ANAYASA Mahkemesi kararını herkes kendi meşrebine göre değerlendirecek. Ülkede kimse tutarlılık aramadığı için Anayasa Mahkemesi’ne şimdi sövenlerin, mahkeme referandumla ilgili karar alırken, CHP’nin başvurusunu reddettiğinde, aynı mahkemeyi övmüş olmalarının hiçbir önemi yok.
Aynı köşe yazarları, Tarhan Erdem’i seçim anketi nedeniyle kutsarken ardından gelen dindarlık anketi işlerine gelmeyince onu yerden yere vurmamışlar mıydı, bazıları hızını alamamış, bilimi aşağılamamış mıydı?
Ne olacak; bu ülkede tutarlılık için maaş almıyorsun, tuttuğun tarafı hoş tutmak için maaş alıyorsun!
* * *
Ancak, ben yine de bugün sağduyu sahibi AKP’lileri düşünmeye davet eden bir yazı yazmak istiyorum.
Anayasa Mahkemesi’nin aldığı karar, türbanla üniversiteye gitmek isteyen kızlarımıza çok büyük darbe vurdu ama bu durumdan sadece mahkeme mi sorumlu?
AKP’nin birçok konuda olduğu gibi strateji eksikliği, tek adam cuntası, tek adamın hesapsız çıkışları, herkes tek adamdan korktuğu için milletvekillerinin sessiz biatı, bu tatsız sona erişte rol oynamadı mı?
Gelin bugün biraz psikoloji kokan bir analiz yapalım!
* * *
Bana göre bu hale gelinmesinde, 22 Temmuz seçimlerinin ardından Recep Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül arasında yaşanan Cumhurbaşkanlığı kavgasının dengeleri altüst etmesi büyük rol oynamıştır.
İkisi de aynı hırs ve ihtiras ile aynı makamı istiyorlardı ama sonunda Abdullah Gül’ün, Recep Tayyip Erdoğan’ın kolunu bükerek makamı ele geçirmesi Erdoğan’ın zaten kolay bozulan sinirlerini tamamen altüst etti.
Unutmayın, seçim öncesi bugünün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, meydanlarda "367" ile cumhurbaşkanlığını elinden aldığına inandığı Anayasa Mahkemesi’ni protesto ettiriyordu.
"Dindar cumhurbaşkanı" sloganı yine Gül’ü mutlu eden bir slogandı.
Sonunda Gül daha akıllı oynayarak, daha iyi manipülasyon yaptı ve Cumhurbaşkanı oldu.
İlk hak kendinde olduğu halde bu hakkı kullanamayan Recep Tayyip Erdoğan "kardeşi"ni makama oturttu ama o günden sonra çok daha az hesap yapan bir Erdoğan çıktı ortaya!
O günden sonra 22 Temmuz akşamı verdiği herkesi eşit kucaklama sözünü boşladı ve baş aşağı gidişin startını istemeden de olsa, farkına varmadan da olsa kendi elleriyle verdi.
* * *
Şimdi soruyorum AKP’lilere:
Başbakan’ın İspanya’da "velev ki" ile başlayan ve Anayasa’nın 24. maddesini açık iğfal eden sözleri sarf edeceğini önceden kaçınız biliyordunuz?
Başbakan bu sözleri söylemeden evvel kimlere danışmıştı?
MHP’nin topuna girme kararını ilk önce ve tek başına kim aldı?
"Türban" her seçimde malzeme yapılmıştı ama türbanla ilgili herhangi bir hukuksal hazırlığınız var mıydı? Vardıysa neden YÖK EK-17. madde değiştirilmeden sadece Anayasa, o da bir sürü pazarlıktan sonra değiştirilerek bir garabet yaratıldı?
Anayasa’yı toptan değiştirme vaadinize rağmen türbanın diğer özgürlüklerden ayırt edilerek tek başına ele alınmasına "ama sözümüz böyle değildi" diye kaçınız itiraz ettiniz?
AİHM’nin türbanın yasaklanmasını AİHS’ye aykırı bulmamasının ardından sarf edilen "Bu işe ulema bakar" sözüne kaçınız zamanında itiraz ettiniz?
Kaçınız türbana özgürlük getirilirken dengeleri gözetmek adına aynı anda kamuda yasaklanmasının da Anayasa maddesi olması için ısrarda bulundunuz?
* * *
Otoriteye tam biat, otorite zıvanadan çıktığında ne işe yarıyor?