortadoğu’da bir heves soyunduğu “Suriye-İsrail arabuluculuğunu” çoktan yitiren Türkiye İran konusunda nerede ise tüm dünyayı karşısına aldı, Batı’yı “bir tek ben arabulucu olurum” diye oyalamaya çalışıyor. En son Brezilya ile İran konusunda işbirliğine soyundu.
Türkiye’nin arabuluculuğunu ısrarla birkaç kez reddeden İran ise şu açıklamayı yapıyor:
“İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Tahran ile Batı arasındaki nükleer sorunun çözümü konusunda Brezilya’nın arabuluculuğunu prensipte kabul ettiklerini açıkladı.” (Hürriyet-web-5 Mayıs 2010)
“Netice odaklı dış politika kriteri” “seyahat arkadaşlığı odaklı kriter” ile aynı neticeyi vermiyor!

Haberin Devamı

Not: Dünkü yazımda Richard C. Levin’in makalesinin Foreign Policy dergisinden alındığını yazmıştım. Hata yaptım. Derginin doğru adı Foreign Affairs’dir.

Yazarın Tüm Yazıları